Enerjik, müthiş zeki, hiçbir şeyi sektirmeyen, leb demeden leblebiyi anlayan, hızlı, cesur, bağımsız ve nevi şahsına münhasır bir hekim.
Gerçekten de insanda saygı uyandırıyor.
Bana Türkan Saylan’ı hatırlattı.
Harputlu köklü bir ailenin kızı, önce Üsküdar Amerikan’da okuyor sonra da tıp fakültesine gidiyor. İç hastalıkları ve kardiyoloji uzmanı. Ve 50 yıllık hekim.
\'Karatay Diyeti\'yle, bir taraftan acayip bir ilgi yaratırken, bir hayli büyük bir tartışmaya da yol açtı. Kilo vermek isteyenler onun diyetini uygulayarak başarıya ulaşırken, bazı uzmanlar da onu kolesterol ilacını kestirip hastalarının hayatını tehlikeye atmakla suçladılar…
Tartışma hala sürürken, Karatay Diyeti’nin takipçilerinin sayısı da artıyor.
Ben de onu tanımak ve sizinle tanıştırmak istedim.
Fakat uzun bir röportaj oldu, bir güne sığması mümkün değildi, hem hayat hikayesi hem de kolestrol itirazlarına verdiği yanıt salı günü…
Sizin zamanınızda Türkiye nasıl bir ülkeydi?
- Cennet gibiydi. Elazığ\'da büyüdüm ben. Mutlu bir aile, bahçeli bir ev... Dut ağaçlarından inmezdim, bisiklete çok binerdim.
Yıl kaç?
- 43 doğumluyum, 50\'lerden bahsediyorum. Modern bir yer o zaman Elazığ. Babam avukat. Birinci eşinden dört çocuğu oluyor. O, vefat edince annemle evleniyor, ondan da dört çocuk. Ben kendimi hatırladığımda ablalarım abilerim evlenip evden gitmişlerdi.
Mavi gözler kimden?
- Baba tarafından. Harputlular. O zamanlar Harput müthiş bir yer. Hem Amerikan Koleji var, hem Fransız hem İtalyan. Biz de köklü bir aileden geliyoruz, 500 yıllık şeceremiz var, kızlık soyadım \'Efendigil\' oradan geliyor, ailedeki neredeyse herkes ulema, Arabistan’dan ve İran’dan gelenler dedelerimizden görüş alırmış.
Sizin okuma hırsınız nereden geliyor?
- Annemden. Ben ve kız kardeşlerim Üsküdar Amerikan’da okuduk, erkek kardeşlerim de Talas’ta. Annem öyle istedi. Annem, öksüz ve yetim, halası bakıyor. Adana Kız Lisesi’nde yatılı okuyor, öğretmen oluyor. Dönüş yolunda Konya’da iki memur ona, “Vasfiye?” diye sesleniyor, “Benim” diyor, “Sizi Ankara’ya götüreceğiz” diyorlar. O zamanki sisteme göre bütün başarılı öğrenciler Ankara’ya rapor edilirmiş. Ver elini Ankara…
Ne alaka?
- Mustafa Kemal\'in getirdiği bir uygulama... Türkiye\'nin her tarafından gelen başarılı kız ve erkek öğrencilere ekstra eğitim veriyor, onları fen ve biyoloji öğretmeni olarak yetiştiriyor. Kız öğrenciler için Almanya’dan mürebbiye bile getirtmiş. Doğru banyo nasıl yapılır, diş nasıl fırçalanır, sofrada nasıl oturulur, h Hangi çatal, bıçak kullanılır, hepsini öğreniyorlar. Yemek yerken dörder kişilik masalarda iki kız, iki erkek oturuyorlar.
Sonra peki babanızla nasıl tanışıyor?
- Oradan Zonguldak\'a atanıyor. Halam ve eniştemle tanışıyor. O sıra babam da eşini kaybetmiş, halam arabuluculuk yapıyor.
Siz de annenize benziyor musunuz?
- Evet. Ben de inanmadığım şeyi asla yapmam, inandığımı da dibine kadar.
Üsküdar Amerikan’da öğrendiğiniz en önemli şey?
