Yok artık!..
Çünkü Anayasa’yı kalbinden vurursanız çok kötü şeyler olabilir!
Anayasamız, yargı kararlarına tüm birey ve kurumların uymak zorunda olduğunu söylüyor.
Ama Meclis’te önceki gece iktidar grubunun attığı karambol golü, hükümete dünyanın hiçbir yerinde tanınmayan bir yetki sağladı:
Bir özelleştirme “kamu yararına uygun değildir” gerekçesiyle yargı tarafından durdurulmuş veya iptal mi edilmiştir, hükümet isterse bu kararları dikkate almayacak beğenmediği yargı kararlarını uygulanmayacaktır.
İktidar çoğunluğu bu operasyonu yine alâkasız bir tasarı görüşülürken yaptı. Muhalefet gafil avlandı ve BDDK, TMSF gibi kurumların yönetimlerindeki görev süresini düzenleyen metnin içine bu “ucube yasa” eklendi.
Sabahın ilk ışıkları ile beraber de “sebeb-i hikmeti” aydınlandı:
Mayıs 2003’te 1800 dönüm arazisi, 185 lojmanı olan Balıkesir SEKA Kâğıt Fabrikası özelleştirme kapsamında satılmıştı. 51 milyon dolar değer biçilen bu varlığa 1,1 milyon dolara iktidar yandaşı medya grubu Albayraklar sahip oldu.
İdare mahkemesi bir ay içinde “özelleştirme amacına uygun değil” diye yürütmeyi durdurma kararı verdi, hemen ardından da satışı iptal etti.
Tesisi alan grubun itirazları reddedildiği gibi satışın iptali yolunda 5 yargı kararı daha çıktı. Fakat hiçbiri işe yaramadı.
Balıkesir SEKA dokuz yıldır Albayraklar’dan geri alınamıyor.
Gece yapılan yasa “bükemediğin bileği öp” atasözünün tersten uygulanışıdır!
Bükülmeyen bilek her zaman hukuk olmalıdır.
Balıkesir SEKA hakkındaki yargı kararları umarız buharlaşmayacaktır.
Yasaların anayasaya uygunluğunu denetleyen bir Anayasa Mahkemesi var değil mi Türkiye’de?
Eğer varsa mutlaka “böyle rezalet olmaz” diyecektir!
***
Aşırılık kirletir
Kaba bir karşılaştırma, 28 Şubat ile 27 Nisan’ı birer başarı hikâyesi olmakta birleştiriyor.
İki tarih de demokratik rejimin kriz dönemleridir.
Ve iki kriz de demokrasi içinde ve hukuka bağlı kalınarak kazasız aşılmış darbeye fırsat verilmemiştir.
Her iki tecrübe de demokrasimizin kazanımıdır.
Rejimin direnci artmış demokrasimiz güçlenmiştir.
Bu dönemlerde yaşanan insan hakları ihlâllerinin, devlet gücünü kötüye kullanma suçlarının hesabını sormak hak olduğu kadar ödevdir de.
Ama siyasi aktörleri hedef göstermeye akılcı bir açıklama bulmak kolay değildir.
Hele dönemin Genelkurmay Başkanı ve e-muhtıranın yazarı Büyükanıt kasıtlı bir unutkanlığın korumasına alınırken hesap sorma tahriklerinin hedefine Ahmet Necdet Sezer’in oturtulmaya başlaması süreci kirletecektir.
Arayışın adalete değil intikam tatminine hizmet ettiğini düşündürecektir.
Büyükanıt’ın kayırıldığı bir 27 Nisan hesabında adalet olamaz.
Dolmabahçe mutabakatı gün ışığına çıkmalıdır.
Mezara gidecek sır olmaz bu çağda!
(Vatan gazetesinden alınmıştır)