Zorbalık



Geçtiğimiz günlerin önemli gündem maddelerinden biri haline gelen bu gösteriler hepimizin gayet iyi bildiği gibi yeni eğitim modeliyle imam hatiplerin orta kısımlarının açılmasına karşı yapıldı. Kuran ve peygamberin hayatını seçmeli ders olarak konumlandıran uygulamaya itiraz için yapıldı. Bunun anlamı, Kuran’a zararlı içerik muamelesi yapmaktır.

Bunun anlamı “Ben seçmem, seçene de seçtirtmem!” demektir.

Peki sen kimsin? İlerici, çağdaş, solcu, demokrat ve AKP’nin polislerinin su sıktığı mazlumlar. Hayır, şu andan itibaren seçme hürriyetimi kısıtlamak isteyen sıradan bir zorbasın benim için.

Çünkü 4x3 nam-ı diğer 4+4+4, ilk halinden fersah fersah ötede. Sorarsan “AK Parti hiç tartıştırtmadı” diyorlar. Bilakis, tartışıla tartışıla geri adım atıldı, iyi oldu. Böylece ilk dört yıllık zaman diliminden sonra eğitime, açık öğretim yoluyla da devam edilmesine kapı aralayan hali değişti. Kız çocuklarının eve çekilmesi, erken yaşta evlilikler gibi sorunlu boyutlar gitti. Bitti yani o fasıl.

Peki şimdi mesele ne? Bin yıllık hikâye: Bunun ucu şeriata gider, meselesi.

Kimse kusura bakmasın ama bu ülkeye şeriat gelmesi ihtimali, anadilde eğitim sonucu iki halkın konuşamaz olması ve ülkenin çatır çatır bölünmesi ihtimalinin binde biri kadar. Bu tatavaya iştahla destek veren sola yakın Kürt milliyetçileri, anadilde eğitimi bu ihtimale rağmen, en doğal en insani hak olarak görüp savunan Müslüman demokratlara karşı nasıl da şık olmayan bir tutum içine girdiklerinin farkındadırlar sanırım.

Devletin Kürtlere anadilde eğitim vermesi “şiddetle” talep edilen bir hak olacak, ama bu talebe destek veren pek çok demokrat Müslüman’ın çocuğunun Kuran öğretecek dersi seçmesi kabul edilemez sayılacak?

Hem dindarların global kapitalizm tarafından massedildiğini, tek dertlerinin refah seviyesi yüksek bir “yuppie” gibi yaşamak olduğunu söyleyeceksiniz , hem de bu zararsız konformist dindar kurgusunun diğer kapitalistlerden daha zararlı, daha tehditkâr olduğuna inanmamızı bekleyeceksiniz?

Devlet halkının mutluluğu için çalışmak, Kürt’üne de, Alevi’sine de, Nişantaşılısına da, Gazi Mahallelisine de, avangard sinema festivali isteyenine de, aile kanalı isteyenine de, dar gelirlisine de, işsizine de, gayrimüslimine de ve bu arada müslimine de o mutluluğu sağlayacak seçenekler sunmak ya da o seçeneklerin sunulacağı zemini oluşturmak zorunda olan bir aygıttır.

Manzaranın yarattığı hayal kırıklığıyla içimden fırlayıveren twit’i kendi fantezi dünyasının vıcık vıcık diline tercüme edip, sanal sıvılarını yüzüme sıvayarak ilericiliğini gösteren Kerester ve Angutyo’lardan fikri takip beklemek haksızlık olur, bilen biliyor, daha önce de yazdım. Devlet “Ben dindar nesil yetiştireceğim” diyemez. Ama talep olduğu takdirde din derslerini halkın taleplerine göre düzenlemek zorundadır; benim de devletten bana bu seçeneği sunmasını isteme hakkım var. Ve senin özgürlükçülüğün ve güya halkçı direnişin benim haklarımın başladığı yerde bitiyorsa, senin olduğun ve durduğun yer zamanla benim demokratlığımın sınırı olur.

“Zaten istediğim bu, beni ayrıştır, beni ötele ki bin mislini sana yapabilme fırsatı bulabileyim” mantığı sezilebilecek kadar belirgin olduğunda da bunun adı haklı direniş olmuyor, “şirretlik” oluyor. Ve her şirretçe duruş, ötekinin derdine kulak kesilme potansiyeli olan muhafazakârları “kendine Müslüman” sağırlığına iterken, kaidesinin üstünde yükseldikçe yükselen otoriteye altın tabakta mazeret sunmaya yarıyor. Akıllı olanlarınız biraz düşünün derim.

(Habertürk)