- Kendi ayakları üzerinde durabilen bağımsız birey olmayı. Başkalarına yardım etmenin önemini. Her hafta sonu bir yetimhaneye götürürlerdi bizi orada kardeşlerimiz vardı, onlarla oynardık. Sonra Zeynep Kamil’e giderdik, hasta çocuklara kitap okurduk. Deli gibi spor da yaptım Üsküdar’da ben. Tenis, voleybol, basketbol…
Sonra tıp fakültesi…
- Evet, çok isteyerek girdim. Çünkü çok meraklı biriydim. Hep çok iyi bir doktor olmak istedim. Boyfriend\'lerim oldu ama 36 yaşına kadar evlenmedim.
Neden?
- Çünkü aşkı birinci plana alırsam, hayal ettiğim kadar başarılı olamayacağımı düşündüm. Doçentliğimi aldıktan sonra evlendim. Hocam, Profesör Cem\'i Demiroğlu dedi ki, “Doçent olarak kalamazsın, profesör olmazsan sözünü kimseye dinletemezsin!” Onun ısrarıyla profesör de oldum...
Tıp’ta okurken 65’ten 72\'ye kadar her yaz Anadolu köylerine gönüllü olarak gitmişsiniz. Ne bu? Bu ülkeden aldıklarınızı geri ödeme çabası mı?
- Evet, o yıllarda çalışma kamplarına giderdik. Yazlarımızı böyle değerlendirirdik. Nerede, neye ihtiyaç varsa, boğaz tokluğuna çalışır, yörenin ihtiyaçlarını sağlardık. Mesela Eskişehir\'in Bardaklı Köyü\'nde Çin usulü kapalı çamaşırhane yaptık. Bizden önce, kadınlar karda-kışta, derede çamaşır yıkıyorlardı.
Ne kadar enerjiksiniz!
- Ooooo, bu bir şey değil, bu yavaşlamış halim. Artık 70’e geliyorum. Sen beni gençken görecektin…
72\'de iç hastalıkları uzmanı oldunuz ve İngiliz Hükümeti’nden burs aldınız…
- Evet, hocam Prof. Reşat Garan’dı, Türk Kardiyoloji Derneği\'nin Başkanı, onun tavsiyesiyle gittim. O yıllarda henüz daha Türkiye’de koroner üniteler kurulmamıştı. “Seni yetiştirsinler, sen de gel burada insanları eğit” dedi. Gerçekten de dönünce, modern anlamda Türkiye\'deki ilk koroner üniteleri kurdum. Sonra da Güney Afrika’ya gittim, dünyada ilk kalp nakli gerçekleştiren Dr. Chiristian Barnard’ın ekibiyle çalıştım. Dönünce de koroner anjiyo laboratuvarları kurdum.
Bu arada 74’de kardiolog olarak, tek başınıza, Türkiye’de ilk kalp pili ameliyatını gerçekleştirmişsiniz…
- Evet, Liverpool\'da kalp pili takmayı öğrendim, dönünce Türkiye’de uyguladım. Daha önce Türkiye\'de yapılmıyor muydu? Yapılıyordu ama cerrahların yardımıyla. Ben Türkiye’de kalp pilini takan ilk kardiyoloğum. Hatta, bu sayede 74’te Hürriyet Gazetesi\'nin birinci sayfasına çıkmıştım.
Peki sizden önce Türkiye\'de anjiyo yapılmıyor muydu?
- Koroner anjiyo değil, kalp kateterizasyonu dediğimiz olay yapılıyordu. Ben İngiltere’de kasıktan yapmayı öğrendim ve getirip burada da uyguladım…
BU DİYETLE İLGİLİ MERAK ETTİKLERİMİZ
İdeal olanın, iki öğün yemek olduğu söylüyorsunuz. Saat verebilir misiniz? 11.00 gibi güçlü bir sabah kahvaltısı, 06.00-07.00 gibi akşam yemeği mi yani?
- Pazar günleri ne yapıyorsunuz? Geç ve kuvvetli bir kahvaltı, sonra da akşama hafif bir yemek… İşte o hesap. Hangi saatte yediğiniz önemli değil. Nasıl kolayınıza geliyorsa. Rahat olun. Kendinizi fabrika gibi idare etmeye kalkmayın. Ama özellikle sabahları uyandıktan sonra , mideyi çok da uzun süre aç bırakmamaya dikkat edin ve metabolizmayı harekete geçirmek için, kahvaltıdan önce bir bardak su içmeye özen gösterin.
Peki ne yiyeceğiz kahvaltıda?
