Zamanı geldi
Değişecek de. Dünkü kavramlar eşliğinde herhangi bir mesleğin icra edilmesi artık mümkün değil. Zamanın ruhunu doğru okumak, yeni dönemleri yeni söylemlerle göğüslemek için derinlikli düşüncelere, kuşatıcı analizlere, kalıcı çıkarımlara ihtiyaç var.
Nasıl ki eskimiş kriterlerle ticarete devam edenler bugünkü global (hatta lokal) rekabetin çarkları arasında eriyip gidiyor, gazeteciliğin tıkandığı noktaları iyi göremeyenleri de benzer bir akıbet bekliyor. Dünkü siyasetin soğuk savaş mirasçıları, bugün siyasetin ideolojik söylemlerle sınırlı olmadığını göremez. Varlığını savaşma kültürüne bağlayan ideolojik medya yolun sonunun geldiğini fark edemez.
Soğuk savaş biteli çok oldu. Üstelik o dönemin radyoaktif serpintileri üzerine 11 Eylül saldırısı ve Irak işgalinin heyulası geldi oturdu. 10 sene öncesinde Batı\'da sıkça ve gür bir seda ile dile getirilen basın özgürlüğünün üzerine koyu bir gölge düştü maalesef. Temel hak ve özgürlüklerle ilgili konularda yüzyıllık açılımlar \"iç güvenlik\" ve \"terör\" tehdidiyle büyük sarsıntı yaşadı\' hâlâ da yaşamaktadır.
Yeni kavramlar geliştirmek, yeni bir dil yakalamak, yeni bir vizyon ortaya koymak gerekiyor. Birey, toplum, devlet, sivil oluşum, iç denetim, muhalefet gibi kavramlar 10 sene öncesine göre büyük değişikliklere maruz kaldı. Modern kavramların yeniden anlam kazanması ve derinleştirilmesi önemli bir süreç. Madem medya, hayatımızı bu kadar derinden etkiliyor ve kavramlar olduğu yerde durmuyor; bizim de söyleyeceklerimiz olmalı. Kendi kültürel zenginliğimizi ve ruh derinliğimizi hesaba katmanın zamanı geldi, geçiyor. Maalesef bizim dünyamızda meselenin teorik ve felsefî yanına çok fazla kafa yorulmuyor. Hâlbuki eski ezberlere tâbi olmanın bedeli ağır. Onca zamandır söylenen sözlerin tükenme noktasına geldiğini, alınan onca mesafenin tıkanma sürecine girdiğini ezberden konuşanlara nasıl izah edeceksiniz? Hadi izah ettiniz diyelim; \"yeni dünyanın yeni kavramlarına bizim de bir katkımız olmalı\" dediğinizde sizi fazlasıyla romantik ya da ütopik görenlere meramınızı nasıl anlatırsınız?
Öyle ya da böyle; medya teorilerinin bir daha düşünülmesi ve kavramların yüzyıllık pratik içinde topyekûn denetime tâbi tutulması gerekiyor. Mesela medyanın çizgilerini belirleyen etik kuralların yaptırımsızlığı yaşanan acı tecrübeler nedeniyle büyük kuşkulara yol açmıştır. Basın meslek ilkelerinin tecrübî faydaları ve etik kuralların talepleri, art niyetli gayretleri dizginleyemiyor. Yasaların çizdiği sınırlar \"özgürlükçü\" bir çerçeve ortaya koysa bile hileli; hatta hülleli metotlarla bu yasalar deliniyor. Meselenin sadece kanun kitaplarına sığmadığı da görülüyor.
Örnekleri kendinden sosyal hareketler medya alanında da yeni bir şeyler ortaya koymaya mecbur. Haberi mukaddes bir emanet olarak gören insanların yalana, iftiraya, yanlışa, abartıya tenezzül etmesi mümkün mü? Her bireyi eşref-i mahlûkat olarak gören ve her ferde Allah\'ın doğrudan muhatabı ve halifesi nazarıyla bakan insanların özel hayata saygı duymaması düşünülebilir mi? Her yaptığı eylemde bir gün öbür dünyada tek tek hesaba çekileceğine yürekten inanan insanların kanun kitaplarının müsaade ettiği çerçeveye sığınarak insan haklarını ihlal etmesine ihtimal verilebilir mi?
Hamasetin şahikalarında parıltılı laflar eşliğinde dolaşıp yorulmanın bedeli çok ağır olur. Pek çok alanda hüsran yaşayan bir dünyanın yeni hayal kırıklıklarına tahammülü kalmadı. O akıbete maruz kalmamak için meselenin teorik kısmındaki derinleşme sürecinin iyi yaşanması gerekiyor. Temel referansların yerli yerince oturtulması, ilk günden beri geliştirilen medya teorilerinin iyi bilinmesi, pratik medya çıkarımlarının irfan ve hikmet süzgeciyle tekrar ele alınması gerekiyor.
