Sevgili okurlar; geçen hafta demokrasi tarihimizin en hızlı yasasının müthiş bir mücadele sonunda kabul edildiğine tanık olduk. MİT Müsteşarı böylelikle KCK soruşturmasını yürüten savcılara ifade vernmekten “şimdilik” kurtuldu. Tabii kurtulan MİT Müsteşarı mı oldu yoksa işin arkasında başka bir şey mi var, o henüz tam belli değil.
Bu ne sevinç
Yıldırım hızıyla geçen yasa iktidar cephesinde ve yandaşlar arasında inanılmaz bir sevinç yarattı. Yandaş gazeteler mantığını nasıl kurdularsa artık Müsteşar’ın kurtarılmasını “demokrasinin zaferi” olarak tanımladılar. Müsteşar’a yapılan davetin düşmesini manşet yaptılar. Demek ki bu olayın arkasında bayağı korkutucu bir şey varmış. Rahatladılar.
Müsteşar kaçaktı
Elbette MİT Müsteşarı Cumhurbaşkanı ve Başbakan’dan aldığı destekle yasa çıkıncaya kadar ifade vermeye gitmedi. Ancak bu kez ortaya garip bir durum çıktı. Çünkü Müsteşar tam 9 gün boyunca kaçak yaşadı. Bu da tarihimizde bir ilk oldu. MİT Müsteşarı 9 gününü kayıplara karışarak ve yasal açıdan “kaçak” geçirdi. Güler misiniz ağlar mısınız?
Dalan örneği
Müsteşar 9 gününü kaçak olarak geçirince aklıma Dalan’ın durumu geldi. Onu da ifadeye çağırmışlardı, yurt dışındaydı ve gelmedi. Kaçak diyoruz ona. Nasıl öfke yapıldı ve yapılıyor Dalan’a. “Suçu yoksa ne korkuyor gelip teslim olmalı” dedi iyi niyetli saflar. Ama sıra MİT Müsteşarı’na gelince kaçak değil demokrasi kahramanı oluverdi.
Savcı ya ısrar ederse
Meclis’in Müsteşar’ı korumak için çıkardığı yasa aslında bir yere kadar. Yani savcılar aynı işlemi bu kez önce Başbakan’a sorarak tekrarlayabilir. İşte o zaman ne olacak? Başbakan “Tamam ifadesini alın” mı diyecek yoksa izin vermeyecek mi? İzin verirse sorun yok, ne olup bittiğini öğreniriz, ama izin çıkmazsa ortaya bambaşka bir sorun çıkacak,
Belge sunulacak
Savcılar cesaret edip Müsteşar’ı sorgulamakta ısrar ederse, izin talebi elbette kuru kuruya olmayacak. Başbakan’a sorgulama talebinin içeriği gönderilecek, eğer varsa suç iddiaları sıralanacak. Başbakan da kararını bu iddialara göre verecek. İzin çıkmaması Başbakan’ın tüm bu suçlamaların sorumluluğunu üzerine aldığını bir göstergesi olacaktır.
Altından kalkmak

Medyaya sızdırılan iddialar çok vahim. Çünkü bu iddialara göre MİT’in KCK içine sızma amaçlı operasyonlarında pek çok Mehmetçik şehit oldu, bir o kadar da sivil öldü. Bunların da ötesinde iddialara göre zaten KCK yapılanması da MİT’in eseri. Başbakan izin vermezse bu iddialarını sorumluluğunu üstlenmiş duruma düşecek. Bunu yapar mı?
Asıl endişe başka

Ancak anlaşıldığı kadarıyla iktidar kanadını zora sokan asıl endişe başka. KCK ile bağlantılı olarak sorgulanmak istenen MİT Müsteşarı’nın terör örgütü liderleriyle yaptığı görüşmeler mercek altına alınmış. Bu görüşmeler zamanında gizlenmişti ama deşifre olduktan sonra “hükümetin politikası” olarak sunuldu. İktidar görüşmeleri savundu.
Teröristle pazarlık

Söylendiğinde sevimsiz gelen “teröristle pazarlık” kavramı iktidar ve yandaşları tarafından “barış için gerekli, akan kanı durduracak gelişme, Kürt sorununu çözecek ilaç” olarak sunuldu kamuoyuna. Oysa yine anlaşıldığı kadarıyla verilen sözler, parlak gibi sunulsa da AKP tabanında bile rahatsızlık yaratacak cinsten. İktidarı korkutan bu.
Türkiye’nin bölünmesi
Çünkü verildiği söylenen sözlere göre İmralı’daki teröristbaşı önce ev hapsine alınıyor sonra da siyaset yapması için serbest bırakılıyor, Kürt özerk bölgesi oluşturuluyor, PKK’lı teröristler Kürt bölgesinin güvenlik güçleri haline getiriliyor. Bunu bırakın bütün Türkiye’ye, AKP’ye oy verenlere bile alıştırmadan anlatmak mümkün olabilir mi?
Başbakan söyleyebilir mi?