- Az pişmiş iki yumurta, bir avuç içi kadar beyaz peynir, normal yağlı... Bir çay bardağı ceviz ya da sevdiğiniz kavrulmamış yani çiğ kuruyemiş... 10-20 adet zeytin, mevsimine göre domates, turp, salatalık, yeşil ya da kırmızıbiber, roka, maydanoz gibi yeşilliklerden artık o gün Allah ne verdiyse... Yumurtayı, köy tereyağı veya soğuk sıkım sızma zeytinyağıyla menemen de yapabilirsiniz, peynirli omlet de. Önemli olan yumurta ve yağların yanmaması ya da kavrulmaması…
Kepek ekmek falan yok yani…
- Valla, araba lastiği şeklini alan göbek yağlarını, kalçaları, selülitleri eritmek istiyorsak yok! Her türlü ekmekten uzak duracağız! Nedeni de, bu yağların insülin direncinin en önemli belirtisi olması. Demek ki kanınızda insülin hormonu yükselmiş ve yüksek düzeyde kalmış. İnsülin hormonu yüksek seviyede uzun süre vücutta kalınca, bakın neler oluyor.
Neler oluyor?
- Tansiyon yükseliyor. Meme, pankreas, prostat, bağırsak kanserleri riski artıyor. Polikistik over ve polikistik meme hastalığı tetikleniyor. Aynı zamanda şeker hastalığına da yol açıyor. Yetişkinlerin şeker hastalığı, insülin eksikliği hastalığı değil, insülin fazlalığının hastalığı. Bu nedenle, hareket etmeden, durmadan ekmek yendiğinde, şeker hastalarının kan şekerlerini kontrol altına alınması da zorlaşıyor, hatta imkânsız hale geliyor.
Ben şu yumurta meselesine geri dönmek istiyorum, yumurtaları yapmanın ideal bir yolu var mı? Haşlamak daha mı sağlıklı?
- Az pişmiş olacak, kayısı kıvamında olabilir, rafadan olabilir ya da yoğurt, sarımsak ve zeytinyağıyla çılbır yapılabilir, nefis ve doyurucu olur. Peynirli omlet olabilir. Pastırmalı yumurta olabilir. Ancak burada fabrikasyon ortamda üretilmiş sucuk, salam, sosis gibi karışık cinsli işlem görmüş kırmızı etten bahsetmiyorum. Çünkü bunlar yenmemeli…
Çok katı yumurtanın ne sakıncası var?
- Yumurtayı katı olarak haşlarsak, hani pikniğe gittiğimizde yaptığımız gibi, sarısının etrafı gri-yeşil renk olursa, işte o yumurta sarısı artık doğal bir yumurta sarısı değil! Kanserojen kimyasal maddelere dönüşmüştür. Zaten ağzımıza aldığımızda un ufak olur, ağzımızın içinde yayılır ve yapışır. İşte asıl zararlı ve tehlikeli olan yumurtanın pişirilme şekli! Doğal ve az pişmiş yumurtanın hiçbir zararı yok…
YAZIK DEĞİL Mİ O YUMURTANIN SARISINA
Sahanda yumurta yasak mı?
- Yasak değil tabii…
Tereyağı ya da soğuk sıkma sızma zeytinyağıyla yaparsak kurtarıyor muyuz?
- Az pişirmek şartıyla, evet tabii…
Peki söyler misiniz, ekmeksiz sahanda yumurtayı kim yiyebilir? Yazık değil mi o yumurtanın sarısına!
- Yumurtanızın içine zeytin, beyaz peynir veya eski tip kaşar peyniri ekleyebilirsiniz. Nefis lezzetli oluyor, öneririm. Ama maalesef ekmekten uzak duracaksınız!
Menemen yaparken, yağ yerine su mu kullanmak gerekiyor?
- Hayır. Sağlıklı olan yağdan korkmayın. Hücrelerimizin temel taşlarını bu yağlar oluşturuyor. Kalori hesabından da korkmayın. Sağlıklı olan yağların faydaları saymakla bitmez. Bir kere kan insülinini yükseltmeyen en önemli gıdaların başında köy tereyağı, zeytinyağı ve Omega-3 gibi yağlar gelir. Beynimiz ve sinir sistemimizin sağlıklı bir şekilde çalışması da bu yağlara bağlı. Mesela üç yemek kaşığı zeytinyağında 140 kalori var ki, bir yumurta pişirmek için bu kadar yağ fazla bile…
Siz bayağı zeytinyağcısınız!
