Leyla Zana'ya yöneltilen eleştirilerden biri de Başbakan Erdoğan'ı 'tek çare' gibi göstermesi. CHP liderini de yanına çekmesinde fayda var.
Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana, Kürt siyasal hareketinin en önemli figürlerinden biri... ‘En önemlisi’ diye yazmak zor; çünkü, merhum Orhan Doğan, Hatip Dicle, Selim Sadak ve Ahmet Türk gibi aynı yollardan geçmiş isimlere haksızlık olur. PKK’ya ve şiddetine açık tavır alamadıkları için Türkiye’de milliyetçi kesimlerin hedef tahtasından inmeyen bu isimler, bütün zorluklarına rağmen -son on yılın popüler deyimiyle- ‘düz ovada siyaset’ fırsatlarını sonuna dek kullanan isimlerdir.
En son Zana’nın heyecanlandıran çıkışına tanıklık etti Türkiye....
On yıllardır PKK ile paralel söylemler kullandığını gözlemlediğimiz bir siyaset ekibinin içinden PKK’ya olmasa da şiddete ve doğurduğu ölümlere gösterilen en açık tavırdı bu. Üstelik, son 10 yılda atılan pozitif adımları da görmezden gelmiyordu. Türkiye’de bir bölgenin topyekûn hedef haline geldiği, köylerin yakılıp boşaltıldığı, insanlara dışkı yedirildiği, evden alınan siyasetçilerin/işadamlarının faili ve akıbeti meçhul yapıldığı dönemlerde, bütün yaşananlara dünyanın dikkatini çeken, bunu yaptıkça da bir özgürlük sembolüne dönüşen Zana’dan da bu bekleniyordu doğrusu. Kendisini farklı kılan o çığlığın altında belki de bir kadın ve anne olmasının etkisi vardı.
Zana’nın çıkışına BDP mesafeli ve PKK tepkili yaklaştı. MHP’nin tavrının bile kendi siyasi hareketinin tavrından daha yumuşak olduğunu söylemek mümkün. Hadi PKK’yı anladık; peki BDP niye böyle mesafeliydi? Yanıtını aradığımda hiç yabana atılmayacak bazı gerekçeler duydum. Mesela mı?
Hatırlayınız; Zana, 1994-2004 arası Selim Sadak, Hatip Dicle ve Orhan Doğan’la birlikte 10 yıl cezaevinde kalmıştı. Tahliye olduktan iki ay sonra da Haziran 2004’te dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile görüşmüşlerdi (Gül’ün Zana’ya son derece prestijli Shakarov Düşünce Özgürlüğü Ödülü’nü veren Avrupa Konseyi’nin parlamenter asamblesinde uzun süre görev yaptığını da bir tarafa not düşelim), Zana ve arkadaşlarının o dönem, sorunu çözme potansiyeli gördükleri Gül, 2009’da Tahran’a giderken uçaktaki gazetecilere “İyi şeyler olacak” diyerek açılım politikalarının da fitilini ateşlemişti. Sonra ne mi oldu? KCK operasyonları yoğunlaştı. Zana’nın cezaevi arkadaşı, ‘yoldaşı’ Hatip Dicle milletvekili olamadığı gibi tutuklandı ve cezaevine konuldu. Orhan Doğan’ın acılarla ve baskılarla dolu yaşamı, Gül’ün işaret ettiği ‘iyi şeyleri’ görmeye yetmedi. KCK operasyonlarında, BDP’liler, gazeteciler, akademisyenler, öğrenciler, sendikacılar tutuklanmaya başladı. İşte BDP’lilerin üzerinde durduğu nokta da bu. İsmi bizde olan bir BDP milletvekiline kulak verelim: “Leyla Hanım’ın ölümler konusunda söylediklerine diyecek söz yok. Her hafta sonunu cenaze törenlerinde geçirmekten zevk mi alıyoruz sanıyorlar? Atılan pozitif adımlar bizi de memnun ediyor ancak bizim tepkimiz Başbakan ile ilgili söylediklerine. Daha geçen ay ‘Kalleş BDP’ dedi. Kendisine ‘Dağa çıksın’ diyen de aynı isim. KCK soruşturmasının sonuçları ortada. Leyla Hanım’ın bunları görmezden gelmesini anlayamıyoruz.”
Uzlaşma olmadan zor
Zana’ya yöneltilen bir başka eleştiri de Erdoğan’ı ‘tek çare’ gibi göstermesi. Türkiye’de siyasi bir uzlaşma ortamı olmaksızın bu işin halledilmesi zor. Bu gerçeği Erdoğan bile kabul etmiş olacak ki CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun çıkışından memnuniyet duyduğunu saklamadı. Bu yüzden Zana’nın Kılıçdaroğlu’nu da yanına çekmesinde yarar var. Kendisine açıktan destek veren Kılıçdaroğlu’nu görmezden gelirse niyetiyle ilgili soru işaretleri de artar. Son günlerdeki sıcak atmosferin baş mimarı Kılıçdaroğlu ile görüşmesi; daha önce ABD’li diplomatlarla, Kürt lider Mesud Barzani ile ve AK Partililerle görüşmesinden kaynaklanan “Zana’nın çıkışı bir hükümet projesidir” algısını da kırabilir.
(Radikal gazetesinden alınmıştır)