200 bine yakın Kobanili Kürt'e ev sahipliği yapan Türkiye'nin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun açıklamalarının yankısı sürüyordu: "Kobani'deki Kürtler kardeşimizdir. Kobani'nin düşmesini istemeyiz. Düşmemesi için ne gerekiyorsa elimizden gelini yaparız!"
Kobani'de IŞİD'le savaşan PYD'nin lideri Salih Müslim, muhtemelen MİT yetkilileriyle görüştüğü Türkiye ziyaretinden henüz dönmüştü. Ve Al Jazeera'ya "Türkiye ile pek çok konuda fikir birliğine vardık" diye konuşuyordu.
NATO'dan gelen "Müttefikimiz Türkiye'yi IŞİD'in saldırılarına karşı savunuruz" açıklamasının dumanı tütmekteydi.
MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin "Hökümet PYD'ye yardım ediyor" şeklindeki sözleri hala ajanslarda son dakika olarak veriliyordu.
IŞİD'in Kobani'yi neredeyse ele geçirdiğine dair haberler işte böyle bir atmosferde geldi!
Tabii Nasrettin Hoca durur mu, yapıştırdı cevabı
Çarşı karıştı tabii. Ancak anlaşılmaz şekilde tepkilerin hedefinde, yukarıdaki yaşananlar sanki hiç olmamış gibi hükümet vardı. Farklı odaklarca IŞİD'e düşmanlığı, Kobanili Kürtlere ve YPG'ye ise "yakınlığı" teyit edilen hükümet!
O ana dek, IŞİD'in Kobani kuşatmasına Tunceli'de karakol basarak tepki veren PKK Türkiye'deki kent merkezlerine yöneldi. Sanki bugüne değin Türkiye sınırını aşıp askere saldırıken Ankara'dan resmi izin alıyorlarmış gibi, hükümete "bırakmıyorsunuz ki Kobane'ye gidem" diye isyan ediyorlardı. İstanbul'da içinde yolcular olan belediye otobüsleri molotoflandı. Bölgede ise Ak Parti teşkilatları kundaklandı. Gelen bilgilere göre, PKK'nın, IŞİD'i terör örgütü ilan eden ve bu örgütün tehdidi altındaki hükümete yönelik saldırılarının, IŞİD'e verdiği zarar üzerine parapsikologlar ayrıntılı bir rapor hazırlıyormuş.
Tabii ki hareketin yasal ve meşru temsilcileri de boş durmadılar. Twitter üzerinden Urfa'daki "devlet" hastanesinde tedavi gören YPG militanları için kan anonsu yapan HDP'li vekil, ardından IŞİD'e destek veriyor dedi "aynı devlete" karşı serhildan çağırısı yapıyordu. Bir diğeri ise, Cumhuriyet yazarının, Reuters'in "Kobani kuşatma altında" haberinde kullandığı Türk tanklarının fotolarını RT'lemekle meşgüldü. Söz konusu tankların, ordunun sınırın Türkiye tarafında konuşlandırdığı birliklere ait olmasının tabii hiç bir önemi yoktu.
Gezi'nin zinde güçleri cepheye koştu
Gezi'de Kürt sokağını karıştırmayı beceremeyen Cazibe Hanımlar ise çoktan gündüz düşlerine dalmıştı. CHP'li gazetecinin "Kobani düşerse Esad da düşer ve Filistin en büyük destekçisini yitirir" türünden twitleri yeryüzü iftiracılarınca çoğaltıldı. IŞİD'in üreticisi ve kimbilir kaç Suriyeli Kürdün katili Esad'a ziyaretleriyle tanınan CHP'nin yöneticisi Sezgin Tanrıkulu da iş başındaydı. Tek bir oyuna bile talip olamadığı Diyarbakır ahalisine "Gezi olmadı bari şimdi celladınızı sokakta yalnız bırakmayın" diye yalvarıyordu.
Kürt katili Esad'ın dev posteri önünde konser veren, seçimlerde Demirtaş'a değil de Ekmel Bey'e blok oylar vererek devrimciliklerini perçinleyen sol gruplar da sokaktaydı elbette.
Ancak Kemalistlerin ve ulusalcıların desteği yatsıya kadardı. Kürt sokağındaki haraketliliğin "ilk iki saatini" destekleyen CHP kitlesi, Hürriyet'in "Göstericiler Diyarbakır'da Atatürk büstü kırdı" haberi yayınlanınca anında başka telden çalmaya başladılar. Hatta işin dozunu arttırıp Odatv'nin "göstericiler dua kitabı yakıyor" haberlerini paylaşmaya başladılar.
Cemaat'in hevalleri de harikaydı
Kuşkusuz bu performansın yıldızı Cemaat'ti. Çözüm Süreci'ne "ihanet projesi" diyen Cemaat,
sokağın karıştığını görünce bir anda "hevalliğe" terfi etti. "Devlet teröristlerle görüşüyor" diyerek batıyı,seçilmiş siyasilere plastik kelepçe takarak da bölgeyi karıştıran Cemaat üyeleri, "diren Kobani" de değil "diren Kobane" hastagleri açtılar. Cemaat'in polis adliye muhabirinin Fatih Kolleji'ndeki bir imar düzenlemesiyle Kobani'yi eşitlediği twitse psikolojik harp tarihinde yerini almıştı bile:
"Insanlar,canlarını,mallarını zalimlere karşı korumak için sokakta...Belanın şekli farklı surette görünse de özü aynı... #Kobane #fatihkoleji"
Çözüm süreci, karşıtları istedi diye bitmez
İşte dün Türkiye'nin üzerindeki alçak basınç böyle hissedildi. Olan bitenin farkında olan gazeteciler, aydınlar ise sosyal medyadaki linçten nasiplerini almamak için ya ortadan kayboldular ve DM'den yürüdüler. Kimisi ise "nemelazım ilişkilerini" bozmamak için goygoya ortak oldu.
Ama kim ne kadar konuşursa konuşsun, ya da istediği kadar sussun, Çözüm Süreci'ni hedef alan bu provokasyonlar tutmayacak. Çünkü Türkler de Kürtler de Süreç'ten geri dönüşün maliyetini partilerin değil bizzat kendisinin ödeyeceğini biliyor.
Kaldı ki, iki yıldır süreci sabote etmek için şeytana pabucunu ters giydiren, en rezill ittifaklara soyunan, manipülasyonun dibine vuranların yapmadığı kalmadı, başaramadılar. Şimdi onlar "istemiyorlar" diye Süreç bitecek değil.
Çözümün asli unsurları Ankara'yı ve İmralı'yı yıldırsanız bile bilin ki bu halk artık barıştan yılmaz!
(Türkiye'den)