Savcıların incelediği belgelerde bulunduğu ileri sürülen “verilmiş bu sözler” iktidar yandaşları tarafından aslında birkaç yıldır dile getiriliyor. Ancak bu sözleri Başbakan çıkıp söyleyebilir mi? Bunun bir hükümet politikası olduğunu açıklayabilir mi? Başbakan İmralı’da görüşmeler yapıldığını bile söyleyememiş, “Bunu iddia eden şerefsizdir” demişti.
Devlet- hükümet
Başbakan teröristlerle MİT Müsteşarı’nın görüştüğü imalarını bile bile doğrulamamış ve “Hükümet görüşmez, devlet görüşür” savunmasını yapmıştı. O tarihlerde Başbakan’ın devletten kastettiğinin asker olduğu ileri sürülmüştü. Yandaş medya ise teröristle görüşme yapmanın kötü olmadığını anlatmaya çabaladı bu süreçte.
Oslo görüşmeleri

Kamuoyu “teröristle görüşme” fikrine alıştırıldığı sırada nereden geldiği belli olmayan bir ses kasetiyle hükümetin emri doğrultusunda teröristlerle görüşmeler yapıldığı ortaya çıktı. Ancak hazırlanmış olan kamuoyu buna tepki göstermedi. İktidara destek verdi. Görüşmelelerin içeriğini tartışmak isteyenler de “ırkçı-darbeci” diye suçlandı yine.
Korkmayın bunlar olmaz
İktidar yanlıları bu yazdıklarımın gerçekleşmesinden endişe duyabilirler. Ama rahatlatayım, korkmasınlar, hiçbir şey olmaz. Eğer iktidar bu kadar şiddetli biçimde olayın üzerine gidiyorsa, artık tek bir savcı bile cesaret edip de MİT Müsteşarı’nı sorgulamak için Başbakan’dan izin “ricasında” bulunmaya kalkamaz. Anında başına geleceğini bilir.
Sadece bu olay mı?
Son çıkan yasanın yaratacağı iklimde savcılar iktidardan yana olduğu bilinen hiç kimse için izin gereksin gerekmesin, bir soruşturma açamazlar artık. Yasanın asıl amacı budur. MİT adı kullanılarak aslında iktidara yakın herkes koruma altına alınmıştır. Sorun izin istemek değildir, iktidarla ilgili bir kişiyi suçlamaktır. Hiçbir savcı buna cesaret edemez.
Cumhurbaşkanı’nın tavrı
MİT olayında en garip tavrı Cumhurbaşkanı takındı. Olayın duyulması üzerine soluğu Köşk’te alan MİT Müsteşarı’nı dinledi ve kendisine destek verdi. Cumhurbaşkanı Meclis’in çıkardığı bir yasayı 7 saat gibi inanılmaz bir sürede inceleyip onayladı. Anlaşılan iktidarın korkusuna Cumhurbaşkanı da hak veriyor ve gereğini yerine getiriyordu.
Kimyalar bozuldu

MİT olayının ortaya çıkması iktidar yandaşı medyanın da kimyasını bozdu. O güne kadar yapılan hukuksuzlukları, haksızlıkları, hileleri gördükleri halde sesini çıkarmayanlar, MİT olayında birden şahin kesildiler. Ortaya çok komik bir manzara çıktı. Ama fark etmiyor tabii. Sadece onların sesi çıktığı için halkın yarısı inanıyor bunlara.
İyi de oluyor

Tabii olaya iyimser açıdan bakalım. Demek ki neymiş; “Soruşturmalar gizliymiş, insanların kişilik hakları varmış, kişilerin onurlarıyla oynanamazmış, mahkeme hüküm vermeden herkes masum sayılırmış, medyaya belge sızdırmak çok ayıp ve suçmuş.” Bunları ülkemizin gerçek demokratları söylemiyor, yandaşlar söylüyor. Daha komik bir şey olabilir mi? Hepinize iyi haftalar dilerim...