Neredeyse bir ay oldu 28 Şubat davasının duruşmalarını hem gazeteci ve hem de müşteki olarak takip ediyorum. İzlenimlerimi, notlarımı ve şahsi kanaatlerimi daha sonraki yazılarımda işlemeye devam edeceğim. Daha öncede de değindiğim gibi kimi asker yakınlarından müşteki olduğum için tepki alırken kimileriyle zaman içinde konuşarak, paylaşarak ve birbirimizi dinleyerek empati yapmaya çalıştığımızı da söylemiştim.


Kimi sanık yakınları beni görünce cin çarpmışa döner öcü görür gibi olurken kimi de güler yüzle selamlayıp “2 gün gelmedin özledik diyerek” sempatisini hissettiriyor. Sanık yakınları ve müştekilerde adalet arıyor adliye koridorlarında. Çoğu asker yakını, yakınlarının suçlu olduklarına inanmadıkları gibi tek suçluyu hükümeti ve başbakanı olarak görüyorlar.


Yazılarımı okuyan sanık yakınları adaletli davranmadığımı ve sanıklara yer vermediğimi de iddia ederek kendilerine de yer vermemi istediler. O yüzden hissi duygularımdan arınarak bugün onlara da yer vermek istedim. Yüzde yüz katılmadığım düşüncelerini burada aktarmak istedim. Nede olsa mülkün temeli adalet, ADALETİN TEMELİDE DÜŞÜNCE HÜRRİYETİDİR.


28 Şubat davası ilk dalga tutuklusu olan, 15 ay Sincan 1 No.lu F Tipi Kapalı Cezaevinde yatan emekli Sosyolog ve sanık olan Alican Türk’le minik bir söyleşi yaptım. Hemen hatırlatayım Alican Türk’ün annesi Diyarbakır’lıdır. Yani yarısı Kürt, yarısı Türk’tür. Kendisine ‘ben hiç Kürt General görmedim’ eleştirime karşılık Türk; “hayır birçok Kürt general vardır. Örneğin Van’lı Erdal Ceylanoğlu gibi.”dedi. Doğrusu şimdiye kadar hiç Kürt general duymamıştım.


Albay Alican Türk’ün Özgürlük Hakimine verdiği dilekçeden birkaç pasaj vereyim: Türk, Hakime; “Önüme 4-5 tane evrak çıkardılar. İlginç!. Zira o evrakların birindeki bilgilere göre ben 28 Şubat döneminde “gizli ve yasadışı”(!) bir şekilde kurulan Batı Çalışma Grubunun (BÇG elemanlarından biri olarak gözüküyorum. BÇG’ye giriş kartım ve yetkim varmış, dolaysıyla toplantılarına ve diğer faaliyetlerine gidip geliyormuşum.


Bana gösterdiğiniz belgeleri ilk kez görüyorum. Ne BÇG’ye gittim, ne görev aldım, ne oraya giriş kartım var, ne de faaliyetlerine katıldım.”diyor.


Türk; ilk yakalandığı geceyle ilgili “özellikle Tanrı’nın lanetine, gazabına uğramaktan gerçekten çok ürken biri olarak söylüyorum ki, duruşma sırasında Hakim Bey’in davranışı aynen böyleydi. Asla abartmıyorum. O gece(15-16 Nisan) saat yaklaşık 03.30’dan itibaren duruşma salonundan çıkan neredeyse bütün sanıklar ve avukatlar söz birliği etmişçesine aynı lafları söylüyorlardı.


Yahu gördün mü, Hakim resmen uyuyor! Dinlediği falan yok!”dedi.


Başbakan Erdoğan’ın kendilerini peşinen suçlu ilan ettiklerini iddia eden Türk “Sayın Başbakan beni (bizi) peşin suçlu ilan ederken, “mazlum ahı almış kişiler olarak alenen hedef tahtasına koyarken, beni tanıyanlar hakkımda ne düşünmüştür. Gözaltına alındığımda evden çıkarken beni uğurlayanlara şöyle seslenerek veda etmiştim: “Beni 10 yıl unutun!” Yani 10 yıl geri dönemeyeceğimi düşünüyordum.


Böylece Sayın Başbakan’ı Adliye sarayının değil, Yüce Tanrı’nın adaletine ve ıslahına havale ettim.”demişti.


Ancak 10 yıl hapiste kalacağını hesaplayan Albay Türk 15 ay sonra tahliye edilmiştir.


Albay Alican Türk adalete güvenmediğiyle ilgili şunları söylüyor Özgürlük Hakimine “Zaten insanlar da ne yazık ki artık ülkemizde adalete inanmadıkları için ya adaleti kendileri sağlamaya çalışıp silaha sarılıyorlar, ya da çaresizce Allah’a sığınıyorlar. Bir Sosyolog olarak belirtmeliyim ki, bir toplumda suç oranlarındaki artışın en önemli nedenlerinden biri de, o toplumda adalet sistemine güvenin kalmamasıdır.


