Bazen haberin içindeki bir isim, tanıştırır kendini size: “Ben haber değilim, insanım” diye bağırır.
Esra öğretmen adeta öyle seslendi bana...

Bir baba
Depremden hemen sonra gittiğim Erciş’te ilk gördüğümüz enkazın başında yaşlı bir adam, sandalyeye yığılmış ağlıyordu.
Sordum:
“Az önce damadı ve torunu ölü çıkarıldı; kızının cesedi hâlâ içerde” dediler.
Yanına gittim:
“Torunum Yiğit 60 günlüktü. Kızım Esra 22 yaşında İngilizce öğretmeniydi” diye inledi.
Kurtarma ekibinden bir görevli, Yiğit ile annesini buldukları anda çektiği fotoğrafı gösterdi.
Bakması zordu. Bir tutam saç vardı fotoğrafta; yanıbaşında da kafası yaralar içinde, minnacık bir bebek...
Aile o pazar Malazgirt’ten Erciş’e alışverişe gelmişti.
İlçenin tek sosyal tesisi sayılabilecek internet kafede oturmuşlardı. Yiğit bebek orada huysuzlanınca annesi bir köşede emzirmeye çekilmiş ve orada depreme yakalanmıştı.
Ana-oğul öylece yan yana gömülmüşlerdi betona...

Bir kız
O fotoğraf, bir türlü gözümün önünden gitmiyordu.
Deprem bölgesindeki binlerce kişisel dram arasında en çok Esra öğretmeninkini merak eder olmuştum.
Yazım çıktıktan sonra Esra öğretmenin yakınları, onun “son fotoğrafı”nı istemek için ulaştılar bana...
Paylaşamadım.
Ama onlardan öğrendiklerimle, Esra öğretmenin öyküsünü sizinle paylaşmak istiyorum. Hazin biten bu filmi geri sarıyorum:
Süleyman’la Amasya’da öğretmen lisesinde tanışmışlar.
27 Ağustos 2004’te başlamış ilişkileri...
2005 yazında Süleyman, Polis Koleji’ni kazanıp İzmir’e gitmiş. Mezun olunca da İstanbul’a geçmiş.
Esra da mezun olur olmaz peşinden İstanbul Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği’ne girmiş.
Böylece İstanbul’da buluşmuşlar.
Arkadaşları Zeynep, sonrasını şöyle anlatıyor:
“Bir gün aradı beni; evleneceklerini söyledi. 18 Eylül 2010 Pazar günü, 6 senedir sevdiği adamla hayatını birleştirdi. Üniversite sondaydı. Hemen hamile kaldı.
‘Acelen ne Esra’ diye soruyordu insanlar...
Nereden bileceklerdi ki gerçekten acelesi olduğunu...”

Bir oğul
O yaz Esra öğretmen, Malazgirt’e atanmış.
23 Ağustos 2011’de de “Yiğido”su dünyaya gelmiş.
“Artık hayatın tadını çıkarma vakti”ymiş.
Ama Esra, tuhaf bir içgüdüyle gitmek istemiyormuş.
Yine Zeynep anlatıyor:
“Süleyman’la birlikte ikna ettik onu: ‘Sadece 2 sene kalacaksın’ dedik. Bana dedi ki:
‘-Oralar çok kötü. Yiğidom’a bir şeyler alabileceğim bir mağaza bile yok.’
‘-Siz de Van’a gidersiniz’ dedim. Keşke demeseydim.”

Ve son
Köşedeki fotoğraf çekildikten 18 gün sonra, Malazgirt’teki 10. günlerinde alışverişe gelmişler Erciş’e...
Bir internet kafede soluklanmışlar.
Ve saat 13.40’ta, tam Esra öğretmen Yiğido’sunu emzirirken sallanmış toprak...
Hepsini yutmuş.

Ya kalanlar?
Van depreminde, çoğu o internet kafede ölen 63 öğretmenden biriydi Esra... Raporlu olduğundan, hayatının mesleğini hiç yapamadan ayrıldı aramızdan...
Ama halen başka öğretmenler var Erciş’te, Van’da...
5 Aralık’ta bölgede okullar açılıyor. Ve onlar, hem kendileri, hem öğrencileri için kaygı içindeler. Yaşadıkları felaketten, onca meslektaşlarını gömdükten sonra o hasarlı binalara nasıl girecekler, nasıl sağlıklı ders verebilecekler?
Düzce, Simav depreminde öğretmenlere verilen tayin hakkından ne zaman yararlanabilecekler?
Öğretmenler Günü, işte bu sorularla “kutlanıyor” Van’da...
Kayıp öğretmenlere rahmet, kalanlara sabır diliyoruz.
Minnetle ellerinden öpüyoruz.