'Leyla ile Mecnun'un üçüncü sezonuna dördüncü Leyla olarak giren Melis Birkan, "Başından beri takip ettiğim bir diziydi. Hatta ekibe katıldıktan sonra 'Ley mi la oldum' diye tweet atmıştım" diyor.

TRT’nin fenomen olma yolunda emin adımlarla yürüyen, sosyal medyada fırtınalar koparan dizisi ‘Leyla ile Mecnun’ üçüncü sezonuna, dördüncü Leyla ile başladı! Dizinin son Leyla’sı Issız Adam’daki Ada karakteriyle tanıdığımız oyuncu Melis Birkan. Issız Adam’da her haliyle (dolma yeme performansı dahil) içimizden biri olduğunu kanıtlayan Birkan, bu kez Leyla ile Mecnun’da bu kanıyı pekiştirmeye hazırlanıyor...

Leyla ile Mecnun’un yeni Leyla’sı oldunuz. Leyla ile Mecnun kafasına girmeye hazır mısınız?


Benim zaten başından beri takip ettiğim bir diziydi.
Oradan kaptığım espriler yapardım arkadaşlarıma. O yüzden Eflatun Film’den teklif gelince hemen kabul ettim. Normalde bir düşünür, tartarım ama bu sefer hiç düşünmedim neredeyse! Çok sevdiğim bir işti çünkü. Hatta diziye katıldıktan sonra “Leyla ile Mecnun’da yoksa Ley mi la oldum! Hadi hayırlısı olsun” diye bir tweet atmıştım. Dahil olduktan sonra da duygusal olarak zorluk çekmedim ama işin bir de teknik kısmı var. Zaten bir süredir birlikte çalışan bir ekip var ortada, onlara ayak uydurabilecek miyim, uyduramayacak mıyım, bu aşama düşündürdü biraz beni önce. Bir de daha önce hiç komedi yapmadığım için biraz zorluk çekebileceğimi düşünmüştüm.

Dizinin doğaçlamaya açık bir senaryosu var bildiğimiz kadarıyla. Bu belki işinizi biraz daha kolaylaştırmıştır.

Olay örgüsü içinde senaryoya bağlı kalınıyor ama karakteristik bazı konuşmalar, tavırlar, mimikler ortaya çıkıyor tabii. Senaristimiz de doğaçlamaya sıcak bakıyor, geliştiriyor; bir hafta fark etmeden yaptığınız bir şeyi, ertesi hafta senaryoya koyabiliyor mesela. Herkes bir şeyler katıyor, öyle ilerliyor dizi. Başarısını da buna borçlu bence.

Sette yenisiniz ama bu kısa deneyiminiz size ne öğretti diye sorsak...

Şunu fark ettim sette, önceki deneyimlerimde set arasında uyuyup uyanıyordum, çekime devam edince genelde ağlamam gerekiyordu! Bu sefer gülmem gerekiyor. Uyuyup uyanıp ağlamaya kendimi programlayabiliyorum ama gülmek, güldürmek başka bir dinamik istiyor, zor bir şey. Bir anda gülmek zor geliyordu önceleri ama sete alıştıkça bakıyorum artık gülmemek daha zor. O kadar eğlenceliler ki! Her komedi dizisinin kamera arkası bu kadar eğlenceli olmayabiliyor. Hatta onlara benim işimi çok zorlaştırdınız dedim. Çünkü başka bir yere gidince yine hem keyif alarak hem isteyerek, gülerek çalışmak isteyeceğim. Çıta çok yükseldi yani.

Sosyal medyada etkin bir hayran kitlesi var dizinin. Twitter tepkilerini ya da sözlük yorumlarını takip ediyor musunuz?


Çok fazla sözlük okuyan biri değilim. Twitter’ı takip ediyorum. Gerçekten diziye çok sahip çıkan bir seyircisi var, her işte olan bir şey değil bu. Bu aslında şans, ama bir sorumluluk da yüklüyor insanın omzuna. Ben böyle durumlarda belli bir alışma süresini atlatınca içim rahat bir şekilde yoluma devam edeceğime inanırım. Umarım seyirci de buna inanır. Ama sevmeyen, diziye yakıştırmayan da var; bu da doğal ve olması gereken bir durum. Herkesin sizi sevmesi ya da sevmemesi hiç sağlıklı olmaz.

Diziye gireceğiniz açıklanınca Melis Birkan’a konuşma yasağı geldi haberleri çıkmıştı. Doğru mu bu?

Basın üçüncü sezonun başında röportajlar yapmak istedi haklı olarak ama ben o anda konuşmak istemedim. Kendim bile bilmediğim bir şeyle ilgili birtakım şeyler anlatacaktım ve bunlar çok mantıklı şeyler olmayacaktı!

Şimdi dinleyelim o zaman yeni Leyla’yı sizden.

