Fethullah Gülen hocanın BBC Türkçe servisine verdiği mülakaatı herkes gibi bende olabildiğince satır satır okumaya ve anlamaya çalıştım. Satırbaşlarıyla mülakaatın tamamı önemli ve dikkat çekiciydi. Ben daha çok Gülen hocanın röportajda değindiği Kürt meselesine, yürüyen barış sürecine ve demokrasiyle ilgili konuya değinmek istiyorum.


Barış süreci başlatılmadan çok öncesinde de Gülen hocanın Kürt sorununun barış, kardeşlik hukuku ve eşitlik temelinde çözülmesinden yana olduğuyla yazılar yazdığım zaman PKK ve BDP tarafı beni eleştirmiş ve Gülen Cemaat'inin amacı Kürtleri asimile etmek, Türk-İslam sentezi çerçevesinde kendi Kürd'ünü yaratmak olduğunu iddia etmişlerdi.


Hatta kimileri de Gülen hocanın Kürtlere beddua ederek düşmanlık beslediğini, Şeyh Said efendiye “melun”dediğini ve “Said-i Kürd'i gibi bir Kürd'ün ayağına gitmem”dediğini de iddia ettiler.


BDP veya PKK çevreleri her ne kadar bu iddiaları ileri sürdülerse de Kürt halkından asıl gizlenen gerçek şuydu. Kürtlerin büyük çoğunluğu muhafazakar ve dindardır. Her ne kadar geçmişte cunta rejiminin zulmünden dolayı PKK ve BDP'ye destek verdiyse de (-ki bende geçmişte cunta zulmünden dolayı HADEP gibi partilere destek verdim) İslami inanç kimliğini Kürt kimliği kadar mufaza etmiş ve sahiplenmiştir.


Dolaysıyla PKK; Kur'anı ve Sünetüllahı referans almayan, İslam dinini Kürtlerin en büyük düşmanı olarak gören bir örgütün dayattığı Zerdüştlük(Kürtlerin ilk dinidir) dinine Kürtlerin itibar etmediğini ve etmeyeceğini gördükten sonra Cemaa'te kayan tabanlarını kaybetmemek için her zamanki gibi müthiş bir manipülasyona başladı ve büyük ölçüde de başardı.


KCK tarafından kararlaştırılan ve BDP tarafından uygulanan “alternatif Cuma namazları”, “Kürt İmamlar Birliği” gibi birliklerin kurulması ve en son Öcalan'ın 21 Mart Newroz'unda güya İslam'a kucak açması gibi girişimler de tamamen politik ve siyasal manevralardı.


İlime, bilime ve entelektüel hayata önem vermeyen, ilim ve irfan yuvalarını bombalayan, öğretmen ve imamları yine “ajanlık” yaftasıyla infaz eden PKK'nin bölgede rakip gördüğü en büyük güç kuşkusuz Gülen hareketidir.


Yıllar önce; Gülen hocaya ait Şırnak'ta bir dershane Kürtçe eğitimi vermeye hazır olduklarını söylemişlerdi. Uzun bir süre önce Gülen hoca, Kürtçe eğitimin sadece özel sektörde değil devletin kamu kuruluşlarından da verilmesinden
yana olduklarını ve Kürt dili üzerinde bulunan bütün yasakların kaldırılması gerektiğini belirtmişti. Ve ilk Kürtçe televizyon açan da yine Gülen hoca olmuştu.


Ancak bu haberler bilinçli bir şekilde hasıraltı edildi ve Kürt kamuoyundan gizlenmek istendi.


Gülen hocanın BBC'ye verdiği mülakaatta da aynı düşüncesinin muhafaza ettiğini görüyoruz. Başbakan Erdoğan'ın Gülen hareketinin “barış sürecine” karşı olduklarını, bu süreci sabote etmek istediklerini ve hükümete karşı bir darbe yaptıklarını iddia etmesi de bana hakkaniyet ve insafla bağdaşmaz gibi geliyor.


Yıllardır Kürt meselesini takip eden, yazan ve her türlü detayını araştıran biri olarak Gülen hareketinin barış sürecine karşı olduğuyla ilgili herhangi bir bilgi ve belgeyesahip değilim. Dolaysıyla yaşanan bir kavgadan dolayı rakibini mat etmek için her türlü manipülasyon mübahtır anlayışıyla hareket etmek de adalet ve kalkınma iddiasında bir parti ve parti liderine yakışmaz.


Gülen hoca Kürt meselesinden, cami-cemevi projesinden Mavi Marmara'ya kadar birçok soruya net cevaplar verdi. Gündemdeki rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak Gülen, "Bir yolsuzluk olduğu muhakkak. Bunu herkes kabul ediyor. Değiştirmeye de kimsenin gücü yetmez."dedi.


Kürt sornuyla ilgili Gülen hoca; “KÜRT MESELESİNDE BİZ ÇOK DAHA ÖNCE DESTEK VERDİK; AMA ÖNEMSEMEDİLER


İkincisi bu Kürt meselesinde, o sürece biz onlardan evvel destek verdik. Yani, Fakir'in yaptığı şey sadece bir teşviktir, teşvikten ibarettir. Kendilerine bu mevzuda yazılı bir kısım dokümanlar da arz etmiştim. Yani, oraya, o bölgeye sahip çıkılması lazım. Eğitim adına sahip çıkılması lazım, sağlık adına sahip çıkılması lazım, ilahiyat adına, camilerin imamları müezzinleri adına sahip çıkılması lazım, emniyet teşkilatı adına sahip çıkılması lazım.


