Yıllarca sağlam yalan söyledik. "Bir daha darbe girişimi olursa tankların önüne yatacağız" dedik. Sosyalistler böyle söylediler, özgür dünyacılar böyle söylediler. Demokrasi çok mühim abicimciler, plajların beleşçi asileri bile öyle söyledi. Liberaller, anlı şanlı yazarlar, esti üfürdü.
Ne büyük bir yalanın içinde yaşadık!
Kör olduk, oysa biliyor, bilmezden geliyorduk. 1960 darbesinde hepsi cuntacıların paçasındaydılar! Menderes'in darağacı ipini onlar ördü. 12 Mart'ta Denizlerin idam sehpasına sağlı-sollu el kaldıranlar işte o 'ilericilerin' babalarıydı.
80'de masanın altına saklandılar, utanmadılar. 28 Şubat'ta DİSK, odalar modalar, alayı post-darbenin ortağıydılar.
Peki ya, ?
15 Temmuz bütün yalanların, amelsiz Tanrıların, gösterişçi Tarzanların sezon finaliydi.
Kimin kim olduğu öyle ortaya çıktı.
'nün naylon askerleri 'nü kestiğinde ne kadar hımbıl kurusıkı varsa sınavda çaktı.
Caddebostan'da, Beşiktaş'ta, 'de tankları alkışlayanlar Gezi'nin çevrecileri, don paça feministler, 'Tek adam' diktatörlüğüne karşı şey eden LGBT ebeveynleri ve kökten sosyal Kemalistlerdi.
Karanlığın iblislerine "Yaşasın" diye bağırdılar.
Atan tutanlar, Batıcı düşkünler bankamatik sırasındaydılar. 'li marketler stokçu Jalelere, Nişantaşılı totoşlara -aman tam zamanı- 24 saat çalıştı: Biji darbe!
'in güzellikleri ile ünlü kadınları sevgililerini kışkırttı. Şortlu erkekler selâ okuyan müezzinlere saldırdı.
Televizyonlar açıldı ve koltuklara serilindi. Tuzlu fıstıklar arasında Müslüman bir liderin ölüm haberi beklendi.
'den sıkıyönetim ilan edildiğinde eğitimli, dil bilen, haz seven ve dahi ağızlarında Avrupai demokrasi, Amerikan Yüksek Mahkemesi lafı eksik olmayan...
Ve iyice kafayı bulduklarında 'in askerleri olduklarını hatırlayan ne kadar 'Beyaz mezbelelik' varsa hepsi, seçilmişler tutuklansın diye yoga yaptılar: "Ommm!"
Fakat halk diye bir şey vardı. Onu unutmuşlardı. Çünkü tanımıyorlardı. Halk onlar için TV dizilerindeki 'Kapıcı milleti' gibi bir şeydi. O kadardı...
İşte o millet, yani kendi halinde insanlar, hareketinin insan olduklarını hatırlattığı mütevazı fıtratlar, kara kafalar, alnı terliler, kenar mahallenin orta halli sınıfı sokağa fırlayıverdi. Darbeye karşı tek şifre kullandılar: Tekbir, Allahtan başka tapacak da, korkacak da yoktur!
O kalbi nida şehirlerde yankılanınca, darbenin şakşakçılarında şafak attı. Hele tarihte bir ilk, direnişin devrimci lideri mertebesini hak eden adam, bir telefon ekranından "Tanımıyoruz, demokrasi için sokaklara, biz ölümüne ölümüne!" diye işareti çakınca...
ayağa kalktı. Kırmızı-beyaz askerler, yiğit milletvekilleri, çiftçiler, pili bitmemişler, parasının üstüne oturmamışlar, kızlar, delikanlılar...
Boyacılar, çıraklar, Bismillahlı esnaf. Amcalar, teyzeler. Tankların altına yatanlar mahallenin çocuklarıydı. Kurşunlara çıplak elle durduranlar bakkalın önünde takılanlar, balkonda çay içenler, mutfakta gözleme yapanlardı. Evet, mangaldan kalkanlar F16'lara tava attılar, tava! Solcular, lafazan aydınlar, İnönü'nün partisi, Gezinin itaatsizleri, 'Her Şeye Karşı Çarşı' gibi koftiler:
Tankların üstüne müşterek bir yürek gibi kapanıp onları ele geçiren can fedasını, o şehadeti gördüklerinde aslında bir soytarı olduklarını anladılar.
, söz konusu lafazanların , ne demişti: Dışarda darbe oluyor, çıkayım dedim. Baktım Allahuekber diye bağırıyorlar, kapıyı kapattım.
Bu kadardılar. Boşa geçmiş bir ömür. Devşirme bir psikodrama. Mecalsiz bir mirasyedi.
Rezaleti hazmedememeleri ondandır. Ondan oldu o 'kontrollü darbe' lafları.
24 Haziran seçimlerindeki kepazelik oradan. Meclisteki kabızlık. Sürdürülen edepsizlik. O!
15 Temmuz'da öyle bir dayak yediler ki. Beş parmağın izi kaldı karakterlerinde, unutamazlar.
Çünkü kim yancı, diktacı; kim demokrat, vatan sevdalısı anlaşılmış. Sahte ile gerçek, korku ile cesaret halkça ve hakça yeniden tanımlanmış, tiyatro bitmişti.
100 yıllık yalanın zamanı işte böyle geçti...

(SABAH'tan)