Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün İngiltere ziyaretinin siyasi sonuçları ne olur, bekleyip göreceğiz. Bana sorarsanız Türkiye'den çok İngiltere'ye “getirisi”, hem de bir hayli fazla olacak bir geziydi bu. 23 yıl sonra bu düzeyde gerçekleştirildiği söylenen ziyaret, Türkiye Cumhurbaşkanı'na İngiltere tarafından verilen Nişan'ın takdim edilmesini de kapsıyormuş ki, geleneksel İngiliz kendini beğenmişliğinin bir örneğidir bu. Birini, payelendiriyorsa, bunu o zatın ülkesinde yapması daha şık olmaz mıydı krallığın? Ayağına kadar çağırıp nişan sunmak da pek bir garip.
Ben yine de buna takılıp kalmadım, doğrusunu isterseniz. Benim gözüm, İngiliz medyasında Hayrünnisa Gül hanımefendinin yüksek topuklarına fal taşı gibi açılmış gözlerle bakan Kraliçe fotoğraflarında hala. İngiliz medyası, Kraliçe'nin bayan Gül'ün, 15 cm olduğu belirtilen topuklarına bakışını, konuğunun ayağının halıya takılmasından duyduğu endişeye bağlamış da olsa, ben pek de öyle düşünmüyorum. Hanımefendinin üzerinde yürüdüğü halı herhangi bir takılmaya yol açacak kadar engebeli değil, hatta düpedüz. İngiliz medyası, aslında kraliçenin topukları garipsediğini yazmayarak ülkelerini ziyaret eden önemli konuğa bir hayli nazik davranmış kanımca.
Zaten, endamlı, boylu poslu bir hanım First Lady'miz. Neden topuklu ayakkabı giymede bu kadar ısrarlı anlamış değilim. Kılık kıyafetinin “cumhuriyet estetiğine” itiraz anlamı taşıdığıyla ilgilenmiyorum. Neden tesettürlü olduğunu da tabii ki sorgulamıyorum. Dilediği gibi giyinebilir elbette. Ancak, Anadolu kılık kıyafet geleneğinde bu tesettür tarzına pek rastlanmadığını hanımefendinin bilip bilmediğini de merak ediyorum.
Belki de Kraliçe, -eğer gerçekten duyduysa- endişesinde haklı sayılabilir. Daha geçen ay, Sian Thomas adlı 38 yaşında bar sahibi bir İngiliz kadın, yüksek topuklarıyla yürürken düştüğü için hayatını kaybetti örneğin.Yani üzerinde durmak beceri gerektiren bir gereç topuklu ayakkabı. Yüksek topuklu ayakkabının, ayak başparmağı ile ayak bileğinde, dizde kireçlenmelere yol açtığı bel ile sırt kaslarında ağrıya neden olduğu da bilinmedik değil. Bunları Hayrünnisa hanıma herhalde söyleyen birileri vardır. Ama hanımefendinin estetik anlayışı bu elbette, ne denir?
Garipsediğim bir diğer nokta da, , özellikle kendilerini bütün dış etkilere kapadıkları iddiasındaki tesettürlü hanımların, yüksek topuk etrafında örülmüş olan erotik edebiyattan haberdar olmamaları ya da haberleri yokmuş gibi davranmaları. Yüksek topuklar üzerine kurulmuş yüzlerce fantaziden söz ederler oysa.
Hayrünnisa hanımın, eğer varsa, üstünlük duygusuna da, dikkat çekme duygusuna da pek uygun bir gereç topuklu ayakkabı. Ama gerek var mı buna? Zaten, bir cumhurbaşkanı eşi olarak ziyarete gittiği ülkede istediği dikkati çekme şansı varken üstelik. Üstünlük duygusuna sahip herhangi birinin, kibirlerinden, kendi dışındakileri adeta yok sayan kraliyet mensuplarının karşısına, örneğin yüksek topuklarla çıkması pek işe yaramaz. Arasıra yeryüzüne inip, biz ölümlülerle görüşme lütfunda bulunan Kraliçe'yi hiç etkilemez bu. Ona, karşısındakinin, 15 cm topuklu ayakkabısına bakmak düşer. Dileyen, Kraliçe'nin, o bakışından konuğunun halıya takılıp düşmesinden endişe ettiği, dileyen de “bu nasıl bir ayakkabı” diye hayrete düştüğü sonucunu çıkarabilir.
Derdimiz kendimize ait bir moda yaratmak, ondan söz ettirmekse, trendi de takip etmemiz gerekmez mi? Topuklu ayakkabının saltanatı henüz bitmedi ama, salon kıyafetlerini tamamlayıcı etkisinin giderek azaldığı gözlemlenmiyor değil. Ayakkabısının bağını bile bağlamayı unutan biri olarak benim yüksek topuktaki son gelişmeleri izliyor oluşum tuhaf karşılanabilir ama, gözüm(üz)ün içine içine sokulan hiçbir “yüksek” gerece kayıtsız kalamayaşım da normal tabii. Kaldı ki, bunun böyle anlaşılmasını Hayrünnisa hanım istiyor özellikle. O kadar yüksek topuk giyildiğinde bakmamazlık eder mi kişi? Çünkü amaç herhalde bu.
Kılığından kıyafetinden ötürü mağduriyet yaşamış bir kesimin temsilcisi olarak Hayrünnisa hanım, kendince geliştirdiği bir estetik anlayış doğrultusunda, aslında giyiminde bir denge tutturmuş denebilir. Israrının kaynağı da bu olmalı. Ama ayakkabıda denge daha önemli. Kişi, yükselmek istediği zemini iyi ayarlamalı. Yükseklik baş da döndürebilir ki, ne kadar dengeci olursa olsun kişiyi tepetaklak yapabilir. Aman Hayrünnisa hanım bunu hiç yaşamasın, diliyorum.
Kraliçe'nin yaptığı da bir hayli ayıp ama değil mi? “Dost başa düşman ayağa bakar” atalar sözünden haberdar olmamamak ne kadar kötü azizim. Oysa ben ayaklarından çok, kişinin aklına, dolayısıyla orada olduğuna inandığım kafasına bakmayı tercih ederim. Eh kişi de aklını, dolayısıyla kafasını sunmalıdır karşısındakine.
Aklına/kafasına güveniyorsa tabii.