Üniversitelerin birinci öğretimdeki öğrenci harçlarının kaldırılması medyada 'müjde' sevinciyle verilirken, harçları protesto eden ve parasız eğitim talep eden gençlerimizi 'patolojik', 'akıl hastası', 'rejim düşmanı' diye damgalayan, dışlayan büyükler acaba sevinmiş miydi?
Üstelik ikinci öğretim ve uzaktan eğitim alan öğrencilerin birinci öğretimin 10 katına varan katkı paylarının kaldırılmaması bu aşırı medyatik coşkunun dikkat alanının dışındaydı... .
Hükümetin bu popülist çıkışının ardında duran 'parasız eğitim' isteyen öğrenciler yıllar süren mücadeleleriyle her ne kadar 'rejime karşı suç işlemiş' gibi yargılansa da büyüklere ağır bir dayanışma dersi de vermişlerdi..
Hak ve özgürlük taleplerini twitter'da paylaşan sanal imzalı ve 'yerinde oturarak' hak arayışına inat sokakta, kampusta 10 kişi olsalar bile gençlerin 'harçsız üniversite ve parasız eğitim' sesleri meydanları çınlatmıştı...
Ama 'harçların kalkması' bütün mekanı ve ruhuyla 'ticarileşmiş' üniversitelerde 'parasız eğitim' anlamına gelmiyordu..
Çünkü kıyasıya markalaşma yarışı süren üniversitelerin kapısındaki özel güvenlikten kimlik-kredi kartıyla geçen öğrencilerin devasa bir AVM'ye girdiğine emin olabilirdiniz..
Çoğunun kendini 'dünyanın sayılı ve önde gelen marka üniversitesi' olduğunu iddia ederek fellik fellik öğrenci kaydı peşine düştüğü üniversitelerde, bilimle değil ama kariyerist vaatler, lüks ve konforlu yurtlar, yabancı fast food zincirleri ve her adım başındaki ATM'leriyle, geçin parasız eğitim tartışmasını, paralı eğitimin bile dört yıllık müşteri memnuniyetine endekslendiği ortadaydı.
Ne de olsa LYS'de ilk yüze giren öğrencilere kayıt yaptırırsa sıfır otomobil hediye etmenin PR stratejisi, bilimsel bir eğitimi imlemiyordu!
Zaten memur ve emekçi çocuklarının yolu, bu şaşaalı, çayır çimen, mangal, panayır, festival, yurt odalarını taşeron hizmetlilerin temizleyip akladığı, otoparklı 'şenlikli ergen yuvalarından' geçemiyor, oldu da 'burslu' öğrenci diye geçse bile, açık sosyo/ekonomik dışlamaya uğruyorlardı...
Liberal eğitim doktrininin, 'eğitim paralı olsun, zengin çocuklar para öderse, halkın vergileriyle dar gelirli aile çocukları okutulur' tezi ise batağa saplanmış, bilimsel kalitesi her yıl düşen özel üniversiteler, boş kalan kontenjanları için devlet yardımı alıp reklam ve PR sektörünün baş müşterisi olurken, devlet üniversitelerinde, kampus içi ulaşım ve internet kullanımı bile 'paralı' olmuştu.
Ve kamunun üniversitesindeki öğrenciler açlık sınırında yaşarken,üç ögrenciden ikisi beslenmeye günde 10 TL ayırdığından iki öğün simit yiyor ve barınma, ulaşım giderlerini karşılayamadığından okulu bırakıyordu..
Ülkemizde asgari ücretli bir ailenin çocuğunun aylık 260 TL'lik bursla yüksek öğrenim alması ve bir yurttaşlık hakkı olan 'bedelsiz eğitim' tarihin ötesinde kalmıştı ama nedense bir lanet gibi küresel sistemin ısmarladığı 'vasıflı elemanı' da bir türlü yetiştiremiyorduk..
(Akşam gazetesinden alınmıştır)