Ağrı’daki kan donduran cinayeti biliyorsunuz. 16’sında evlendirilen Melek kız, delirinceye kadar dayak yiyor, sonra daracık bir odaya kapatılıyor, 6 ay boyunca Ağrı soğuğunda, üzerinde incecik bir bez ile açlığa mahkum ediliyor. Nice sonra ağbisi, kız kardeşini görmek istiyor. Önce göstermiyorlar. Düğüne gitti diyorlar. Üsteleyince “Hastalandı o. Kendini oraya kapattı” diyerek yerini gösteriyorlar. Melek kız çoktan ölümcül sürece girmiş. Hareketsizlikten yürüyemez hale gelmiş, vücudunda yaralar açılmış, yaraları kurtlanmış, açlıktan 30 kiloya düşmüş. Ağbisi şikâyetçi oluyor, kızı gelip alıyorlar, hastaneye kaldırıyorlar. Bu arada sevgili arkadaşım Müjgan Halis de gidip yerinde haberini yapıyor.

Melek kız, kurtarılamıyor. Hastanede ölüyor. Ağbisi o kadar fakir ki Ağrı’dan güç bela geliyor Ankara’ya ama cenazeyi alacak ne parası var ne de Türkçesi. Müjgan’dan yardım istiyor. Cenazesini Sabah Gazetesi Ağrı’ya naklediyor, Ağrılı kadınlar da kaldırıyor.

*


Haberin detaylarını okumamak için çok direndim. Olmadı. Haber beni günlerdir huzursuz ediyordu. Sonunda rüyama girdi.

Ve yatağımdan kalkıp en küçük detayına kadar okumaya başladım. Müjgan’ın yazdığı her satırı okudum.

Nasıl insanlardı bu insanlar? Nerede yaşıyorlardı? Neydi dertleri?

Empati yapacak değilim. Ama insan, bilmek istiyor.

Her şey var hikayede..

Merhametsizlik, vahşet, cehalet...

Ama en çok fakirlik...

En derininden fakirlik...

Taş devri fakirliği...

*


Kızın ne zaman akıl sağlığını kaybettiğini bilmiyoruz. İlk çocuğunu doğurduğu sırada evden atmışlar. Eksi 30 derece kendi başına doğum yapmış. Bebeği ölmüş. Canlı sandığı bebeğini kucağına alıp evine geri dönmüş. Kocasının ailesi, o noktadan sonra kızın delirdiğini söylüyor.

Sonrası hep dayak, hep işkence. Nasıl olmuşsa iki çocuk daha doğruyor bu arada... Sonra artık ne olduysa kızı tuvalete kapatıp, ölüme mahkzm ediyorlar... 6 ay dayanıyor ve sonunda ölüyor...

*


Hep beraber feryat ettik: Kızın ailesi neredeydi? Devlet şimdiye kadar neredeydi? Niye kimsenin haberi olmadı?

Nasıl olacaktı? Kızın ailesi İstanbul’da. Babası 4 kere almış kızını oradan ama dediğine göre kız her seferinde kocasına dönmüş. Öldürecekler diye korkmuş. Çocuklarından da ayrı kalmak istememiş. Veya namus belasına kendi ailesi yollamış. Hepsinin ifadesi muğlâk. 6 aydır kızlarıyla ilgilenmiyor olmalarını da böyle açıklıyorlar.. Küsmüşler...

*


Sonuçta bu ülkede zavallı bir kız, açlığa mahkzm edilmek suretiyle öldürüldü. Dün Taha Akyol’un yazdığı gibi her şekilde suç.

Günlerdir düşünüyorum. Acaba bu ülkede kaç Melek daha var? Kaç kadın daha tuvalete, ahıra kapatılıp, ölüme mahkzm edilmiş? Daha kaç kadın kurtarılmayı bekliyor acaba?

Müjgan Halis mi çıkaracak hepsini ortaya?

Gazetecilerin görevi midir bu?

*


Şimdi ne istediğimize karar verelim:

Devlet, hamile kalan kadınları izlemek istiyor diye yaygara kopardık. Devlet hamile kalan kadına sağlıkla ilgili her tür soruyu soruyor diye kızdık. “Devlet bir tek pozisyonumuzu sormadığı kaldı!” diye başlıklar attık.

Devlet “bizim” hayatlarımıza hiç bir şekilde karışmasın, hiç haberi olmasın bizden...

Ama sıra “onlara” gelince “nerede bu devlet?”. “Niye haberi olmadı?”

*


Nasıl olacak bu? Ne yapsın bu devlet? Neresinden başlasın?

Kurtarılmayı bekleyen kadınlara nasıl ulaşılacak?

Hadi ulaştı onları evden nasıl alacak?

Hadi aldı, nerede bakacak?

*


Hiçbir şey yapılmıyor değil. Devlet, ailesi tarafından töre gereği ölüme mahkum edilmiş kızların kimisine sahip çıkıyor. Şimdi nerede olduğunu söyleyemeyeceğim gizli bir takım yurtlarda barındırıyor. Fakat heyhat! Senin benim yerini bilmediğimiz bu yurtları, eli silahlı ağbiler, erkek kardeşler şıp diye buluyor. Ve kapısında bacasına 24 saat nöbet tutuyor. Olur da kız burnunu dışarı çıkarırsa vursunlar diye. Kızlar hesapça ölümden kurtulmuş oluyorlar ama beterin beteri bir hapis hayatı yaşıyorlar. Zira ne koşullar iç açıcı ne de nefes alabiliyorlar.

Fakat buralarda korunma altına alınan kızlar buzdağının sadece en tepesi. Bir iki kristali.

Türkiye’deki kadınları milyonlarcası öldürülme tehlikesiyle, işkence altında yaşıyor. Ne devletin ne bizlerin haberi var bu kadınlardan. Devlet ve sivil toplum kuruluşları işbirliği yapıp bir çare bulmalı. Milletçe bir şey yapmak zorundayız.

(Vatan gazetesinden alınmıştır)