- Şimdi size hiç bilmediğiniz bir şey söyleyeceğim: Zeytinyağının tüm içeriği, anne sütünün aşağı yukarı aynısı. Ana sütünü yasaklamak mümkün mü sizce? Zeytin en sağlıklı meyve, kalorisi ve yağı fazla diye kısıtlanmamalı. Bir tane orta boy zeytin, beş kalori. 10 adet yesek 50 kalori alıyoruz, doğal ve yüklü lifleri yani posası da cabası! Yani bonusu oluyor. Bu arada zeytin, kabızlık için de bire bir…
Peki, yemek esnasında su içmek için ne diyeceksiniz? İçmeli mi, içmemeli mi…
- Yemek sırasında su içilince, mide suyu ve mide asidi oranı azalıyor. Yani mide suyu ve asidi sulanmış olduğu için hazım zorlaşıyor, gaz şikâyetleri başlıyor. Bu sebeple yemek yerken su içilmemeli. Öncesinde veya sonrasında içilmesi daha doğru.
Tamam şeker kötü ama insan bazen de tatlı krizi geçiriyor, özellikle de regl öncesi. Şeker kötü diye, reçel ve marmelatı da tamamen hayatımızdan çıkarmamız mı lazım?
- Şeker, en tatlı zehir. Özellikle meyve şekeri içeren reçeller ve marmelatlar früktozla dolu. Früktoz, karaciğerde metabolize oluyor ve alkol gibi karaciğeri yoruyor, yağlanmasına neden oluyor. Karaciğer ve göbek yağlanması olan kişilere bu nedenle önermiyoruz. Eğer, tatlı kriziniz tutuyorsa, reaktif hipogliseminiz yani insülin yüksekliğiniz zaten var demektir, tatlı ve şekerden uzak durun.
Light ya da diabetik reçel yiyebilir miyiz?
- O söylediklerinizin insülin direncini artırdığı biliniyor. Bunları hayatınızdan tamamen çıkarıp, gün kurusu kayısı gibi kuru meyvelere ve ceviz gibi kuruyemişlere alışınca zaten o tatlı krizlerine veda ediyorsunuz.
ARMUTU RENDELESEK YIRTAR MIYIZ
Siz meyveye de sınırlama getiriyorsunuz, öyle değil mi?
- Kilo vermek isteyenlerin, yol yürümeyenlerin, onun yerine evde oturup televizyon seyredenlerin, meyve şekerinin her türlüsünden uzak durmaları gerek! Ama günlük hayatına hareketi sokanlar, sabah ve öğlen öğünlerinde bir tane yiyebilirler.
Siz sadece bir meyveden söz ediyorsunuz, oysa benim Nutella kaşıklamak istediğim zamanlar oluyor. O zaman ne yapmalıyım? Bir kaşık yesem, hiçbir şey olmamış gibi hayata devam edemez miyim? İnsülün direncimi mi harekete geçirmiş oluyorum?
- Problem sadece insülin direncinde değil, aynı zamanda vücudunuza birçok kanserojen kimyasalları da almış oluyorsunuz. Sizin gibi hissedenlerin açlık kan insülin değerlerine baktırmaları gerekiyor, ondan sonra daha detaylı konuşabiliriz...
Kuru meyve insanı keser mi?
- İnsülin değerinize bağlı… Karaciğer yağlanmanıza, göbek ve kalça yağlarınıza göre değişir bu sorunun cevabı!
Armutu rendele üzerine tarçın koy… Ya da kuru inciri kaynatıp incir tatlısı yap… Bunlarla yırtar mıyız?
- Hayır. Hepsi insülin direncini artıyor. Tabii her gün beş kilometre yürüyorsanız ya da üç saat yüzüyorsanız yiyebilirsiniz, ona bir şey diyemem! Kısacası o güzel göbeğinizin ahval ve şeraitine bağlı! Ayrıca zayıf olsanız bile, metabolizma bozukluğu da olabiliyor. Metabolizma bozukluğunun derecesi bu konularda karar vermek amacıyla bizi yol gösteriyor, unutmayalım. Ben ezbere “Şunu ya da bunu sakın yemeyin ” demiyorum. Her insanın klinik ve metabolik durumunu inceledikten sonra rahat rahat konuşabiliyorum.
Kuruyemiş için şartınız ne?
- Bir öğün yerine bir orta boy tabak, kavrulmamış ve tuzlanmamış çiğ kuruyemiş yiyebilirsiniz! Özellikle de kabuğundan yeni ayıklanmış olursa daha sağlıklı. Yanında ekmek, simit gibi hamur işleri yememek koşuluyla tabii!
