Okuyucularımız biz gazete yazarlarından kendi düşüncelerinin gazete kâğıdına basılmış halini istiyorlar.
Bizim kendimize ait ve bizi biz yapan düşüncelerimizi yazmamız onlardan bir kısmını rahatsız ediyor.
Rahatsız olanların bir kısmı gazete yönetimini arayarak "Bu yazarı gazeteden atın" talebinde bulunuyor, bir kısmı da kendi görüşleri dışında yazı yazan yazarı "Marş marş cehenneme!" yolluyor.
Bazı okurlar zaten gazetecilerin cennete gidebileceği ihtimaline inanmıyor!
Bazı yazılarımızın, okuyucunun fikirleriyle uyuşmaması son derece doğal karşılanması gereken bir olgu iken, yazılara olumsuz, o nispette de şiddetli tepki gösteren okurların hakkımızdaki müspet ya da menfi düşüncelerini sadece birkaç cümlemizden hareket ederek beyan etmelerinin insan sarraflığıyla bir alakası elbette yok.
Bu olsa olsa "önyargı"dır.
Yazılan bir satırı oku ve o satırın yazarını cehennemlik ilan et!
Süper bir kolaycılık, müthiş bir konformizm.
"İnsan yoktu ve sınır yoktu. İnsan geldi ve elindeki tebeşirle sınırlar çizmeye başladı. Daireler, dikdörtgenler, üçgenler çizdi. Etrafını çizdiği alanların kenarına 'Benim' tabelasını iliştirmeyi de ihmal etmedi. Bir yere ilk olarak gelmek oraya ilk sahip olmaya yetmiyordu. Bu yüzden ne tebeşiri elinden düşürdü ne de çizilen daireler birbiriyle kesişmediği sürece geometrinin mutluluğuna bir gölge düştü. Ama ne zaman iki çember birbiri içine geçti ve ne zaman iki 'Benim' çakıştı, o zaman sınır taşları yerinden oynadı ve sökülerek mancınıklara dolduruldu."
Bazıları insanları cehenneme göndermeye ne kadar da meraklı. Hepsi de "Yaşasın cehennem zalimler için" hakikatini kendilerine kalkan yapıyor, muhataplarını "zalim", dolayısıyla "cehennemlik" ilan ediyorlar.
Dünyayı değiştireceğini sanır
Oysa inanan kişilerden beklenen, herkesin cennete gidebileceğini ummak olmalı.
Tebliğle görevli kişilerin bu işi yaparkenki hareket noktası herkesin cennete gitmesini sağlayacak yolu onlara göstermek değil midir?
İyi ki Allah cennetlik ya da cehennemlikleri seçme yetkisini insanlara, herhangi bir dinin mensuplarına tanımamış.
Aksi takdirde cennete sadece onlar gider, onlarla uzlaşmayan herkes "marş marş" cehenneme gönderilirdi.
Ama ben bunlara aldırmıyorum.
Kendi görüşlerini aynen yansıtmayan yazarları "cehennemlik" ilan edenlerin çoğu gençler!
Bilirim hem de kendimden bilirim, insan gençken son derece "radikal" olur, bir çırpıda dünyayı değiştireceğini sanır.
Bütün insanlığa inançları ve amaçları uğruna savaş açabilmeyi göze alır.
Samimiyet noktasında onlar hakkında en ufak bir endişem yoktur. Ama aklı kullanma noktasında son derece bilinçsizdirler.
Bu yüzden de bütün ideolojilerin, en gözü kara savunucuları, en samimi militanları, en fedakâr sempatizanları gençler arasından çıkar.
Bu yüzden, Filistin'de ya da Afganistan'da veya Irak'ta düşmana karşı savaşırken bütün vücudunu canlı bomba ve canlı hedef haline getiren, davası uğruna kendi vücuduna bağladığı bombanın pimini kendi elleriyle çekenlerin çoğunluğu 20 yaşına bile gelmemiş idealistlerdir.
Neden gençler bu tür eylemler yapabiliyorlar da yaşlılar, orta yaşlılar kendini patlatmıyorlar?
Belki bazen hak bir mücadele için, kutsal değerler için, her şeyin bittiği bir anda birinin kendini feda etmesi gerekebilir, ama neden gençler?
Çünkü böyle bir fedakârlık, ancak akıl yerine his ile hareket edilince yapılabilir!
"Yöntem, tasarlanan amaca vardıracağını sandığımız yoldur. Tatlı dilin yılanı deliğinden çıkarması yetmez, bizi ısırmasını engelleyecek mi? Aslanı daha çok kudurtacak bir kurşun, bizi parçalamasını engelleyecek mi? Nedir kötülüğü kurutacak merhem? Kasabın keseceği hayvanı göz ucuyla aralarından seçtiği sırada, çayırda zıplayıp duran koyunların neşesi bıçağı engelleyecek mi?"
İnsan gençken hislerinin kurbanı olur, ama yaşlanmaya başladıkça vücut hatları nasıl yuvarlaklaşır, kilo alır, keskin çizgileri kaybolur, aynen onun gibi fikirleri de keskinliklerini yuvarlaklaştırır, radikallik kaybolur, aklıselim hakim olur. İşte o zaman herkes kendi sınırlarını kavrar.
"Hakkın değil, gücün belirlediği sınırları hangi dikenli tel koruyabilir?
Hangi mayın hakkını isteyen bir kalbi berhava edebilir?
Arşimet'in dayanak noktasıdır hak ve kaldırılacak ağırlığa yaklaştıkça kudreti artar.
Madem kaldıracın gücü dayanak noktasından geliyor, neden üzülelim?"
Neler oluyor bu ülkede.
Kendin olmak neden gittikçe daha da zorlaşıyor.
Neden zor zamanda yazmak bu kadar zor!
(Bugün gazetesinden alınmıştır)