Bu aralar gözüm ABD’de, Başkan Trump’ta, FED’de ve Çin’de.
Yan gözle de AB’ye bakıyorum. Halk diliyle, AB’nin işi boru, bu gidişle 2020 yılını görür mü çok da emin değilim.
ABD’de FED (Amerikan Merkez Bankası) ile Başkan Trump arasında ölümüne bir savaş başladı. Çıngar Nisan’da veya en geç Mayıs’ta kopacak.
Çiçeği burnunda ama bir yönetim sihirbazı olan Başkan Trump’ın FED konusunda, 1963 yılının Kasım ayında Teksas’ta kendisine yapılan bir suikast sonucu hayatını kaybeden John F. Kennedy’in yaptığı hataya düşmeyeceğine inanıyorum. Her ne kadar net olarak açıklanmadıysa da John F. Kennedy’e yapılan dâhiye senaryolu suikastın gerçek nedeni FED’i millileştirmek yani 8 ünlü Yahudi ailesinin kontrolünde olan Amerikan Merkez Bankasını, ABD hükümetinin yönetimi altına sokmak istemesiydi. Kısa süreliğine bunu başardı ama hayatı ile ödedi. Sonra FED gene eski sahiplerine geri döndü.
FED dünyanın en güçlü özel bankasıdır. Kurulduğu günden beridir de, Rockefeller ailesi, Rothschild ailesi, Goldman ailesi, Lehman ailesi, Kuhn ailesi, Warburg ailesi, Moses ailesi, Lazard ailesi tarafından eşit yetkilerle yönetilir ve dünyadaki para sistemini istediği gibi idare ve kontrol eder.
Savaş, büyük savaş. Öyle bildiğiniz, gördüğünüz, duyduğunuz gibi bir savaş değil. Bu savaşın oluşturacağı depremden sonraki artçı ama ufak depremler tüm dünya ülkelerini etkileyecek.
(Bir başka yazımda da baştan sona FED’in gerçek hikayesini yazacağım.)
FED’e paralel olarak New York Borsası da dünyanın en önemli borsası. Doğal olarak Londra Borsası, Amsterdam Borsası, Tokyo Borsası, Pekin Borsası, İstanbul Borsası gibi güçlü borsalar da New York borsasını güç sıralamasında takip ederler, aynı kuralları uygular.
Borsalara kote olan şirketler, hisselerini halka açmış şirketlerdir ve borsada dönen paraların tümü de halkın, hayat boyu çalışıp yemeden, içmeden biriktirdiği birikimleridir. Bu nedenle de borsalara kote şirketler yapacakları yatırımlar için önce bağlı oldukları borsadan izin almak zorundadır. Kendi keyifleri istediği gibi halkın parası ile yatırım yapamazlar.
Lafı dolandırmayalım; Kıbrıs sorunundaki çözümün birkaç bacağı var bunlardan bir tanesi de, direkt olarak dünyadaki her ülkede uygulanmakta olan borsa sistemi ile sıkı sıkıya ilişkili.
Cumhurbaşkanı Akıncı’nın müzakere masasına şerh koymasının ve Pakistan İslam Cumhuriyeti’nin davetlisi olarak 13. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Zirve Toplantısı’na katılmasının Başkan Anastasiadis’i, Dışişleri Bakanı Katsulidis’i ve Kıbrıs Rum Yönetimini toptan telaşlandırmasının nedeni, gerçekte ekonomik iflastan kurtulmak için bel bağladıkları ve bu konuda AB’yi arkalarına alıp her türlü düzenbazlığı yapmayı göze aldıkları, sözde Münhasır Ekonomik Bölgeleri içindeki “Afrodit” adını verdikleri parseldeki doğalgaz rezervleri.
Borsalar, halkın parasını ve birikimlerini korumakla görevli oldukları için kendilerine kote olmuş şirketlere sadece ve sadece yüzde yüz sağlıklı ve sağlam yatırımlara izin verirler. Sorunlu bölgelerde asla ve asla borsalara kote şirketler yatırım yapamaz.
İşte Rumların son zamanlardaki telaşı bundan kaynaklanıyor. Birileri Rumların kulağına fısıldamayı ve dikkatlerini, “Enosis”ten, müzakereleri bir şekilde olumlu sonuçlandırmaya çevirmenin şart olduğuna ikna etmeyi başardı. Kendilerine, “Adada somut bir anlaşma olmazsa gaz da yok, petrol de yok. Hiçbir şirket gelip sorunlu bölgeye yatırım yapmak izni alamaz” dendi ve yatırımcı şirketler de frene basmak zorunda kaldı…