Başbakan Erdoğan'ın bir derneğin kongresinde, diğer derneğe açıkça karşı çıkması insan haklarına sığar mı?
Sayın Erdoğan, cumartesi günü Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (MÜSİAD) genel kurul toplantısında konuştu. Dinleyicilerini mutlaka kazanmak isteyen bir siyaset adamı gibi tavizkârdı, ayrımcıydı!
Başbakan, amaçları ve yapıları birbirine yakın iki ulusal derneği, ev sahibini göklere çıkardı, diğerini aşağıladı. Birinin adını vererek övdü, diğerinin adını bile anmadı.
Başbakan, ‘statükocular ve sırtını devlete dayayan sermaye çevreler’ tanımıyla, MÜSİAD’ın karşısına koyduğu Türk Sanayici ve İşadamları Derneği’nden (TÜSİAD) başkası olamazdı; kaldı ki, geçmişteki bazı olayları hatırlatarak TÜSİAD’ın başka bir kurumla karıştırılmasına yer bırakmadı.
Başbakan’ın, ‘kurulduğu günden itibaren Türkiye’nin demokratikleşmesinde, sivilleşmesinde, hak ve özgürlüklerin, demokratik standartların ilerletilmesinde her zaman dik, onurlu, ilkeli bir duruş’ diyerek övdüğünün MÜSİAD, “Bugün demokrasiyi hatırlayanlar, 28 Şubat’ta maalesef suspus olmuş, ellerini ovuşturmuşlardır” sözüyle yerdiği TUSİAD olduğu açıktı.
‘75 milyonun hükümeti’
Konuşmayı dinlemeyen ve okumayanlar için, talihsiz karşılaştırmadan örnekler vermek istiyorum:
‘Statükocular ve sırtını devlete dayayan sermaye çevrelerinin’, ‘ben artık fırın satmayacağım, ben fırın üreteceğim, ben fırın ihraç edeceğim’ diyenleri ‘sadece ve sadece bayi olarak görmek’ istediğini MÜSİAD Genel Kurulu’nda Başbakan söylemiştir.
Bu yaklaşım, işadamları arasına nifak sokmak değil de nedir? Bu sözlerle, iş adamlarına iki dernekten biri işaret edilip, oraya üye olmaları gerektiği önerilmiyor mu?
Bir siyaset adamı aynı alandaki derneklerden birini kendine diğerinden daha yakın görebilir ama bu tercihini söyleyebilir mi? Başbakan bunlardan birinin genel kuruluna çıkıp da açıkça diğer derneğe temelden karşı çıkabilir mi? Dernek özgürlüğü anlayışı bu mu?
“28 Şubat, aynı zamanda Anadolu’nun işte bu başarılı işadamlarına karşı yapılmış bir müdahaledir” diyen Erdoğan soruyor: “O malum çete, 28 Şubat sürecinde nasıl oldu da, hangi gerekçeyle askeri müdahaleye çanak tuttu, askeri müdahalenin parçası haline geldi?” ‘O malum çete’ denirken kimlerden bahsedildiğinde şüpheniz var mı? Şimdi Sayın Başbakan’a sormalıyız: Bu nasıl “75 milyonun hükümeti”?
Ayrılıkları arttırmak
Doğrudur, ‘O dönemde bu şirketler’ kamu ihalelerine, özelleştirme ihalelerine alınmamış, kamu ve özel sektör bankalarından kredi kullanmaları engellenmiş, belli ürünlerin belli yerlerde satılması yasaklanmıştır! Ancak, hukuksuz işlemlerden yarar sağlayanları veya zarar görenleri bir dernek üyeliğiyle sınırlamak mümkün müdür? MÜSİAD üyelerinin hepsi mazlum, TUSİAD’ın bütün üyeleriyse zalimlerin yanında!
Kanunsuz davranışları, derneklerden birinin bütün üyelerine yükleyip, diğer derneğin üyelerinin bütünüyle masum olduğu yolunda görüş ne derece adaletlidir? Bu düşüncelerin, milletin birliğine zarar verdiğini, bütünlüğümüzü korumamız gerektiğini Başbakan her zaman söylemiyor muydu? Şimdi ne değişti?
MÜSİAD’ın kendileriyle ‘yol arkadaşlığını’ sürdüreceğine inanan Başbakan, yazdıklarımı geride bırakan sözlerle adeta ayrımcılığı savunma ve derinleştirme çabasına girdi!
Sayın Erdoğan MÜSİAD konuşmasında darbeleri soruşturmak için kurulan araştırma komisyonundan da bahsetti. Konuşmanın tamamı, araştırmadan beklenti ve amacın halk kesimleri arasındaki ayrılıkların artması ve derinleşmesinin istendiği şüphesi yaratıyor.
Dün Ankara’da toplanan Gençlik Kolları kongresindeki konuşmasında da Başbakan, sorumluluk hırkasını giymiş görünmedi. Oysa, 10 yıl önceki amaç ve politikalarını değiştirmesi, halkı germesi ve sinirlenmesi için bir neden yok. Ne yapmayı niçin istiyor anlayamıyorum!.
(Radikal gazetesinden alınmıştır)