Kritik olayların yıl dönümleri geçmişin muhasebesini yapmak için bulunmaz fırsattır.
Bu açıdan 28 Şubat Darbesi\'ne yönelik yapılan değerlendirmeler oldukça önemliydi.
Özellikle de medya açısından.
Gerçi dünün darbeseverleri bugün bize etik dersi vermeye; geçmişinde zerre kadar leke bulunmayan kesimlere kulp takmaya çalışıyorlar ama nafile.
28 Şubat bin yıl sürmedi ama onların günahları 1000 yıl hatırlanacak.
Fakat bu süreçte asıl ilginç olan eski alışkanlıklarını da bir türlü terk etmemeleri.
Bugün de demokrasi bayraktarlığına soyunmuş gözüküp arkadan dolanarak darbecileri kurtarma derdindeler. Bunu da o kadar güzel yapıyorlar ki sanırsınız hepsi birer demokrasi kahramanı!
\'Ergenekon her yere kon\' manşetleri atarak süreci sulandırmaya çalıştılar olmadı. İddianameleri okumadan, onlarca delili görmeden \'böyle iddianame mi olur\' diyerek baltalama girişiminde bulundular yine olmadı.
Son dönemde \'uzun tutukluluk\' diye bir kampanya açtılar hâlâ oradan hareketle özel yetkili mahkemeleri kaldırma, ceza yasalarında değişikliğe gitme amacındalar.
Oysa bugün karşı çıktıkları özel yetkili mahkemelere 2005 yılında destek vermişlerdi.
Tabii ki ideal olanı tutuksuz yargılanmadır, kısa sürede sonuca gitmektir.
Ancak Türkiye terörle mücadele eden bir ülke. Daha dün bir terör saldırısı oldu. Önümüz bahar; yeni ve can yakıcı saldırılar da olabilir.
Bu tip örgütlü suçlar için uzman mahkemeler şarttır. Yani talep ettiğiniz şeyin nelere yol açabileceğini iyi hesaplamak lazım.
Ayrıca \'tutukluluk süreleri\' üzerinden başlatılan kampanya da reel değil.
Şöyle ki; Uluslararası Cezaevi Çalışmaları Merkezi\'nin (ICPS) raporuna göre Türkiye\'deki tutukluluk süreleri iddia edildiği gibi uzun değil.
Hatta oran olarak İsveç ve Norveç\'le başa baş.
Yunanistan, Danimarka, Belçika, İsrail, Kanada ve İsviçre\'den bile iyi. Bu ülkeler de cezaevlerindeki tutuklu/hükümlü oranı Türkiye\'den kötü.
Rakamları biraz daha açarsak...
2005\'te yürürlüğe giren 5275 sayılı yasa sebebiyle tutuklu oranı 2006\'da yüzde 49\'a kadar çıktı. Fakat sonrasında yapılan düzenlemeler ve iyileştirmeler de sürekli azaldı ve bugün itibariyle cezaevindeki 129 bin 340 kişiden 36 bin 417 kişi tutuklu.
Yüzde hesabıyla %28,1.
Türkiye\'de yıllık ortalama 3 milyon ceza davası işlem görüyor. Şubat sonu itibariyle tutuklu bulunan 36 bin 417 kişinin toplama oranı ise %1.28.
Üstelik tutuklu bulunan 36 bin 417 sanıktan bir yıldan az süredir tutuklu olanların oranı yüzde 75.
Bir yıl ile üç yıl arası tutuklu bulunanlar ise %21 civarında.
En çok gündem yapılan 3 yılın üzerindeki tutukluların sayısı bin 543. Yani toplamın yüzde 4\'ü.
Ayrıca hatırlatmak lazım ki, bu veriler AB standartlarına göre iyi bile sayılır.
Bu verileri aktarmamın nedeni şu: Tartışmayı doğru zeminlerde yapmak gerekiyor. Türkiye\'de temel sorun uzun tutukluluk değil, uzun yargılama.
Her yazıya ve konuşmaya \'uzun tutukluluk\' diyerek başlayan ve aslında dertleri Ergenekon\'u kurtarmak olan çevreler de kendilerine daha geçerli bir gerekçe bulmalılar.
Çünkü rakamlar kendilerini tekzip ediyor.
Devrimci rektör!
Biz Ankara\'da farklı gündemlerle uğraşırken Tunceli\'de çok ilginç gelişmeler oluyor.
Fakat baştan söyleyelim olanlar güzel şeyler.
Daha önce hiç görmedim, tanışmadık ama eğer bir gün \'devrimci rektör ödülü\' verilecekse benim adayım Tunceli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Durmuş Boztuğ.
Adeta devrim niteliğinde icraatlara imza atıp mealen \'bazı adımları atmak için beklemeye gerek yok\' diyor.
Rektör, üniversitede Zazaki ve Kurmanci dillerinde bölüm açtı.
Yetmedi Alevilik Araştırmaları Merkezi kurdu. Üstelik buranın başına da bir Alevi dedesini müdür atadı. Üstelik bunları Tunceli\'de yaptı.
Bu girişimler şehirde büyük olay oldu.
Geçmişte katliamlara maruz kalan, düne kadar horlanan, dışlanan Tunceli halkı bugün inancı ve anadili ile devletin üniversitesinde kendini ifade edebiliyor.
Sıklıkla kullanılan ifade ise şu: \"Demek ki gerçekten devlet de hükümet de değişmiş.\"
Sosyal barışın sağlanması için Tunceli\'de çok güzel şeyler oluyor.
Darısı başka üniversitelerimizin başına...
(BUGÜN)