GENEL

Yönetmen Semih Kaplanoğlu, AA'nın Sinema Atölyesi'ne konuk oldu

ANKARA (AA) - Anadolu Ajansının (AA) Sinema Atölyesi serisinin onbirinci etkinliği, "Yönetmen Semih Kaplanoğlu ile Söyleşi" temasıyla AAtölye'de düzenlendi.

AA Akademi koordinasyonunda, AA Dış ve Ekonomi Haberleri Yayın Müdürü Barışkan Ünal'ın moderatörlüğünde düzenlenen etkinlikte, yönetmen Semih Kaplanoğlu ile söyleşi gerçekleştirildi.

Burada Ünal'ın ve katılımcıların sorularını yanıtlayan Kaplanoğlu, kendisini bildiği ilk andan itibaren sinemayla birlikte olduğunu, bir dönem amcasının yazlık sinema işlettiğini, küçük yaşlarda elindeki 8 milimetrelik kamerasını kullandığını ve üniversiteden sonra reklam yazarlığı yaptığını anlattı.

Soru üzerine, senaryo yazma sürecine ilişkin konuşan Kaplanoğlu, "Beğendiğim yönetmenlerin filmlerinden senaryo yazdım, senaryoya dönüştürdüm. Onların zihin haritalarında gezdim. 1987'de Tarkovski'nin 'Ayna' filmini izledikten sonra kendi yolumu bulduğumu düşünüyorum. Tam olarak ruhuma, düşüncelerime, hislerime yakın film o oldu. O filmi gördükten sonra dünya değişti benim için. Özellikle 'Buğday' filmimde Tarkovski'yi selamlamak istedim." dedi.

- "Saatlerce ses kaydı yaparım, suları, kuşların sesini dinlerim"

Kaplanoğlu, Yumurta, Süt ve Bal film üçlemesinin hazırlık sürecine ilişkin soru üzerine de şunları kaydetti:

"Yumurta ile başlayıp nehrin kaynağına doğru bir yolculuk yapmanın bu filmlerin ruhuna uygun olacağını düşündüm. Filmlerimde az diyalog var. En zorladığım şey diyalog yazmak. 'Az konuşarak bunu nasıl anlatırım' derdindeyim. Senaryo benim için organik bir şey ve hiçbir zaman bitmiyor. Filmi çektikten sonra kurgu süreci de yeni bir senaryo yazmak. Ses ve tasarımı benim için çok önemli. Mekan bakmaya gittiğimde saatlerce ses kaydı yaparım, suları, kuşların sesini dinlerim. Söyleneni işitmek için onlarla hemhal olmak lazım."

Barışkan Ünal'ın, Buğday filmine ilişkin sorusuna karşılık Kaplanoğlu, "Ben biraz daha bu filmde bilimi, bilgiyi tartışmak istedim. Ekip biçen birisiyim, toprakla uğraşıyorum. Toprakla her zaman bir alakam oldu. Bir tür gelecekteki dünyanın nereye gittiğine dair düşünceler üzerine kurduğum bir film." yanıtını verdi.

Yazma sürecinin bir tür yalnızlık gerektirdiğini ifade eden Kaplanoğlu, "Biraz nazik bir alan orası. Benim senaryolarımı okuyanlar, filmleri izledikten sonra senaryoyla hiçbir alakası olmadığını söylüyorlar. Senaryo benim için çıkış noktası. Sinemaya bir iletişim konusu olarak bakarsanız, film yapmanın bir anlamı yok. Sinema benim için bir sanat ve o nedenle bireysel bir iş." değdi.

Kaplanoğlu, bir katılımcının, ana karakterleri ve yan karakterleri oluşturma konusundaki sorusu üzerine, "Öyküyü yazıyorum sonra karakteri derinleştiriyorum. Öykünün içine girmeye başlayan karakterler, ana karakterin öykü içinde kurduğu ilişkileri ve kendi durumunu açığa çıkartacak şeylere sahip olmalı." diye konuştu.

Barışkan Ünal'ın, filmlerindeki Yusuf, Hasan ve Aslı karakterlerinin kendisinden hangi özellikleri taşıdığını sorması üzerine Kaplanoğlu, şu ifadeleri kullandı:

"Yusuf'taki kekemelik, ben ilkokul 1'de kekemeydim, okumayı da zor sökmüştüm. Hasan da herhalde kendimde beğenmediğim şeylerin olduğu adam olabilir. Aslı da benim herhalde. İçimde öyle biri yaşıyormuş. Her zaman oyuncularla karakter arasında nasıl köprü kurarım diye düşünüyorum. Senaryoda karakterin bir korkusu varsa, sizin çalıştığınız oyuncuda da bu korku mevcutsa, onun gerçekten sahip olduğu bir alanı hikayenize dahil ediyorsunuz ya da onun hikayesini hikayenize dahil ediyorsunuz. İnandırıcılık da ortaya çıkıyor."

- "Her planı çektikten sonra, daha derin bir şey daha görüyorum"

Kaplanoğlu, "Yazmak mı çekmek mi?" sorusuna "İkisi de çok zor. Bu sinema keyifli bir iş değil. Senaryoyu yazarken, mekanları gezerken gördüğüm şeyi bir daha canlandırıyorum. Ben set bitsin hiç istemiyorum. Her planı çektikten sonra, daha derin bir şey daha görüyorum. 'Şunu da mı çeksem?' diyorum." yanıtını verdi.

İnsanlığın dijital dönüşümle, yapay zekanın ortaya çıkışıyla ve yaygınlaşmasıyla beraber başka bir evreye geçileceğini düşündüğünü aktaran Kaplanoğlu, "Körleşmeye ihtiyacımız var bence. Ekrandan gelen görüntüye sırtımızı dönmemiz lazım çünkü o gerçek değil bence. Bazen yapay zekaya sinopsis veriyorum, 'Bundan bir tretman çıkart.' diyorum, olağanüstü şeyler çıkarıyor. Onların hepsi aslında klasik sinemanın bilgisiyle oluşturulmuş öyküler. Büyük yönetmenler dönemi bitti açıkçası. Sinema başka bir yere doğru evriliyor." diye konuştu.