28 Şubat sadece askerden, yalnızca Çevik Bir ve arkadaşlarından ibaret görülebilir mi? Hayır.
İşin odağında askerin olduğu muhakkak... Ama şu da gerçek ki; 28 Şubat çok boyutlu, çok taraflı bir darbeydi. Bir koalisyon yani...
Generallerin, tankların yanı sıra 28 Şubat\'ın \'silahsız kuvvetleri\' de var. Bu tabir benim değil, bizzat sürecin aktörleri tarafından dillendirildi. 28 Şubat\'ı çok iyi özetlediğini söylemek lazım. Silahsız kuvvetlerin kim veya kimler olduğunu öğrenmek hiç zor değil. O günlerin gazete manşetlerine göz atmak yeterli...
Kastettiğim sadece beşli çete değil elbette. Siyaset ayağı var sözgelimi. 50\'ye yakın milletvekilinin DYP\'den istifası dönüm noktasıydı. O milletvekilleri herhalde kendi inisiyatifleriyle ayrılmadı partilerinden. Korku, baskı, şantaj, maddi menfaat ve ikbal vaadi var. Bunlar suç değil mi?
Refahyol bloku, bu istifalarla çöktü. Yeni bir hükümetin önü açıldı. Hüsamettin Cindoruk\'un liderliğinde \'DTP\' adıyla bir parti kuruldu. Ve siyasetin kaderi belirlendi. DTP sandıktan çıkmadı ki... Bir mühendislik ürünüydü.
50 milletvekilinin istifası aydınlatılmadan 28 Şubat anlaşılamaz. Dava sürecinin nasıl gelişeceğini kestirmek güç ama siyasette yaşananların yargının konusu olması yadırganmamalı.
Kesin olarak inanıyorum ki, silahsız kuvvetler olmasaydı böylesine başarılı psikolojik harp yürütülemez, 28 Şubat neticeye ulaşamazdı. Her şey silahlı kuvvetlerin rahatsızlığıyla sınırlı kalırdı.
Soruşturmanın yalnızca askerle sınırlı tutulması, dar alana hapsedilmesi o yüzden doğru değil. Silahsız kuvvetlersiz bir 28 Şubat eksik kalır.
Bu demek değil ki kurunun yanında yaş da yansın... Önüne gelene hesap sorulsun. Özensizliğin, davaları olumsuz etkilediği görüldü. Hakkını teslim etmek gerekir; ilk dalgada yargı \'iyi sınav\' verdi. Belli ki eleştirilerden gerekli dersleri çıkardı.
Çevik Bir ve arkadaşlarının kapısına sabahın köründe dayanmadı. Günün ışıması beklendi. Kamuoyuna bilgilendirici açıklamalar yapıldı. Aynı ihtimamın ilerleyen aşamalarda da tekrarlanacağını söylemek yanlış olmaz.
İlk dalganın Çevik Bir\'den başlaması doğru adım. Darbenin en önemli aktörü o. Dönemin en kudretli generali. Gerçi elinde çantasıyla sivil polislerin arasında yürürken veya uçağın en arka koltuğunda tedirgin gözlerle etrafı kolaçan eden fotoğrafı o eski halinden eser kalmadığını gösterdi.
Çevik Bir, kudretli günlerinde sağa sola nizamat vermekten çekinmedi. Milliyet Gazetesi\'nin yazarlar toplantısına katıldığını iki yıl önce, içeriden bir isim, Taha Akyol açıkladı. Üzerinde üniformasıyla gelen Çevik Bir, gazete yazarlarına \'İrtica yayılıyor, Atatürk Cumhuriyeti elden gidiyor...\' diye anlattı. Yazar toplantısında üniformalı Bir general...
Sincan\'da tankların yürümesinden de birinci derecede o sorumlu. Ayrıntıları medyaya yansıdı. Cumhurbaşkanı Demirel\'in telefonuyla \'tankların yürüdüğünden\' haberdar olan Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir\'i odasına çağırdı. Gergin bir ifadeyle \'Tankların yürütülmesi emrini kim verdi?\' diye sordu.
Çevik Bir, \'Ben verdim\' dedi. \'Keşke yapmasaydın. Çok nazik bir dönemden geçiyoruz...\' dedi Karadayı. Bu cevaba öfkelenen Çevik Bir, Karadayı\'nın üzerine yürüdü, iki yakasına yapışarak \'İrticanın ülkeyi ele geçirmemesine göz mü yumacağız?\' dedi. Bu sahne, Çevik Bir\'in 28 Şubat\'taki rolünü iyi anlatıyor.
28 Şubat, acımasız, kural ve sınır tanımayan bir darbe. Kara Kuvvetleri Komutanı\'na Kıbrıs\'ta kurşun atıldı. Hüseyin Kıvrıkoğlu milim sapmayla, kıl payı kurtuldu. Yargı, bu kurşun olayını da aydınlatmalı.
Psikolojik harpçi silahsız kuvvetler göz ardı edilerek 28 Şubat yargılaması yapılamaz.
(ZAMAN)