Acılı bir kuşak yarattık; ölümlere, şehit cenazelerine alıştık.

Bebelerin bir terör saldırısında alçakça katledilişine, bir bayram günü Gaziantep’in kan gölüne dönüştürülmesine, Hatay yöresinde kurulan sığınmacı kamplarında yaşananlara, askeri uçağımızın düşürülmesine...

O kör terör bizim için bir yaşam biçimine dönüştü...

Kan gölünde boğulduk...

Uludere’de Kürt gençlerimiz bombalanarak öldürüldü...

Askerlerimiz karakol baskınında can verdi, yaralandı; polisimiz Hakkâri’de evine giderken pusu kurulup şehit edildi, alıştık...

2009 yılıydı...

Habur’dan davul zurna eşliğinde PKK’liler girdi, halaylar çekilerek karşılandı, Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk kez “çadır mahkemeleri” kuruldu, teröristler otobüse bindirilip ilçe ilçe, kent kent dolaştırıldı, gururlandık, “özgürlük, demokrasi, insan hakları, barış ve kardeşlik” diyerek uyutulduk.

***

Oysa demokrasi ve özgürlük Tanrı baba tarafından gökten zembille indirilip insanoğluna sunulmuyordu.

Az buçuk yakın tarihi bilenler, aklı başında olanlar “Nedir bu hal” diye sorduğunda, “kızıl elmacı, faşist” diye suçlanıyordu.

Bu ülkede yaşayan, demokrasinin ve özgürlüklerin bir yaşam biçimi olduğunu savunan solcular, sosyalistler, emek-sermaye çelişkisinden, halkların kardeşliğinden söz ediyor, PKK’nin emperyalizmin maşası olduğunu anlatıyordu.

Olan hep yoksullara oluyor, onların çocukları ölüyordu...

13 yaşındaki Veysi mazot kaçakçısı olduğu için öldürülmüş, 12 yaşındaki kardeşi Uğur’un yanı başına gömülmüştü.

18 yaşındaki Fuat’ın bedeni havan topu mermisiyle delik deşik olurken, Mehmet’ler, Ahmet’ler, Hüseyin’ler sınır boylarında şehit düşüp Samsun’a, Trabzon’a, Şanlıurfa’ya, Manisa’ya, Aydın’a gönderilmişti, ay-yıldızlı bayrağımıza sarılan tabut içinde.

Acımız, hüznümüz, öfkemiz kuşaktan kuşağa geçiyordu.

Türk olsun Kürt olsun hiç fark etmiyordu.

Kentlerdeki bombalı PKK saldırıları, bir AKP milletvekilinin tam bu sırada “Çocuklarınızı imam hatiplere gönderin” açıklaması...

Peki, kendi torunu nerede okuyordu?

Bir Fransız okulunda...

Bizim Erdem Gül yılın haberini patlatmıştı Cumhuriyet’te:

“Torunumun babası yani damadım diplomat, onun için o okula göndermişler...”

Vay uyanık vay!

Demek diplomatın çocuğu, AKP’li vekilin torunu gâvur mektebine, köylünün, yoksulun, seçmenin çocuğu imam hatibe...

***

CHP Milletvekili Hurşit Güneş ve Süleyman Çelebi’nin içeriye alınmadığı, Hatay yöresinde bulunan Apaydın kampında, aralarında generallerin de olduğu 500’e yakın subayın bulunduğunu, güvenlik nedeniyle buraya Adalet Bakanı’nın bile giremediğini çok şükür öğrendik.

Peki, Hatay’da yaşayanlar ne diyor bu konuda?

Aylar önce Batı medyası bu konuda çok haber verdi, yazılar yazdı.

Bölgedeki gizli ve özel kamplarda Özgür Suriye Ordusu’na bağlı militanların eğitildiklerini yazdı.

Hatay CHP Milletvekili Refik Eryılmaz, konuya ilişkin bir rapor yazıp CHP lideri Kılıçdaroğlu’na verdi.

Hatay yöresinde ABD, İngiliz, Alman, Fransız, Suudi ve Katar istihbarat örgütlerinin cirit attığı bilinen bir gerçek.

Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Hatay yöresinde yaşayan Türkler, Kürtler, Araplar, Sünniler, Aleviler, sayıları az da olsa Hıristiyanlar, Ermeniler çok tedirgin...

Evet!

Dalga dalga yayılan bir korku ve çığlık!..

(Cumhuriyet)