Başbakan Erdoğan, malumunuz, Güney Kore\'deydi. Buradan da, dün, İran\'a geçildi.
Kore\'de dünya liderleri ile Nükleer Güvenlik Zirvesi\'nde buluştu. Yanında geniş bir heyet var: Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Enerji Bakanı Taner Yıldız, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Genelkurmay 2. Başkanı Hulusi Akar...
Türkiye\'nin bu zirveye büyük önem atfetmesi sadece nükleer güvenlik konusunda düşünce paylaşımı değil kuşkusuz. Bölgemizde meydana gelen büyük hadiseler Türkiye\'yi yeni pozisyonlar almaya itiyor. Irak işgali sona erdi ama Irak\'ta işler hiç iyi gitmiyor mesela. Şu anki Irak yönetimi, İran ile çetin bir ittifak kurarak ülkeyi parçalanmaya sürüklüyor. Amerika bunun farkında mı? Dünya bunun farkında mı? Kimin ne hesabı varsa onu şimdiden kestirmek kolay gözükmüyor ama işin ucu bir şekilde gelip Türkiye\'ye dokunuyor...
Suriye\'deki gelişmeler daha acil ve tehlikeli sinyaller veriyor. Suriye\'de yönetim korkunç katliamlara neden oluyor. \'Dur\' diyen yok. Oysa Libya\'da dünyanın tavrı böyle değildi. Şimdi Suriye\'deki muhaliflerin yeterince güçlü olmadığı ileri sürülüyor ve Esed yönetiminin değişmesi için yaptırım kararları alınamıyor. Tabii işin içinde İran, Rusya ve Çin ittifakı var. Onlar Suriye\'yi kan gölüne çeviren rejime arka çıkıyor. Amerika ve Batı\'nın tavrı \"Bekle gör!\" formülüne indirgenmiş. Ya Türkiye?
Suriye\'deki korkunç hadiselerden doğrudan ve şiddetli bir şekilde etkilenen belki de tek ülke Türkiye. Ortak sınırımızın uzunluğu ve akrabalık bağlarımızın bulunması sebebiyle orada sıkılan her kurşun Türkiye\'yi yüreğinden yaralıyor. Zulümden kaçan Suriyeliler, Türkiye\'ye sığınıyor. 20 bin civarında Suriyeli hâlihazırda Türkiye\'de. Bu rakamın yakında 100 bine ulaşabileceğini Başbakan Erdoğan kaygı içinde anlattı. Bu kadar insan -belki daha fazlasıyla göçe zorlanırsa ve o arada katliam devam ederse- Türkiye ne yapmalı?
Problem çok büyük olunca Türkiye, Nükleer Güvenlik Zirvesi\'ni fırsata dönüştürdü ve bölgedeki sorunları dünya liderlerine aktardı. Başta ABD Başkanı Barack Obama olmak üzere herkese derdimizi anlatmış bulunuyoruz. Bununla da yetinmiyor Türkiye. Meselenin doğrudan muhatapları sayılacak devletlerle de temasa geçiyor. Rusya Devlet Başkanı Medvedev\'e de olayın vahameti anlatıldı. Suriye\'ye verilen desteğin ağır bir mesuliyet taşıdığı ve hadisenin büyük bir insanlık trajedisine dönüştüğü nakledildi...
Başbakan Erdoğan ve yanındaki heyet, Kore\'den sonra İran\'a geçti ve burada iki gün boyunca temaslarda bulunulacak. Meselenin ne kadar dayanılmaz bir boyuta ulaştığı İran devletine anlatılacak. Bu da çok önemli. Zira İran, ta işin başından beri Suriye\'nin arkasında durarak tarih huzurunda çok ağır bir yükün altına girdi. Mezhep dayanışması olarak algılanan bu ittifak olayın insani boyutunu arka plana atıyor. Amerikalıların Irak işgalindeki hatalarını bahane etmek kolay; lakin bu itiraz, Suriye devletinin her gün oluk oluk kan akıttığı gerçeğini kapatamıyor.
Bizdeki çok renkli ulusalcı söylem Suriye\'ye destek veriyor ama katliama seyirci kalınması konusu açıldığında sus pus olmayı tercih ediyor. \"Suriye\'ye müdahaleyi Amerika/Batı istiyor!\" tezinin doğruluk payı yok. Tam tersi \'Arap Baharı\'na destek veren güçler Suriye konusunda Türkiye\'yi yalnız bırakıyor. Türkiye\'nin yalnızlaşmaya boyun eğmemek için hem Arap âlemini, hem Batı\'yı yanına almak istemesi boşuna değil. Başbakan başta olmak üzere Türkiye\'yi temsil eden herkes, işin çok daha vahim bir hal almaya başladığını anlatmak için adeta çırpınıyor. Bunu dünyanın anlayabildiğini sanmıyorum; değil dünya Türkiye\'deki insanların ve kitlelerin bile kapımıza kadar dayanmış trajediyi ve bunun ağır faturasını anladığını söylemek şimdilik mümkün değil.
zaman