Leyla, babasıyla yaşayan, bir organizasyon şirketi olan genç bir kadın. Hayatımızdan biri yani. Ayrı dünyaların insanları değiller Mecnun’la. Tabii birtakım farklılıkları var ama Leyla da hayatın içinden bir karakter işte. Asıl Mecnun’la yolu kesiştikten sonra farklı biri olacak gibi. Onur Ünlü, karakteri anlatırken komik olabilecek, rahat bir karakter istediğini söylemişti. Öyle biri işte Leyla.

Dizideki ‘erkekler mahallesi’ne kolayca girebilecek yani...


Tabii, erkek diliyle konuşmasa da onların ne konuştuğunu, ne demek istediğini anlayabilecek biri Leyla.


Şimdiye kadar sizi genelde ‘içimizden biri’ diyebileceğimiz karakterlerde izledik. Bilinçli bir tercih mi bu yoksa esas çıkışınızı sağlayan Issız Adam’daki Ada karakterinin üstünüze yapışması durumu bu?

Sonuçta hepsi benden çıkan karakterlerdi. İster istemez benzeyen tarafları oluyor, becerebildiğim kadarıyla benim farklılaştırabildiğim tarafları da oluyor ama sonuçta hepsi benim mimiğim, benim sesim, benim kaşım gözüm. Issız Adam’daki karakteri yaratırken amaç doğal olmasıydı. Herkesin yaşayabileceği yerlerde, herkesin yaşayabileceği duyguları yaşasın diye uğraştık. Ben bundan çok memnunum, insanlar benim oynadığım karakterle kendilerini rahatça örtüştürsünler isterim. O yüzden Ada karakteri üstüme yapışmış gibi bir intibam yok. Çok gurur duyduğum bir iş o benim.


Şu anda bile o barınakların hali çok acıklı 


Twitter hesabınıza bir göz atınca hayvan haklarına duyarlı olduğunuzu görüyoruz. Sokak hayvanlarıyla ilgili yeni yasa tasarısı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sokak hayvanlarıyla ilgili çözümler bulunmaya çalışılıyor bu günlerde. Avrupa’da sokakta hayvan görmüyorsunuz ya, burada da hayvanları barınaklara yerleştirmeye çalışıyorlar ama şu anda bile o barınakların hali çok acıklı. Kaldı ki bunca sokak hayvanı da eklenince iyice içler acısı olacak. Zaten yeterli barınak yok. Ölüme gidiyor bu hayvanlar. Sevmek zorunda değilsiniz ama onların da yaşam hakkı olduğunu kabul etmek gerek. Onların vadesi zaten sokak şartlarında en fazla 10 sene. Bunun çözümü hayvanları kısırlaştırmaktır. Başka çözümü yok.


Dans, bu ülke için zor bir meslek
 

Eğitiminiz modern dans üzerine. 6 yaşımda bale yapmak istediğimi söyleyince, ailem baleye vermiş beni. Hocalar yetenekli bulunca yarı zamanlı konservatuvara devam ettim. Daha sonra Mimar Sinan Üniversitesi Modern Dans bölümünden mezun oldum. Ama dans, bu ülke için zor bir meslek. Dansla ilgili bir şey yapamazsam herhangi başka bir iş yaparım diyordum. Okulla birlikte bir taraftan da AKM’de dans ettim sekiz yıl kadar. Çocuk balesi yaptım, müzikallerde dans ettim. O sırada Işıl Kasapoğlu’nun yönettiği Mucizeler Komedisi müzikalinde rol aldım. Ben dansçı olarak girmiştim aslında ama o bana bir rol vermişti. Kısa bir süre sonra da televizyona geçtim zaten.
Dans eğitiminin oyunculuk kariyerinize faydası dokundu mu?
Serdar Akar söylemişti eğitimimin üzerine gidip farkında olursam bunun çok işime yarayabileceğini... Bedenim üzerine çalıştığım için ritim duygusu ister istemez vardı halihazırda ve bu dikkat çekiyordu demek ki. Önemli olan bunu kontrol edebilmeyi öğrenmekti. O da zamanla...
Oyunculuk eğitimi aldınız mı peki?
Bir süre Levent Can’la çalışmıştık. Onun dışında başım sıkıştığında koşabileceğim, sorup öğrenebileceğim insanlar hep oldu ama asıl her şeyi sete girdikten sonra öğrendim.
Yaptığınız iş hangi koşullarda sizi tatmin eder?
Üzerine bir şeyler koyabildiğim işlerden memnun oluyorum. Dansta ya da balede çok fazla yapamadığımız bir şeydi bu. Klasik bir balede yapacağınız hareketler bellidir. Bize çocukken bir gösteri izlettirirlerdi mesela, bakın bu en iyisi diye. O en iyisi işte, sen onu sadece taklit edeceksin. Aynı hareketleri yapacaksın. Ama bir senaryo aynı da olsa her oyuncu onu başka oynuyor, ona bir şey katabiliyor. Bu bile tatmin olmak için yeterli bence.

(radikal)