Kanserle mücadelenin sembol isimlerinden Vahide Gördüm yaşadıklarını BUGÜN’dene Şebnem ÖZCAN'a anlattı...
'Adını Feriha Koydum' dizisinin sevilen oyuncusu, ünlü tiyatro oyuncusu Vahide Gördüm, 9 ay önce 'Meme Kanseri'ne yakalandığında hepimizi üzüntüye boğmuştu. Ne var ki Vahide Gördüm'ün hastalığa yakalanması tüm kadınlar için adeta bir uyarı oldu ve ünlü ünsüz pek çok kadın doktora koştu.Nitekim kanser olduğunu öğrenen şarkıcı Nilüfer, hastalığının erken teşhiş edilmesini Vahide Gördüm'e borçlu olduğunu açıkladı. Vahide Gördüm'ün tedavisi geçtiğimiz günlerde tamamlandı. Ünlü oyuncu hastalanmadan önce yarım bıraktığı Eskişehir'de çekilen 'Ayhan Hanım' sinema filminin setine geri döndü. Değerli sanatçıyı film setinde ziyaret ettik ve hastalığını, hayata bakışını ve ilginç yaşamından kesitler anlattı.
Kanser bana kendim için yaşamayı öğretti
- Geçmiş olsun Vahide Hanım. Sizi tekrar setlerde görmek ne güzel... Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Başından beri her zaman iyiydim. Bana "Kansersin" dediklerinde öyle kanser hissetmedim kendimi. Ama bir bulgu vardı ve onun üzerine gidilmesi gerekiyordu. Ben her zaman iyi oldum. Tabii kemoterapi uzun zaman aldım, 16 kür. Sonuna doğru biraz zorlandım ama o da geldi ve geçti. Allah herkese iyi günler nasip etsin inşallah.
- Siz bir çok kadının erken teşhisle hayatının kurtulmasını sağladınız. Sizin meme kanserine yakalandığınızı duyan pek çok kadın, kontrole koştu. Şarkıcı Nilüfer de "Vahide Gördüm sayesinde hayatım kurtuldu" dedi. Bir misyon üstlendiğinize inanıyor musunuz?
Nilüfer'le bu sayede çok güçlü ve sağlam bir arkadaşlık kurduk. Hala her hafta birbirimizi arayıp sorarız. Yani misyon yüklenmek için yapmadım. Ama böyle görünüyorsa bundan çok mutluluk duyarım.
- Sizden görüp de doktora gitmiş ve meme kanseri olduğunu öğrenmiş kişilerden, sokakta yanınıza gelip de, "Sizin sayenizde hayatımız kurtuldu" diyenler çok oldu mu?
Bu tip şeylerle yolda da çok karşılaştım haberleri de geldi. Dünyanın en güzel şeylerinden biri bir insana yardım etmek galiba. Tanrı bana bunu verdi.
- Kimseye naz yapmadınız mı?
Kocama da yapmadım. Kimseye yapmadım. Kemoterapi aldığım gün, sadece kızım beni iyi görsün diye birlikte yemek yiyip gülüp eğlenip onunla zaman geçirmeyi çok seviyorum. O benim arkadaşım. Çok zeki ve esprili bir kız. Sadece şunu istedim, kızım asla, "annem hasta mı?" cümlesini kurmasın beyninde. Ben onu çok yaşadım, biliyorum.
- Çok güçlü bir kadınsınız?
Güçlü olmak için mücadele ediyorum. En büyük güç sevgi... Kendinizi de sevmeniz lazım. Mesela ben böyle kirpiksiz, kaşsız ve keldim; kendimi çok beğeniyordum. O benim içimdeki ruh ve enerji. Kaşsız, kirpiksiz ve kel de güzelim. İçerideki kimya önemli... Ama özellikle son kürlerim çok ağırdı. 2 ay yataktan kalkamadığım günler oldu. 2 ayda bile enerjimi kızıma sakladım. Bazen odanın içinde, tuvalet Allah'ım tuvalete gideceğim ve sonra nasıl geleceğim, onu hesaplıyorsunuz. Kemoterapi insanı çok yoruyor. Elimi açtığım zaman da elimde kırmızılık kalmamıştı. Ki ben hiç kan almadan tedaviyi bitirdim. Bünyem çok sağlammış. Doktor "Genleriniz olağanüstü güçlü" demişti. Ellerimde kan kalmamıştı.