Atasözündeki gibi ben kendimi kışa göre hazırladım, yaz çıkarsa bahtıma!”diyor.


Suçlu olmadığını iddia eden Türk; Hakime “Suçum T.C Hükümetini cebren devirmek, hükümetin görevlerini kısmen veya tamamen engellemek, engellemeye teşebbüs etmek, darbeye teşebbüs etmek. Savcılık bu suçlarımızın kanıtı olarak 5 tane evrakı gösteriyor ve o evraklarda adı geçen Batı Çalışma Grubu (BÇG) adlı “gizli ve yasadışı” grubun üyesi olarak görev yaptığımı, o grup vasıtasıyla da yukarıdaki suçları işlediğimi iddia ediyor.


Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi askerlik sıkı emir-komuta zinciri üzerine kurulu, katı hiyerarşik kurallarının egemen olduğu bir meslektir. Mutlak itaat esastır. Hiçbir meslekte hiyerarşik ilişkiler askerlikteki gibi katı değildir. Üstelik bu katılık, kuralların ödünsüz uygulanma zorunluluğu yasal yaptırımlarla teminat altındadır. Yani askerlikte emirler açıkça yasadışı değilse, kayıtsız-şartsız yerine getirilmek zorundadır.


Bana bu konuda bir tebliğde bulunulmadı. ‘Haydi Yüzbaşım, seni BÇG’de görevlendirdik, gidip—kısmen ya da tam gün şurada çalışacaksın, şu şu görevleri yapacaksın diye şifahen, ne de yazılı olarak bana hiçbir emir verilmedi. Sokrates’in dediği gibi eğer suçlu olsaydım işte o zaman kahrolurdum…”diyor.


Darba davalarına inanmadığını ve bütün davaların bir senaryo olduğunu iddia eden Türk “Zaten bu yüzdendir ki son birkaç yıldır süren “darbe” konulu davaların hiçbirine inanmıyorum ve yine bu yüzdendir ki söz konusu davaların hepsinin bir büyük plan çerçevesinde hazırlanan ve oynanan senaryolar olduğunu düşünüyorum. Toplumda bilerek TSK’yı darbecilikle özdeşleştiren bir algı oluşturuluyor.


Bu gelinen noktanın tek sorumlusu olan Sayın Başbakan daha Eylül ayı başında BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıkları konusunda “yargıya gerekli talimatları verdik” diye açık açık söylemedi mi? Yani bu davaların altında “öç alma”nın yanı sıra “oy alma” hesapları da var.


Niye 28 Şubat davası şimdi başlatıldı? Niye 2-3 yıl önce değil? Çünkü o dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın ölmesi beklendi de ondan. O sağken ucu Erbakan’a dokunacak diye kimse buna cesaret edemezdi. Bir başka muhtıra olarak gösterilen 27 Nisan hakkında da bir dava açılacaksa ancak Yaşar Büyükanıt Paşa ölünce açılır, açılacak.”diye iddia etti.


Fuzuli’nin “söylersem beni öldürürler, söylemesem ben öleceğim” sözünü hatırlatan ve “Faili Meçhul Cinayetler ve Gerçekler” adlı kitabını da yazan Albay Alican Türk “Canıma okumadan önce kitabımı okumanızı gerçekten çok isterim.”diyor.


Türk “aslında bütün her şey bir oyun, bir senaryo; biz de bu oyunun piyonları… Bize ne rol biçilmişse onu oynuyor olacağız şimdilik. Tam da bugüne işaret eden MAİDE süresinin 8’inci ayetinde:


“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutun, adalet ile şahitlik eden kimselerden olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun der.”dedi.


Darbe davalarıyla ilgili ilginç iddialarda bulunan Türk “AKP yapmıyor. AKP hükümetini destekleyen ve dışarıda bu işin eğitimini alan, ilmini yapan birileri yapıyor. Kamuoyunda Fethullahçılar olarak bilinen grubu da kastetmiyorum. Onlarında dışında ve onları aşanlar var. AKP hükümeti işbaşında olduğu sürece başta “Ergenekon” olmak üzere bütün davaların süreceğini düşünüyorum.


Süreç nasıl işleyecek? “Çok Sayın” Öcalan’ımızın durumu ne olacak, bu kapsamda PKK/KCK/ BDP hangi kartları illeri sürülecek?... Gibi belirsizliklerin de giderilmesi gerekir.”dedi.


İşte sanık bir albayın gözüyle 28 Şubat davası ve darbeler…