Zifiri karanlıkta (birbirimizi) yemek
Hayır! Elektrikler kesik olduğu için değil. Her şey bildiğiniz bir lokantada gerçekleşiyor. Tek fark: Işık!
Yer: Galata. İşletme: Zifiri Karanlık Lokantası. İşletenler: Galata Diyalog Derneği.
Kapıya geldikten sonra cep telefonunuzu, saatinizi, gözlüğünüzü görevliye verip içeriye giriyorsunuz. Yarı karanlık bir noktada kısa bir süre bekledikten sonra bir başka görevli geliyor, bir iki uyarıda bulunuyor ve sizi tamamen karanlık bir dünyaya sokuyor.
Kapkaranlık koridorlardan geçirdikten sonra kapkaranlık bir salonda, kapkaranlık bir masada yerinize oturtuyor.
“Tabak hemen önünüzde. Sağ çaprazda üç bardak var. Size en uzaktaki su bardağı ve içi dolu. Çatallar tabağın solunda, bıçaklar ise sağda. Ekmek tabağın sol çaprazında. Tuz ve karabiberlik tabağın hemen önünde. Hangisi hangisidir delik sayısına göre belirleyebilirsiniz...”
Bundan sonra kendi başınızasınız... Yanınızda kim oturuyor bilmiyorsunuz. Hatta kimse var mı onu da bilmiyorsunuz. Salonda kaç kişi var onu da bilmiyorsunuz.
Bir fasıl heyeti alaturka müzik çalıyor. Sesingeldiği yöne göre sahne nerede hayal etmeye çalışıyorsunuz.
Sonra ilk yemeğiniz geliyor. Garson omzunuza dokunarak “zeytinyağlı tabağı” diyor.
Geriye yaslanıp masaya koymasına izin veriyorsunuz. Üzerinize dökebilir, hafif tedirgin oluyorsunuz.
Tabakta ne var bilmiyorsunuz. Göz artık yok. Devreye burun giriyor. Ama sair zamanlarda o çok güvendiğiniz burnunuz size ihanet ediyor. Tabakta ne var bilemiyorsunuz. Çatalı bulup rastgele saplamaya başlıyorsunuz. Bir şeye batırdığınızı fark edince çatalı ağzınıza götürüyorsunuz. Heyhat! Lokma çoktan düşmüş! Boş çatalı dişleyince anlıyorsunuz. Bir hamle daha, bir hamle daha derken yediğinizin taze fasulyeolduğunu anlıyorsunuz. Tabak bitti mi bitmedi bilmiyorsunuz ama beş altı boş çataldan sonra yorulup geriye yaslanıyorsunuz. Şarabınızdan veya suyunuzdan bir yudum almaya karar veriyorsunuz. Kadehi devirmeden bulmaya çalışırken bir kez daha tedirgin oluyorsunuz. Başarınca ise mutlu...
Sonra ana yemek geliyor. Şimdi biraz dahatecrübelisiniz. Çatalı lokma düşmeyecek şekilde saplamayı artık biliyorsunuz. Ama bu sefer de hep domates, hep brokoli geliyor. Sonra ete denk geliyor çatalınız. Seviniyorsunuz! Et öbeğini buldunuz! Yerini unutmadan bir lahzada bitirmeye çalışıyorsunuz. Normale göre ne kadar hızlı ve acele yediğinizi farkediyorsunuz.
Müzik bu arada devam ediyor. Garsonlar dans etmeniz için sizi teşvik ediyor. Dans etmeyi sevdiğiniz halde sandalyenize mıhlanmış gibi yapışıyorsunuz. Tuvaletiniz geliyor ama gidemiyorsunuz. Kim olduğunuzu bilmediğiniz yanınızdakiyle sohbet etmeye çalışıyorsunuz. Doğrusu hiç de fena sohbet etmediğinizi fark ediyorsunuz.
Projenin adı “Bir an kör olduğunuzu düşünün”. Amaç görenlere körlük tecrübesi yaşatmak... Yaşıyoruz gerçekten.
Bizi buraya davet eden Turkcell. Bu vesileyle “Engel Tanımayanlar” adı altında sundukları yeni çözümlerini tanıttılar biz basın mensuplarına.
Üç başlık altında toplamışlar engellilere yönelik hizmetlerini: Engelli istihdamı, engelli kullanıcılara yönelik teknolojik çözümler ve engellilere yönelik sorumluluk projeleri.
Turkcell’in çağrı merkezlerinde 500 engelliçalışıyor an itibarıyla. Bunların bir bölümü de evlerinden çalışıyor. Van Erciş çağrı merkez binası, engelli dostu olmasıyla bu alanda örnek olmuş.
Dahası engelli kullanıcılara özel tarifeler vehizmetler getirmişler. Görme engelliler için sesli fatura, sesli haberler, sesli romanlar (Turkcell gönüllüleri okuyor), işitme engelliler için karşı tarafa “abonemiz duyma engellidir” gibi özel anons, internetten görüntülü çağrı merkezi, mağazalarda işaret dilini bilen eleman...
Fakat beni en çok etkileyen proje “Geleceğe Koşanlar Projesi” oldu. Körlerin bisiklete binebildiğini bilmezdim... “Tandem” denilen, iki kişilik bisikletlerle, ön tarafta gören bir bisikletçiyle olabiliyormuş meğer. İşte Turkcell, Tokat, Denizli ve İzmir’de görme engelli okullarda okuyan 50 sporcuyu destekleyerek onları “2012 Paralimpik Oyunlarına” (engelli olimpiyatı) hazırlıyor.
Görme engelli sporculardan biri şöyle diyorröportajda: “Rüzgârı hissetmek çok güzel. Rüzgârı benim yarattığımı bilmek daha da güzel”...
Empatinin giderek azaldığı bu topraklarda güzel bir çaba...
(Vatan gazetesinden alınmıştır)