Kuruyemişlerin üzerindeki ince kabukları ayıklamak gerekiyor mu?
- Hayır. O ince kabuklar o meyvenin lifi, iyice çiğneyip yedikten sonra sindirim sistemi için birçok faydası var. Her doğal yiyeceği, doğal haliyle yemek en sağlıklısı…
Her gün iki kadeh içen birinin, zayıf ve sağlıklı olma ihtimali yok mu?
- Alkol, saf ve sıvı şekerdir! Kimyasal formülü früktozla aynı! Her ikisi de karaciğerde metabolize oluyor, her ikisi de karaciğeri yoruyor ve karaciğer yağlanmasına neden oluyor. Alkole bağlı karaciğer yağlanması ya da alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanmaları, karaciğer ve pankreas kanserinin nedeni. Sık sık içmek, karaciğeri fazlasıyla yoruyor doğal olarak. Gençken bunun farkına varamıyoruz ama ileri yaşlarda, kayınpederim Namdar Rahmi Karatay\'ın şiirinde söylemiş olduğu gibi “Dokunuyor üç kadeh şimdi bizim mideye, Geçti Bor\'un pazarı sür eşeği Niğde’ye\" oluyoruz. Alkol, yalnız karaciğer hücrelerini değil, direkt olarak kalp ve beyin hücrelerini de tahrip ediyor.
En az günâhkar içki hangisi? Beyaz şarap mı?
- Bütün alkollü içkiler aynı. Sadece alkol dereceleri değişik. Sık sık içmek de, az az içmek de hücrelere aynı zararı veriyor. Karar sizin.
Ya Canan Hoca… Dört-beş hafta tamam da, insan beyaz ekmeği toptan nasıl çıkabilir hayatından?
- Ekmek, alışkanlık ve bağımlılıktan başka bir şey değil. Buğdayı öğütmeden tükettiğiniz zaman hem doğal karbonhidrat hem vitamin hem mineral hem de protein almış oluyoruz. Ancak zaman içinde, buğdayın öğütülerek tüketilmesinin yaygınlaşması, onun gerçek tadını insanlara unutturdu. Benim diyetimde, ekmek yok ama ekmeğin hammaddesi buğdayı hem salatada hem çorbada hem de pilavda doya doya yiyebiliyoruz. Ama gelin görün ki, hepimiz yeteri kadar hareket etmediğimiz gibi, aşırı miktarda rafine unlu yiyecekler tüketiyoruz. Zararlı olan bu! Her şeyden önce hareket edilecek, yol yürünecek, yüzülecek. Yan gelip yatılmayacak, uzaktan kumandalarla yaşanmayacak ya da dört çekere binip saatlerce Boğaz Köprüsü’nde bekledikten sonra da yarım ekmek eşliğinde yemek yenmeyecek. Böyle yaparsak ne sağlıklı olabiliriz ne de sağlıklı kalabiliriz!
PEYNİR YİYİNCE ŞİŞİYORUM NE YAPACAĞIZ
Eti, tavuğu, balığı haftada bir yesek ama genel olarak vegan beslensek olmaz mı?
- Olabilir tabii.
Sizin beslenmenizde temel karbonhidratlar ve temel proteinler hangileri?
- Proteinler: Yumurta, bol doğal ev yoğurdu, bol ayran, Ezine peyniri ve benzer türde her türlü beyaz peynir, eski kaşar, her türlü balık, pastırma, kuzu pirzola, dana biftek veya bonfile, kuzu veya dana etiyle köfte.
Karbonhidratlar: Buğday, bulgur (köfte, dolma ve pilav olarak), kuru fasulye grubu (hem protein hem karbonhidrat), mercimeğin her türlüsü (hem protein, hem karbonhidrat), fındık, fıstık, ceviz, badem (hem karbonhidrat, hem protein, hem potasyum, kalsiyum, demir ve benzeri mineral, hem de omega-3) . Mevsimine göre karnabahar, lahana, bamya, taze fasulye, enginar, domates, biber gibi tüm glisemik indeksi düşük doğal sebzeler ve zeytin, limon, greyfurt (az miktarda), armut (az miktarda), ahududu (az miktarda), böğürtlen (az miktarda) gibi glisemik indeksi düşük tüm meyveler.
