Günlerdir beklenen konuşmasını yaptı, Başbakan. Aklın duyguların önüne konulduğu, soğukkanlılığın acziyet olarak algılanmasının önüne geçen bir konuşmaydı.
Mesaj netti: "Türkiye'nin dostluğu sağlamdır ama gazabı da o kadar şiddetlidir".
Türkiye bu olay karşısında, "Kriz yönetimi" kabiliyetini sergiliyor. Tehditler savurmak yerine, ABD ve İngiltere başta olmak üzere birçok ülkenin desteğini sağlamış, Avrupa Birliği ve NATO'nun desteğini yanına almış bir ülke olarak, "Türkiye, yerini, zamanını ve yöntemini kendisi tayin ederek bu haksızlığa karşı gereken adımları atacaktır" denilmesi uluslararası zeminlerde daha etkili.
Birçok ülke tarafından takip edildi ama sanıyorum en dikkatli takip eden kişi, Beşşar Esed'di.
Başbakan, uçağımızın vurulması gibi tahrik edici bir olay karşısında dahi Suriye halkı ile Suriye yönetimini birbirinden ayıran bir dil kullandı.
"Suriye'nin başına getirilmiş olan işbirlikçi despot yöneticiler, Suriye ve Türkiye halklarının insanlık tarihi kadar eski olan kardeşliklerini törpüleyemezler".
Bu sözler Şam'ın, Halep'in, Hama'nın sokaklarında yankılanacak, gönüllerde makes bulacak bir kardeşlik mesajıydı.
"Şam'ın güvenliği İstanbul'dan, İstanbul'un güvenliği ise Şam'dan başlar" sözünün, Suriye ile savaş için karşı karşıya gelmesine ramak kalmış bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı tarafından sarf edilmesindeki kucaklayıcılığın altını çizmek gerekiyor.
Ayrıca tarihi misyonu iyi örülmüş değerlendirmeler içeriyordu.
"Osmanlı döneminde Şam bizim için en az Kudüs kadar, en az Mekke-Medine kadar kutsal bir şehir olmuştur. 9 asır boyunca Türkler, Edirne'yi Hama'dan, Bursa'yı Humus'tan, Diyarbakır'ı Halep'ten, İstanbul'u Şam'dan ayrı gayrı görmediler".
Başbakan'ın kullandığı dil, ulusal sınırları içindeki Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın dilinden öte, imparatorluk misyonuna uygun bir bakış açısını yansıtıyordu ki, doğru olan da bu.
"Bu coğrafyada Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, Mısır ve diğerleriyle bir elin parmakları kadar birbirimize yakınız. Bir elin parmakları kadar beraberiz ve kardeşiz".
Nokta.
Türkiye'ye yönelik saldırıların özü bu.
"Türkiye büyük devletmiş, bırak bunları uçağımız vuruldu" şeklindeki sığ yaklaşım, ancak Kılıçdaroğlu gibi, liderlik kalibresi belli birisine yakışır.
Başbakan'ın konuşmasındaki çarpıcı noktalardan biri de, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin angajman kurallarının değiştiğini açıklamasıydı.
Bu ne anlama geliyor?
Hava Kuvvetleri'nde uzun süre görev yapan, bilgiye dayalı analizlerini dikkatle takip ettiğim stratejist Mesut Ülker'e sordum.
Önce mevcut durumu anlattı.
Hava sahamız ihlal edilince
1-Dost-düşman tanıma frekansından, o uçağın frekansına girmeye çalışırız. Girersek, hava sahamızı terk etmesi için uyarırız.
2- Frekansa giremezsek, bu kez o ülke radarını uyarır, uçağıyla irtibat kurup, Türkiye'nin hava sahasını terk etmesi için uyarmasını isteriz.
3-Bunlardan da sonuç alınamazsa, "Önleme uçakları" devreye girer. Türkiye'nin değişik askeri havaalanlarında pist başında bekleyen "Av önleme uçakları" var. Bunlar anında havalanacak şekilde, pist başında 24 saat nöbette olan, önleme uçaklarıdır. Bu uçaklar havalanır, önce hava cismini Türk hava sahasının dışına çıkarmaya çalışır, kimi zaman it dalaşı yaşanır.
4-Uçak ya da helikopter, Türk hava sahasından çıkmaya yanaşmazsa, önleme uçakları tarafından düşürülür.
Peki, Angajman'ın değişmesi ne anlama geliyor?..
"Angajmanın değiştiği ilan edildiği andan itibaren, bu kademelerdeki uyarılara gerek duymadan, Suriye'den hava sahamıza giren her türlü hava aracını vururuz demektir".
Soru-Suriye'ye yönelik "Av önleme uçakları" nerede hazır tutuluyor?
Cevap-Malatya ve Diyarbakır Askeri Havaalanlarında.
Bu soruların yanıtını ise diplomatik kesimlerden almaya çalıştım.
Soru-"Türkiye, Angajman kurallarını değiştirdi. İsrail ya da başka bir ülkenin uçakları için de bu geçerli mi? Anında düşürür müyüz?"
Cevap-Suriye için geçerli. Diğer ülkeler için şimdiye kadar uygulanan prosedür uygulanır.
Uçağımız düşürülünce, "F4'lerin modernizasyonu İsrail tarafından yapılmıştı. İsrail bu uçaklara radar ve füze tanıma sistemleri koymadı mı" sorusu gündeme gelmişti. İsrail'in sicili ve Suriye ile yakınlaşmaları nedeniyle bir adım daha ileri gidip, "İsrail F4'lerdeki bilgileri Suriye'ye mi verdi. İsrail uzaktan müdahale ise sistemi mi kilitledi? "soruları gündeme gelmişti.
Araştırdım. Düşen uçağımız İsrail'de modernizasyonu yapılan ilk parti F4'lerden değil. Aselsan tarafından modernize edilip, kamera sistemleri takılmış. Düşen uçakta radar ve füze tanıma sistemi yok. İsrail'in modernize ettiği F4'lerde ise var.
Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı "Yol Haritası"nın özü, "Ben Suriye'ye cevabımı kendi seçtiğim yer, zaman ve istediğim şekilde vereceğim" demektir.
(Yeni Şafak)