İnsan hakları mücahidi Ömer Faruk Gergerlioğlu koca Türkiye medyasında yazabileceği bir mekân bulabilecek mi?

Yazılara bir yurtdışı seyahati vesilesiyle ara vereli iki haftaya yaklaştı. Bu arada, Şemdinli’de PKK’lılar ile BDP’li milletvekillerinin kucaklaşmasından, bayramın ikinci günü Gaziantep’te hain bir terör saldırısıyla kan dökülmesinden, Hakkâri ilindeki askeri duruma ve Suriye konulu önemli gelişmelere uzanan geniş bir alanda bir dizi olay yaşandı.
Bu olaylar ve gelişmeler dizisinin içinden ben bugün Ömer Faruk Gergerlioğlu ismiyle ilgili olanını çekip, öne çıkartmak niyetindeyim.
Ömer Faruk Gergerlioğlu, Mazlum-Der’in eski genel başkanlarından. Mazlum-Der, malum, İslami eğilimli veya dindar insan hakları savunucularının kuruluşu. Gergerlioğlu ismini, Türkiye’de insan hakları ihlallerinden mustarip insanlar bilir. Yakın geçmişte, Hrant Dink davasıyla ilgili adaletsizliklerden ötürü başlatılan “Adalet İstiyoruz” adlı girişimin başını çekenlerden biriydi.
Gergerlioğlu, benim de aralarında bulunduğum bir grup insana karşı ve alçakça “kişilik katli” ve “itibarsızlaştırma” kampanyasına girişmiş olan sözde Müslüman görüntülü, kirli istihbarat oyunlarının maşası bir çevreye (bir günlük gazete ve bir internet sitesi) karşı dikilmek cesaretini gösterdiği için, gazetesiyle ilişkisi kesildi ve yazılarının yayımı durduruldu. 

Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun bir süredir yazmakta olduğu Milat gazetesinde yayımlanmayan yazısı, perşembe günü Taraf gazetesinde yayımlandı. Gergerlioğlu, Uludere Katliamı’nda çocuğunu kaybetmiş bir annenin, bir minibüsün devrilmesi sonucunda çok sayıda askerin öldüğü olayda askerleri nasıl hastaneye taşıdığının yürek burkan öyküsünü anlattığı yazısında şu satırlara yer vermişti: 

“Bu katliam sonrası bu yürek parçalayan olayın olması hepimizi derinden düşündürmeli. Gerçekten çözümün sırrı burada. Bir Kürt anasına başını yaslayan, ona baktıkça anasını hatırlayan o güzel askerde saklı bu sır. Askeri, hesabı verilmemiş zalim bir bombardıman sonucu çocuğunu kaybetmiş intikamcı bir anne gibi değil, ona baktıkça analık duyguları kabaran biri gibi kucaklayan asil ruhta saklı bu sır. Hangi katı yürek bu manzara karşısında eriyip gözyaşlarına boğulmaz ki? Acılarının hesabını soranları ve onları sahiplenen erdemli insanları, insan hakları savunucularını terörist ilan edenler, artık katı kalpleriniz yumuşasın. Şiddetin, zalimce kin duygularının, belden alta vurmaların kazandıracağı hiçbir şey yok. 

Ateş düştüğü yeri yakıyor. İki tarafın da ölenlerin ardından döktüğü öfkeli gözyaşları çözüme hizmet etmiyor. Bu anlayışa dokunulmasıyla şiddet, öfke, zalimlik dili oluşuyor. Kürt sorunu üzerinde düşünen ve çözümler arayan aydınları, PKK’lı ilan edenler, ne derece sorumsuz olduğunuzu anlayın. Önemli olan ölenin ağıtını yakmak değil, yeni ölümleri önlemektir. Bu ülkede fay hatları her geçen gün daha kırılgan hale gelirken hedef göstericiliğin, derin devlet servisçiliğinin normalleştirilmesi tüyler ürperticidir. Medya attığı manşetlerde artan tirajını değil kendisi yüzünden oluşabilecek ölümlerin endişesini yaşamalıdır… 

Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun kellesini bu ilkeli duruşu, bu bakış açısı, bu gözlemleri nedeniyle aldılar. Şiddet diline, öfke ve zulüm diline karşı çıkıyordu. “Kürt sorunu üzerinde düşünen ve çözümler arayan aydınları, PKK’lı diye ilan edenler, ne derece sorumsuz olduğunuzu anlayın” satırlarıyla doğrudan bizleri kastediyordu. Bizleri hedefine yerleştiren alçakça kampanya, giderek alçaklıktan çıkıp ahmaklığa ulaşarak, devam etti. Bizim yakın çevremizde birçok kişi sustu, pıstı, olan-biteni görmezden gelmeyi tercih etti. Hatta, “bizim mahalle”den bazılarının böylesine bir “itibarsızlaştırma” kampanyasına hedef kılınmamızdan mutluluk duyduğuna da kalıbımı basarım.
28 Şubat’ta Şemdin Sakık ismi alet edilerek bir “kişilik katli” kampanyasının hedefine yerleştirildiğimizde susmalarını anlayabilmiştim. Gazete patronları zaten 28 Şubat’ın “andıç komplosu”na karşı koymayı yasaklamışlardı. Generallerin baskısı, pısmaya ve sıvışmaya anlaşılabilir bir meşruiyet sağlıyordu.
Bu sefer Şemdin Sakık ismi alet edilerek başlatılan benzeri kampanyada, “bizim mahalle”nin sığınabileceği bir “meşruiyet limanı” yok. Neyse ne; Ömer Faruk Gergerlioğlu ve bir gurup İslami aydın ve kalem, www.sessizkalmamakgerek.com adlı bir internet sitesini öyle bir boşlukta kurdular ve anlamlı bir imza kampanyasına önayak oldular.
İmza kampanyası için öngörülen metin basit ve sadeydi: 

“Gazetecilik mesleğini ifa etmekten öte bir ‘suçları’ bulunmayan ve ülkemizde bulunduğu ölçüde ifade özgürlüğü sınırları çerçevesinde yazıp-konuşmaya devam eden, Sayın Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Ali Bayramoğlu’yla ilgili olarak başlatılan, 28 Şubat döneminin andıçlarından farklı bir mahiyet arz etmeyen kampanyaları şiddetle kınıyoruz. Kamuoyunu ve yetkilileri bu nevi üreten kişi ve kuruluşlara karşı tavır almaya davet ediyoruz.” 

Bu metnin altına, Türkiye’nin her yanından, dünyanın çeşitli köşelerinden, değişik kuşaklardan, farklı meslek gruplarından ve en önemlisi çok farklı siyasi düşüncelerden 1000’e yakın (dün 850 dolayındaydı) insanın imza atması anlamlı oldu.
Benim açımdan çok şaşırtıcı bir durum olmaması gerekir. En zor zamanlarda, ta 12 Eylül döneminden başlayarak, Müslümanlara (ve de İslamcılara) yönelik haksızlıklara “Laikler Mahallesi”nde -aforoz edilme pahasına- sesini yükselten az sayıda kişi arasında vardım. O nedenle, beni de içine alan alçakça bir tertibe karşı “Sessizkalmamakgerek” girişimine İslami-dindar aydınların önayak olmasına şaşırmadım, ama özellikle mutlu oldum.
İlk imza, Ömer Faruk Gergerlioğlu’na aitti. Yıldız Ramazanoğlu, Cemal Uşşak, Mehmet Bekaroğlu, Emine Uçak Erdoğan, Halil Kaplan, Hidayet Şefkatli Tuksal, Hüseyin Hatemi, Ali Bulaç gibi imzalarla Mehmet Altan, Mithat Sancar, Gülay Göktürk, Nur Sürer, Leyla İpekçi, Hakan Tahmaz, Ümit Kıvanç, Hayko Bağdat, Garo Paylan, Öztürk Türkdoğan gibi imzaların yan yana yer almasının bir değeri olmalı. 

Ne var ki, bu iki haftalık süreçte Ömer Faruk Gergerlioğlu, medyadaki işini kaybetti. Şimdi, medyanın cibilliyetini merak ediyorum; insan hakları mücahidi Ömer Faruk Gergerlioğlu koca Türkiye medyasında yazabileceği bir mekân bulabilecek mi?
Ve, merak ediyorum; tıpkı eski Roma konsüllerinin bir parmak hareketiyle gladyatörlerin kaderini belirlemesi gibi, “bir parmak hareketiyle” gazetelerin, televizyonların başına hesapta olmayan kişileri geçiriveren, eski mazlum Başbakan Tayyip Erdoğan, en az kendisi kadar dindar, eski Mazlum-Der başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun medyadan yok edilmesine göz yumacak mı?

(Radikal gazetesinden alınmıştır)