Müzakerelerin hızla sürdüğü bu günlerde mülkiyet konusunda Kıbrıs Rum basınında çıkan kimi doğru, kimi yanlış haberler, birçok insanımızı tedirgin etmiş durumda. Buna ilaveten Kıbrıs Türk basınında çıkan Kıbrıslı Rumların bazı bölgelerde bazı evlere gidip “Burası bizim, çıkın veya da kira kontratını imzalayın” gibi haberler de buna eklenince tedirginlik iyice artıyor.
Bu konuda KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın ve Basın Sözcüsünün yaptığı açıklamalar vatandaşlarımızın endişelerini gidermekten çok uzakta kaldığı gibi tatmin etmiyor. Kiminle konuşsam bir şekilde tedirginliğini ortaya koyuyor. İnsanlarımız bir kez daha göçmen olmak, yer değiştirmek ve hayata gene sıfırdan başlamak istemiyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Demopulos Davası kararı ve Timvios Davası kararı ile “35 yıldır bu taşınmazlarda oturan insanların söz konusu taşınmaz mal ile gönül bağı oluşmuştur ve mülkiyet konusunda öncelik hakları kullanıcıdadır” kararını almış olsa bile Rum basınında çıkan haberler nedeni ile vatandaşımızın içine kurt düşmüştür, hem de kendisini bayağı üzen ve rahatsız eden kocaman bir kurt.
Her ne kadar 2003-2004 yılları arasında Annan Planının tartışıldığı dönemde, Kıbrıslı Türklere “Evet” dedirtmek için uygulanmış olan beyin yıkama tekniklerinin daha gelişmişinin bu günlerde sürmekte olan müzakere sürecinin son aşamasında gene uygulanacağı gayet açık ancak bu sefer Kıbrıslı Türklerin büyük bir çoğunluğunun bu yeni plana 11 yıl evvel yaptığı gibi körü körüne “Evet” demeyeceği şimdilik net bir şekilde gözükmekte. Rum basınında yapılmış açıklamalarla eski mal sahibinin mülkün kaderi konusunda ilk söz sahibi olacağı haberleri, vatandaşımızı ciddi ciddi rahatsız ediyor.
Kıbrıs adasının geçmişini birazcık deşersek “kullanıcı hakkı” diye bir kavramı icat edenin ve tepe tepe kullananın da gerçekte İngiliz Sömürge Yönetimi olduğu ortaya çıkmaktadır. 1913 yılından itibaren yürürlüğü koyduğu uygulama ile İngiliz Sömürge Yönetimi, Vakıf mallarını kiralayan veya da kullanan kişilere, özellikle de Kıbrıslı Rumlara söz konusu Vakıf mallarını ufak bir ayak oyunu ile tapulamayı başardı. 1878 yılının Temmuz ayında Osmanlı Devleti ile imzaladığı Kıbrıs Adasını Kiralama Anlaşmasına ve de Vakıf Mallarının devredilemeyeceği kuralı asırlardır İngiltere ve Avrupa’da yürürlükte olmasına rağmen.
Köylerde kahvelere astığı duyurularla Kıbrıs Türk Vakıf mallarını belli bir süre kullanan veya da kiralamış olan kişilere, Kıbrıs Türk Vakıflar İdaresi’nin itiraz etmemesi durumunda bunları tapulayacağını belirtti, sonra da listeler astı. Bundan yüzyıl önceki yıllarda iletişim teknolojisinin yeterli olmaması nedeni ile yüzlerce köyde asılan ve on binlerce kişiyi içeren listelerden haberi bile olmayan Vakıflar İdaresi, itiraz edemeyince bir bir binlerce dönüm Vakıf Arazisi el değiştirdi. Adanın neredeyse yarısını bu şekilde kaybettik sadece yüz yıl önce.
O dönemde ortaya konan ve Vakıf mallarını kullananları mülk sahibi yapan “Kullanıcı Hakkı”, mülk sahibi olmak için ilk koşul idiyse, günümüzde de aradan neredeyse yüzyıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen gene geçerli bir kıstas olmalıdır.
Rumları bilmiyorum ama günümüz Kıbrıs Türk halkının, 2003-2004 yıllarındaki halk olmadığı ve o düşüncelere sahip bulunmadığı kesin. Gözlemlerimize göre halk, olası bir referandumda 2004 yılında yapıldığı veya da yapmaya zorlandığı gibi gözü kapalı, hiç okumadan, hiç araştırmadan ve anlaşma metni hakkında veya da plan hakkında hiç bir şey bilmeden gidip körü körüne “Evet” demeyecektir…