Baklagillere karşı değilsiniz yani…
- Asla! En sağlıklı yiyecekler. Kan şekerini yavaş yavaş yükseltir, posası boldur. Pastırmalı kuru fasulye son derece lezzetlidir. Kuru soğanla yenecek yalnız, pilavüstü değil!
Et yerken illa salata ya da sebze mi yiyeceğiz? Bulgur pilavı ne kadar yiyebiliriz?
- Hepsini de doyuncaya kadar yiyebilirsiniz, abartıya kaçmadan tabii… Aç kalarak kilo vermek mümkün değil, sağlıklı proteinler, sağlıklı yağlar ve sağlıklı karbonhidratlar her gün dengeli olarak alınmalı. İşte o zaman adet dönemlerinizde tatlı krizinizin önüne geçebilirsiniz! Deneyin bizzat kendiniz görün, ne olacak denemesi bedava!
Sizin diyetinizde karbondihratlarla proteinleri ayırmak ölçütü var mı?
- Anne sütü hepimize yol gösterici olmalı. En faydalı gıda olduğunu bütün dünya kabul ediyor mu etmiyor mu? Anne sütünde sağlıklı yağ var, kolesterol var, omega-3 var, protein var, su var... Hepsi bir arada, hepsi doğal. Hepsi dengeli bir şekilde bulunmakta, dünyanın da en sağlıklı besini... Kararı siz verin. Onu bunu ayırt etmek tamamen yapay bir olay çünkü...
Hayvansal ürünler bana iyi gelmiyor. Karnım şişiyor. Peynire bayılıyorum ama yedikten sonra sanki gazım var gibi dolaşıyorum. Benim gibi insanlar çok. Ne yapacağız? Süt yerine soya sütü sağlıklı mı mesela?
- Soya sütü östrojen içerir. Östrojen hormonun fazlası meme kanseri nedeni biliyorsunuz. Peynir yedikten sonra gazınız oluyorsa, maya, süt ya da laktoz entolaransınız gelişmiş olabilir. Gıda entolarans testi yaptırmanız iyi olur kanısındayım.
Şarküteriye itiraz ediyor musunuz?
- Salam, sucuk ve sosisi yukarıda da belirttiğim gibi işlenmiş oldukları için önermiyorum. Ama pastırma ayrı, katkı maddesi içermeyenler yenebilir. Bütün kırmızı etlerin aynı olmadığını bir kez daha vurgulamakta yarar var.
Kuyruk yağına niye karşı değilsiniz? Damarda yağlanma yapmaz mı?
- Yediğimiz yağlar ya da yağlı yiyecekler, vücudumuzda ve damarlarımızda yağlanma yapmıyor. Ne yaparsak yapalım, vücudumuz ihtiyacı olan yağı üretiyor, üretmek mecburiyetinde çünkü. Kuyruk yağı derken koyunun kuyruk yağından bahsediyorsunuz değil mi? Bir düşünün bakalım, koyunlar ya da kuzular ne yiyorlar yağ mı yiyorlar? Çayır çimen yemiyorlar mı? Ağızlarına bir dirhem yağ girmediği halde, nasıl peki kuyruk ve vücutlarında yağ oluşuyor? Kurbanlıklara, yağlanmaları için yağ mı veriliyor, sun\'i yem, küsbe mi veriliyor? Hapis olan tavuklar peki, hangi yağla besleniyorlar bana söyler misiniz? Yağı yasaklayanlardan buna cevap istiyorum…
“İki elin kanda olsa en az 20 dakika yürüyeceksin” diyorsunuz… Haftada üç kere yetmez mi?
- Hayır, her gün yürünmesi gerekiyor. Özellikle şehir hayatında... Üç kez, kötünün iyisi. Ama kilo vermek ve insülin direncini kırmak için yeterli olmuyor, özellikle yaşlılarda ve menopozdan sonra. Kural şu: Yaş ilerledikçe, yürüyüş süresi de ona paralel olarak artacak... Yaş ilerledikçe, vücudumuzun şekeri kullanma yeteneği giderek azalıyor. İleri yaşlarda şeker hastalığının ortaya çıkmasının temelinde bu metabolik yavaşlama yatmakta. Bu nedenle hareketimizi artıracağız, özellikle 40 yaşlarından sonra. Tabii ki şeker, unlu gıdalar ve tatlıları da azaltmak gerekiyor, aynı nedenden dolayı…
(Hürriyet)