Yeni bir şey söylemenin zamanı geldi; belki de geçiyor. Çeyrek asırlık tecrübeyi \"farklı gazete\" olma yolunda gösterdiği gayretle elde eden Zaman\'ın da bu noktada söyleyeceği çok söz var. Etik kurallar, kanunî yaptırımlar, temel prensipler, yeni umdeler... Her kavram üzerinde tekrar düşünmeli ve yeni kavramlar üretilmeli ki bu yeni döneme de hazırlıksız yakalanmayalım. Teknolojinin dayattığı, internetin zorladığı yeni çerçeve bir yandan markalaşma sürecinde yeni avantajlar sağlıyor diğer yandan da yeni riskler getiriyor. Tam bu aşamada tereddüt gösterip yeni ve öncü pozisyon alamayanlar geleceği kucaklamakta büyük zorluk yaşayacak. Zaman Gazetesi\'nin 25 yıllık serüveni bu açıdan da büyük bir önem arz ediyor. Zira; sadece Türkiye\'de değil yeryüzünün pek çok bölümünde değişimin simgelerinden biri haline gelmek büyük bir sorumluluğu üstlenmektir. Umarım mesuliyet sahibi olanlar, omuzlarında taşıdığı mukaddes emanetin farkındadır.
25. yıl kutlaması
Hafta içi Ankara\'da 25. yıl kutlamamız yapıldı. Programa Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bakanlar, siyasî parti liderleri ve temsilcileri, büyükelçiler, gazeteciler, bürokratlar, işadamları katıldı. O gün Ankara oradaydı. Başbakan Erdoğan, harika bir konuşma yaptı. Zaman Gazetesi ile ilgili söylediği hakperest ve kadirşinas sözler sadece bir takdir ifade etmiyor; aynı zamanda bu ülkenin demokratikleşme sürecinde Zaman\'ın oynadığı rolün altını çizerek tarihe bu gerçeği emanet ediyordu.
O gece herkes çok önemli tespitlerini paylaştı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin\'in, \"Zaman denince aklıma tek şey geliyor, vicdan\" demesi gerçekten unutulmayacak önemli bir tespitti. Değişik siyasî görüşe sahip kişiler ve değişik ülkelerin büyükelçileri tarafından söylenenler de kulaklarımızda çınlıyor. Alman Büyükelçisi\'nin halkların kardeşliği adına yurtdışı baskılarımızın oynadığı role atfen söylediği \"Zaman\'a minnettarız\" sözü de asla akıllardan çıkmayacak bir kadirşinaslıktır. Programda yapılan değerlendirmelerin neredeyse tamamını siz değerli okurlarımızla paylaştık. İstedik ki hem bu gazetenin çalışanları hem de okurları, taşıdığımız emanetin kıymetini bir kere daha hatırlasın, tarih karşısında sorumluluğumuz bilinsin.
25. yıl kutlaması için çok gayret edildi. Tutulan salondan davetiyelerin basılıp gönderilmesine, programın aksamadan icra edilmesinden program sonrası dağıtılan hatıra gazete nüshasına kadar çok yoğun bir çaba sarf edildi. Bu programa her aşamada emeği geçen herkese, davetimizi kırmayıp gelen, başta Sayın Başbakan\'ımız olmak üzere, bütün davetlilere ve o gece yaşanan güzelliği habere dönüştüren bütün meslektaşlarımıza sonsuz şükranlarımı sunarım.
KiTAPLIK
Nazlı Ilıcak, usta bir gazeteci, cesur bir aydın. Herkesin çekindiği konuları en ince ayrıntısına kadar araştıran, soruşturan ve kaleme alan bir insan. \"Her Taşın Altında \'The Cemaat\' mı var?\" kitabı, Ilıcak\'ın son eseri. Kitabı satır satır okurken Nazlı Hanım\'ın araştırmacılığına, arşivciliğine, terkipçiliğine hayran kaldım. Sırf bu açıdan bile Nazlı Hanım genç gazetecilere örnek teşkil ediyor. Çoğumuzun unuttuğu ayrıntıları çok net bir şekilde hatırlattığı gibi bugüne kadar yazılmamış bazı gerçekleri ve detayları dile getiriyor. Türkiye\'de hangi dolapların döndüğünü, cemaat paranoyasının hangi merkezlerde pişirilip servis edildiğini öğrenmek istiyorsanız Doğan Kitap\'tan çıkan bu esere sahip olmanız gerekiyor.
Oral Çalışlar, 1990\'lı yıllarda yaptığı röportajları bir araya getirmiş ve \"Portreler\" ismiyle okuyucuya sunuyor. Öyle incelikli metinler ki, her biri kendi alanında klasik sayılabilir. Bazen vefat etmiş bir yazarın portresini, eşi ve çocukları üzerinden, bazen de hadiseler üzerinden tamamlıyor. Her yazıda, Türkiye\'nin kültür-sanat tarihine, politik çalkantılarına, dönemin ruhuna dair onlarca anekdot bulunuyor. Kitabın Hrant Dink\'le ve Lefter\'le ilgili kısımlarını güncel olması sebebiyle daha büyük heyecanla okuyacaksınız.
Türkiye\'de medyanın darbelerde oynadığı rol ve darbecilerle ilişkisi hep biliniyor. Ancak Ergenekon süreci gazetecilere uzandığında büyük bir vaveyla koptu. Bu durumu anlamak ve anlatmak için yazılmış bir kitap \"Karanlık Oda\". Genç ve başarılı gazeteci Erkan Acar, Ergenekon davasını en iyi bilenlerden biri. \"Karanlık Oda\" da, medyanın içerisine girdiği karanlık ilişkileri anlamak açısından önemli bir kaynak.
(ZAMAN GAZETESİ)