Zoppa

ABD Başkanı Barack Obama’nın, “süper bölge gücü” Türkiye’nin başbakanı ile konuşurken elinde beyzbol sopası ile fotoğrafının çekilmesi ulusal onurumuza çok dokundu haliyle. Başka toplumlar bizim gibi alınganlık göstermezlerdi pek diye düşünüyorum. Ama, biz, “aba altından sopa göstermek” deyimiyle (de) ifade edilen dolaylı yoldan gözdağı verme kültüründen geldiğimiz için, “ABD Başkanı elinde sopa tutarak bize herhalde bir mesaj vermek istiyor” diye bir hayli kafa patlattık. Uyanık milletizdir, malum. Her görülenin aslında görülen olmadığını, başka başka anlamlar taşıdığını kavrama konusunda müthişizdir.


Kızdık tabii.

 


Kızdık ama ne kadar külyutmaz bir toplum olduğumuzu da kanıtlama şansını bulduk. Sonunda ABD’lileri “korkuttuğumuz” için Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcü Yardımcısı Caitlin Hayden’ı açıklama yapmak zorunda bıraktık. Hayden, “bu fotoğrafı sadece bir amaçla yayınladık ki o da Başkan Obama'nın Başbakan Erdoğan ile devam eden yakın ilişkisini vurgulamak” diyerek duruma açıklık(!) getirdi.

 


Bu, resmi bir açıklama elbette ama, resmi açıklama yoluyla da muhatapla “kafa bulmak” pek mümkün. ABD muhibleri ile Erdoğanseverler kızacaklar biliyorum ama belirtmeliyim yine de; ABD bir güzel dalgasını geçmiş aslında. “Müttefik”inin ruhunu bilmekle de ilgili elbette bu tutumu. Gözünün önünde olan biten o kadar açık seçik emareden yola çıkıp ABD’nin Türkiye için de “tehdit” olduğunu kavrayamayanların ülkesi olduğunu biliyor memleketimizin. Anlaşmalarla, başka ikili bağlayıcı sözleşmelerle zaten istediğini rahatça yaptıracak ABD’nin, Türkiye’ye gözdağı vermek için beyzbol sopasına ihtiyacı yok diyebilenlerin sayısının az olduğuna ben de inanıyorum doğrusu.

 


ABD başkanının yaptığı elbetteki, sadece bir şımarıklık. Sözcü, o açıklamasında “yakın ilişkiyi” vurgulamak için beyzbol sopasına, akıllara seza bir rol yüklemek yerine, “sayın başkan beyzbol sopasıyla stres atıyordu” demiş olsaydı daha doğru bir tutum almış olurdu. Ama baktı ki Türkiye’nin “külyutmazları” olmadık sonuçlar çıkarmışlar fotoğraftan, sözcü de dayamış sözkonusu açıklamayı. Yiyenlere afiyet olsun, yarasın.

 


Yani çok iyi anladığınız gibi, ben, Obama’nın Erdoğan’la telefon görüşmesi yaparken, Beyaz Saray fotoğrafçılarına, elinde beyzbol sopasıyla fotoğraf çektirip Türkiye’ye mesaj yolladığını düşünen “uyanıklardan” değilim. Buna ihtiyacı yok çünkü. Parmağıyla “gel” işareti yaparak yanına çağırsa Davutoğlu’nu, onunla da verirdi gözdağını. Bundan kolay ne var?

 


Ben sözcünün beyzbol sopasını “yakın ilişki vurgulamada” bir araç gibi göstermesine takığım. Demek ki ABD olmadık gereçlerle, beklenmedik mesajlar iletebiliyor tüm dünyaya. Varsayalım ki gerçekten de Erdoğan’a yakın ilişki mesajını, “fazla yakınlaşılırsa” bir hayli can yakacak olan beyzbol sopasıyla (ya da başka bir sopayla, sonuçta sopa) vermiş olan ABD’nin huyu kötü o zaman. Irak’a, onun öncesinde Somali’ye, Panama’ya “demokrasi” götürmüştü malum. Götürürken de “demokrasiyi” tankla, topla, uçaksavarla ifade etmiş demek ki. Şimdi anlıyorum.


Hepimiz, herkes ABD gibi olacaksak muhatabımıza yakınlığımızı vurgulamak için yanımızda, (beyzbol sopası milli bünyeye uymadığından ona gerek yok) birer meşe odunu taşımamız gerekecek. Dalga geçmiyorum, sözcü Hayden’in açıklamasına inandıysanız, benimkini de pekala mantıklı bulmak zorundasınız.

 


Ben yine de ABD’den, birilerine duyduğu yakınlık mesajını gerçekten, durumu tam anlamıyla ortaya koyan görüntülerle ya da gerekçelerle vermesini beklerdim. O çok beğendikleri (ben de beğenirim tabii) eski Yunan medeniyetini neden örnek almazlar, anlayamıyorum doğrusu. Eski Yunan kentlerinde, duvarında kırbaçla dövülen çocuk figürü bulunan tabela asılı bir bina gördüğünüzde, burasının ilkokul olduğunu anlardınız hemen. Eğitimin nasıl verildiği konusunda fikir edinmek ne kadar kolay bu tabelaya bakıldığında. Yani, “çocuğa şefkatin işareti” falan dememiş Yunanlar o tabela için. Neyse durum düpedüz “resmetmişler”.

 


Çeçen toplumunda, barış zamanında bile, özellikle yaşlı Çeçenler’in neredeyse hançer tarzı bıçaklar taşıdığını biliyoruz. Her saniye birini kestikleri yok elbette; nasıl yerleşmişse yıllar içinde kök salmış, folklorik bir gelenek bu. Dünyanın, cebinde çakı taşıyan - herhalde- ilk başbakanı olan Erdoğan’ın, bu alışkanlığını “peygamber sünneti”ne bağlaması ya da Çeçenlerin tüm feodal onur, namus gibi kavramları o taşıdıkları bıçağa yüklemeleri anlaşılabilir de, “beyzbol sopası” hangi tarihsel, dinsel, folklorik bir arka plana ait, anlayabilmiş değilim. Feodaliteyi hiç yaşamamış olan ABD’de “yakınlık” ya da “şefkat”ten anlaşılanlar farklı şeyler galiba. Ben herhangi bir ABD’linin elinde sopa görsem, bırakın bana yakınlık gösterildiğimi düşünüp boynuna sarılmayı, kaçarım hemen. Böyle öğrendik biz. Karakolda, jandarmada, hatta okulda gördüğümüz sopanın bizde bıraktığı izlenim bu.


Ben sopayla bir hayli dayak yedim gençliğimde. Sopa benim için orgeneraldi, emniyet müdürüydü, faşist okul müdürüydü. Mübarek sopanın başkanlığını da gördüm şükür.

 


Ben de ABD başkanına “yakınlık” duyuyorum. Sopanın yakınlık ifadesi olduğuna beni inandıran onun danışmanı. Tersini söyleyemez.

 


Bu yüzden de sopa taşıyacağım artık. Hep sırtımdaydı, bundan böyle yanıbaşımda olsun istiyorum.

 


Ama beyzbol sopası şık durmaz bende, hem nerden bulacağım.

 


Artık kızılcık ağacından yapılmış bir sopayla idare edeceğim, çaresiz.

 


Yeter ki bir “başkan”la karşılaşayım.