Ruh sağlığı bozuk, çalıntı şiirleriyle de meşhur, ama gerçekten çok büyük bir şairdir bu Hölderlin. Alman şiirinin kurucu babalarından. Dolayısıyla, içinde biz sıradanların da kolaylıkla dileyebileceği bir istek saklı olan bu cümlesi pek bir basit geliyor önce. Büyük şairin, birinin oğlu/kızı olmaya, bir toprak parçasına ait bulunmaya, nihayet yapıp ettiği “iyi”nin bu iki olguyla birlikte takdir edilmesine bu kadar değer biçtiğini görmek şaşırtıyor da bir yandan. Tekil bir takdir duygusunun onu ilgilendirmediği ortada . İki önemli olguyla (doğduğu yer/anne) birlikte kabul görme beklentisi, sözkonusu olgulara çok şey borçlu olduğunun da ifadesi aslında. “Ben ne aldıysam bu ikisinden aldım” demenin bir başka biçimde anlatımı. Vatanı ile annesinin hatırlanmasını istemesinin nedeni de bu belki de.
Çok belli ki, önce yakınlarına kendini kabul ettirmek, kendisini onlar için bir gurur vesilesi yapmak çok önemsediği bir tutum Hölderlin’in. Açık konuşalım; aile efradını da şeref yüklü takdir duygularının muhatabı kılmak hangimizin istemediği bir şeydir? Yapıp etmelerde önem verilen bu iki olguya (vatan/anne) en azından halel getirmeyecek işler yapmak lazım demek ki. O yapıp etmelerden sadece biz değil, aidiyet duygusuyla ya da kan bağıyla bağlı olduklarımız da sorumlu tutuluyor çünkü. Sizden haberdar bile olmayan vatanınız/toplumunuz, sizin yapıp etmelerinizden ötürü kötü anılıyor da olabiliyor haliyle, tersi de olabileceği gibi. Şimdi Mehmet Ali Ağca’nın memleketiyle birlikte anılmadığını, kendisine yönelik nitelendirmelerin Türkiyelilere ilişkin genellemelere yol açmadığını kim söyleyebilir?
Apple’ın patronu Steve Jobs da doğduğu yer ile annesinin adı hatırlansın diye düşünerek mi yaptı şu tüm dünyanın “hayranlığını”nı toplayan “icadları”nı? Eğer öyleyse eh, çoğunluk tarafından “hayırla yadedilecektir” muhtemelen. Vatanı sözkonusu olduğunda ise hiç söylemediği Suriyeli bağıyla değil Amerikalı oluşuyla bilinecek bu arada. Annesine herhalde hayırlı göndermeler de yapılacaktır. Ama bu yılın Haziran ayında Steve Jobs’un en son ürünü iPad 2’yi almak için iki böbreğini satan 17 yaşındaki Çinli gencin annesi, pek de çoğunluk gibi düşünmeyecek oğlunu böyle bir çılgınlığın pençesine atan bu adam hakkında. İşgücünün ucuz olduğu, işçi hakları açısından hiç bir kazanımın bulunmadığı ülkelerde kurduğu fabrikalarda, sağlıksız çalışma koşullarının kurbanı olan işçilerin yakınları da Jobs’u vatanını (maalesef annesini de anımsayarak) soracaklardır elbette. Steve Jobs’un “vatanı” kârın olduğu her yerdi tabii ki. Doğduğu yer ile annesinin hatırlanmasını kafasına taktığını hiç sanmam bu yüzden.
Elde değil, insanın aklına Apple’ın karanlık yüzünü konuşmak da geliyor ister istemez. Teknoloji tüketen toplum yaratmak, sonra onlara tükecekleri nesneler vermek, alıcıları tutkuya, hastalık derecesinde bağlılığa mahkum etmek, belki de en önemli icadıydı bu paragöz adamın. Tabii ki ölümüne göbek atacak halimiz yok ama onu bir “teknoloji peygamberi” olarak yüceltmeden önce, kapitalist cehennemin bir şeytanı olduğunu da kaydetmemiz lazım bir tarafa.
Teknolojininişimizi klolaylaştırdığı elbette doğrudur kuşkusuz. İyi detekonolojik gelişmenin (!) varlığı sayesinde işlerini kaybedenleri birilerinin düşünmesi lazım değil mi? İnsanlığın yarısından fazlasını açlığa mahkum eden bir teknolojiye nasıl övgüler düzebiliriz? Otobüsünüzden biletçinin birden kaybolması, onun işsizlik denizine düşüp boğulduğu anlamına geliyor, nasıl anlamayız bunu? Onlara iş, aş garantisi vermeyen teknolojik bir gelişmenin, hayatı kimileri için kolaylaştırmış olması neden önemli olsun? Yapıp ettikleri “iyi”ler yüzünden, doğduğu yer ile annesinin sorulmasını bekleme soyluluğunu sahip olanların soracağı sorulardır bunlar.
Gençlik yıllarını yoksuluk içinde geçirmiş biri olduğunu bilsem de, çocuk işçilerin kullanıldığı ürünlerin patronu olduğu için sevmedim ben hiç Steve Jobs’u. Doğduğu yeri de annesini de tabii ki merak etmiyorum. “Anamızı ağlatan adamlardan biri de” olsa ona duyduğum kızgınlığın muhatabı da tabii ki annesi değil, olur mu öyle şey? Yeni karlar kazanmanın mucidi olduğu elbette doğrudur. Brecht miydi, Mısır piramidlerini yapanın firavun değil, binlerce işçi olduğunu yazan. Jobs’un icadlarında, ne kadar emekçinin payı olduğunu da düşünmek gerekmez mi?
Kimileri Havva’nın Adem’e yedirdiği meyvanın sanıldığı gibi elma değil, incir ya da şeftali olduğunu söyler. Matta İncili’nde böyle yazılıdır anımsadığım. Bir an, kadınlara vurmak amacıyla kullanıldığını unutarak, dini öyküdeki meyvanın elma olduğunu doğru kabul ederek söylememe izin verilirse şunu belirtmek isterdim: Havva da, Steve de bir bölüm insanı elmayla kandırdılar.
Yiyip de kanana afiyet olsun.