- Bu kadar güçlü olmayı en çok kimden öğrendiniz?
Babaannemden; onun da adı Vahide'ydi. Bizim geleneğimizde çocuklara büyüklerin adı konulur.
- Nasıl bir çocukluktu sizinkisi?
Çok mutluydum. Bir tek sıkıntım, annem yoktu. Annem ben 9 aylıkken bir rahatsızlık geçirmiş. Bayat serumdan zehirlenmiş, uzun zaman komada kaldı. Kendine geldikten sonra vücudunda oluşan hastalıktan dolayı hastanelerde çok uzun süre yattı. O süreçte biz babaannem ve halamla büyüdük. Bir sıkıntım annemin olmamasıydı. Ben ortaokul ikinci sınıfı bitirmek üzereydim ki annem tamamen eve geldi. İyileşmedi ama hayatına böyle devam etmeliydi ve gözlerini kaybetmişti. Görmüyordu ama o her şeye rağmen evin annesiydi. Yemek yapmak, iş yapmak her şeye koşardı. Benim babaannem olağanüstü bir kadındı. Bugün ben çok güçlü bir kadınsam, bunu uzun bir süre hastalıklara direnen annemin, babaannem ve halamın varlığına borçluyum.
- Oyuncu olmaya ilk ne zaman karar verdiniz?
Hep oyuncu olmayı istedim. Kendimi bildim bileli böyleydi. Ama buna cesaret edemedim. Kız olmayı istemiyordum. O biraz, onu kabul etmekle ilgiliydi. Yani o kadınlığı kabul edersem aslında, iyi bir oyuncu olacağımı da biliyorum. Uzun süre odunu ben kırardım, kömürü ben taşırdım. Üniversiteye giderken en büyük yardımcısı bendim annemin. Evi ben badana boya ederdim. Yağlı boya yapardım. Elektrik bozulsa ben yapardım, ağabeyim bu konuda biraz daha geride, çekimser davranırdı. Evin cevvali bendim. Gece karanlığında bakkala ben giderdim.
"Hastalığı yenmemde elbette ailemin, kızımın ve eşimin katkısı var. Ama şöyle bir gerçek var ki yalnızsınız, tek başınıza mücadele ediyorsunuz. Ben doktoruma çok güvendim o ne diyorsa onu yaptım."
Ben kanser tedavisi gören biri olarak görüntümün insanlara ders olmasını istedim. Saçsız, kirpiksiz ve kaşsız dolaştım. İnsanlar beni görüp hatırlasınlar ve doktora gitsinler diye. Çünkü ne olursa olsun atlatıyoruz bunu. Bir kere görmemiz, hay Allah bende gitmeliyim dedirten bir durum ama sonrasında herkes bundan kaçıyor. Ne kadar göz önünde böyle dolaşırsan yararı olur diye düşündüm.
Annemin cenazesine gitmeme izin vermediler
- 9 sene önce annenizi kaybettiğinizde cenazesine gidememişsiniz. O acıyla sahneye çıkmışsınız, Neden annenizin cenazesinde olamadınız?
İzin vermediler. Annemin vefatını sabaha karşı öğrenmiştim, babam telefon etti. Adana Devlet Tiyatrosu'nda görevliydim. İzin talebinde bulundum. İzin vermediler. O gün karar vermiştim zaten. O gün sahneye çıktım. Sezonun bitmesine bir aydan fazla bir zaman vardı. Oyunun bitmesini bekledim. Sonra ayrıldım.
- Vahide Hanım, cezaevindeki mahkuma bile izin veriyorlar bu nasıl olur?