Siz sahip çıkmazsanız, şimdiye kadar bir kısım gadre uğradı o insanlar, bu meseleyi büyüterek gelecek nesillere intikal ettirirler. Fakat iltifat edilmedi bu meselelere. Belki on küsur sene oldu, bu mevzuda biz tekliflerimizi onlardan evvel sunduk. Onlar bu mevzuda bir şey yapmayınca; fakir, bilmiyorum arkadaşların, dostların, muhiblerin, sempatizanların neler yaptığını bilmiyorum. Ama o bölgede okullar açıldı. Okuma salonları açıldı. Bir yönüyle dağa gitmenin yolu eğitimle kesilmeye çalışıldı. Bunlar yapıldı.”dedi.


PKK ile müzakere yapılabilir diyen Gülen hoca müzakerelerle ilgili şunları söyledi.


“Örgütle müzakere yapılabilir, bir beis görmüyoruz onda. Fakat devletin, itibarı onuru korunarak yapılmalı. Öyle yaparsanız yarın tarih ona, "paralel yapı budur" der. Yani onlarla görüşürseniz "paralel yapı budur" der. Bir şey diyemem ben ona, yani işte çocuk katili falan dediler, terörist dediler. Devlet de yakalarken zaten bir terörist olarak yakaladı Türkiye'ye getirttirdi. O günkü mahkemeler onu içeriye attı, bu iktidar yoktu o zaman daha evvelkiler içeriye attılar.


Aleyhinde bir şeyimiz olmadı (Öcalan'ı kastederek) da fakat onların şu anda da aleyhte belli tavırları var. Ve Türkiye'de ki mevcut idare de zannediyorum gelecekleri adına o bölge insani ile iyi geçinme, şirin geçinme, onların gücünü de arkalarına alma adına o meseleyi de yine cemaat, camia, hareket dedikleri kesime fatura etmek için öyle bir gayret içine girdiler.


SULH VE KARDEŞLİKTEN YANAYIZ; AMA İRAN TESİRİNDE OLANLAR BUNU İSTEMİYOR


Aslında Türkiye Cumhuriyeti Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Abhazasıyla bir millet yani, Anadolu insanı diyoruz, hatta çok defa o tabiri kullanıyoruz. Birlik ve beraberlik adına, terminolojide bu da çok önemli bir şey ifade ediyor. Ne Oslo görüşmesi, ne PKK'nın adadaki insanıyla görüşme mevzuu, ne dağdakilerle görüşme mevzuu, onun karşısında olmadık.


Fakir'in yine yakın zamanda bir mülakat münasebetiyle söylediğim, dediğim bir şey oldu, "Sulh esastır, anlaşma esastır" dedik. Bunlara saygı duyan insanlar da belki o toplum içinde yüzde 80'dir. Bunları istemeyen sadece dağdaki insanlardır.


İran'ın tesirinde olan insanlar, Suriye'nin tesirinde olan insanlardır. Bunlar rahatsızlık duyuyor, yani Cemil Bayık rahatsızlık duyuyor, Fehman Hüseyin rahatsızlık duyuyordur. İran'daki PJAK'ın içindeki insanlar bunlardan rahatsızlık duyuyorlardır. Yani ne diye, işte onlar da aynı şeyi söylüyordur: "Asimile etmek istiyorsunuz Kürtleri." Oysaki fakir, hem dedim, hem de tavsiye ettim, fakirle görüşen insanlara hep, televizyonda Kürtçe dersi verilmesi, onlara bakan öyle bir televizyon kanalının açılması. ÖCALAN VE PKK, BİZİM YAPTIKLARIMIZDAN RAHATSIZDI.


Aynı zamanda Kürtçenin seçmeli bir ders olarak okullarda okutulması, üniversitelerde okutulması. Yani yapılması gerekli olan bu makul şeylerin hepsi söylendi tarafımızdan. Bunları toplasak belki bir mücellit olur. Fakat nedense, onlara karşı da, hareketi ve hizmeti böyle kötü göstermek adına, sürecin karşısında gibi hep belli bir kesimde, bir medyada öyle işlendi mesela. Bizim orada Kürt vatandaşlara karsı yaptığımız şeylerden dolayı Öcalan'ın rahatsızlığı vardı yani okuma salonlarından kültür lokallerinden dağa gitmenin önünü kesme adına, oradaki o fakir insanlara çıkma adına rahatsızlıkları vardı.


Dağın da rahatsızlığı vardı, Suriye'dekilerin, PYD'nin de rahatsızlığı vardı. İran'daki PJAK'ın da rahatsızlığı vardı bu mevzuda. Dağın yolu kesilmesin istiyorlardı ve milletin, Kürt-Türk birliği ve bütünlüğü adına ve ittifakı adına yapılan şeylerden rahatsızlık duyuyorlardı. Türk milletine karşı hep böyle kin ve nefret olsun, katiyen uzlaştırıcı barıştırıcı bir şey olmasın rahatsızlığı vardı.”dedi.


Bütün bunları söyleyen Gülen hoca sizce barış sürecine karşı olabilir mi?