Bu bir bakış açısıdır. İnsanları o haldeki fikirleriyle değerlendirmek bu anlamda çok rahat benim için. Haklıyım çünkü. Ama ben her şeyi Tanrı'ya, ilahi adalete bırakıyorum. Herkes hak ettiği şekilde yaşayacaktır.
- Peki onu yapan müdüre sonra bir şey oldu mu?
Olmadı, herkes onun yanındaydı.
- "Ne olursa olsun tiyatroda perde kapanmaz" derler sizce de öyle mi?
Biz insana dair bir iş yapıyoruz. Aslolan, benim annem bensiz gömüldü.
- Normalde insan hayata küser, siz o acıyla o gün o sahnede nasıl rol yapabildiniz?
İnsan ölmüyor, oynuyor ama hiç unutmuyor.
SADECE ÇİKOLATA YEMEKTEN VAZGEÇTİM
- Tedavi süresi bitince şunu yapacağım, şunu yiyeceğim dediniz mi?
Çikolata yiyemiyorum. Çünkü kanseri besleyen şeylerden biri de o. Ben bir şeylerden vazgeçmedim. Bir tek çikolata. Ama onu da haftada bir yiyebilirmişim.
- Bu hastalık size ne öğretti?
Kendim için yaşamam gerektiğini bana öğretti. Artık kendim için yaşamayı öğrendim. Bana bunu seneler önce söyleselerdi "Bir gün kendin için yaşayacaksın" deselerdi bunlar çok hamasi laflar diye gülüp geçerdim. Bunu ailemle de paylaştım. Artık ben kızımı büyüttüm, ne istediğini biliyor hedefi çok net, mutlu bir aile olarak yaşadık ama bundan sonra kendim için de yaşamayı düşünüyorum.
- Eşiniz buna ne diyor?
Saygı göstereceğine inanıyorum. Ben de ona saygı gösteriyorum. Artık 'hayır' demeyi bileceğim. Hayır demeyi bildim, becerdim. Evin de en fedakar çocuğuydum, en fedakar kadın oldum sonra da en fedakar anne oldum. Ama bunlar yapmam gereken şeyler olduğu için değildi, içimden gelerek yapmıştım. Bu hastalık bütün hayatımı değiştirdi.
-Tedaviniz bitti değil mi?
Radyo terapi de bitirdik. İlk baştan bu yana 9 ay geçti.
-Saçlarınız sarı çıkmış.
Bu da benim kendi rengim. Kumralım. Ama bu kadar açık renk çocukluğumdu.
OKULDA ÇOCUKLAR BENİM İÇİN MASKE TAKTI
- Meme kanseri olan kadınlara mesajınız nedir?
Herkesin öyküsü kendine ait ve farklı. Biz bazen Nilüfer'le konuşurken ya da başka kanser hastalarıyla konuşurken dinlediğin zaman onunki bana uymuyor, benim ki ona uymuyor. Kendilerini iyi tanımlasınlar, hastalıklarını iyi tanımlasınlar.
Pes etmesinler çok klişe ama çok önemli olan şeylerden biri bu. Görüntülerinden utanmasınlar, kimin ne dediğinin hiçbir önemi yok. Aslolan onların hayatları çünkü. Öykünüzü iyi okuyun sadece benim söyleyebileceğim şey bu. Hastalığınızı bilin, her uygulanan şeyi kendinizde uygulamaya kalkmayın. Ben mesela en sevdiğim şey öğrencilerim ve okulum. Maskeyle derse girdim. Yorgun olduğum zamanlarda, "Biraz duralım" diyordum beş dakika dinleniyordum ve yeniden başlıyordum. Bütün çocuklar benim konumda çok hassastı. Hastalanan, benim için maske takıyordu okulda. Bütün lavabolara mikrop önleyici sabun konuldu. Öğrencilerim o sabunla ellerini yıkadıktan sonra derse giriyorlardı. Ben et yemediğim halde kan değerlerim düşmesin diye et yedim. Yiyemiyorum diye bir nazım olmadı çünkü aslolan benim hayatımdı.