Fenerbahçe değerlendirmelerini okuyorum.
Mesela Ege Üniversitesi'nde "Spor Sosyolojisi" dersi veren Doç. Dr. Ahmet Talimciler'in Neşe Düzel ile paylaştığı tespitler, bu konuda yapılan değerlendirmelerin özeti gibi; şöyle ki:
-Aziz Yıldırım siyasi bir savunma yaptı. Bunun şike davası olmadığını, Fenerbahçe'nin ele geçirilmek istendiğini söyledi.
Aziz Yıldırım bu süreci çok iyi yönetti. Dışarıya verdiği mesajlarla şike soruşturmasını hem siyasileştirdi hem de taraftar grubunu kendi lehine olayın içine çekti.
-3 Temmuz'dan itibaren Fenerbahçe bu ülkede kendisini sanki laikliğin son kalesi gibi konumlandırdı.
-Aziz Yıldırım, şike davasıyla aslında kendisinin devre dışı bırakılarak Fenerbahçe'nin ele geçirilmek istendiğini söyledi.
Aynı şekilde Fenerbahçe yöneticileri de Cemaat'i ve AK Parti'yi hedef gösterdiler. Laiklik ve Kemalizm elden gidecek havasına girdiler. (Taraf, 21 Mayıs 2012)
İşin özeti şu ki, Yıldırım operasyonu, bir kere daha Türkiye'yi, bu defa Fenerbahçe ekseninde sistem tartışmasına, laiklik kapışmasına sokuyor.
Bu yöntem tanıdık
Diyelim bir yolsuzluk davası açılır, vatandaş laiktir, Kemalist'tir, "Beni Kemalist olduğum, laiklik tutkunu bulunduğum için vuruyorlar" diye çığlık atar.
Şike davasının siyasileşmesi de aynen böyledir.
Yıldırım ne yapıyor? Şu mesajı veriyor:
"-Beni Cemaat vuruyor. Çünkü Cemaat Fenerbahçe'yi ele geçirmek istiyor.
Cemaatle AK Parti arasında da akrabalık bağı var.
Aslında her ikisi, Fenerbahçe laikliğin ve Atatürkçülüğün muhafızı olduğu için hedef seçiyorlar."
Bu kadar açık değil tabii ki ama oklar bu hedeflere yönelmiş durumda.
Peki bundan ne bekler Yıldırım? Yani "süreci iyi yönetti" dediğimizde, "iyi yönetim" dediğimiz "siyasileştirmek"le nereye varmak ister?
Böyle bir stratejinin pratikte "Cemaat" üzerinde çözücü, yıpratıcı bir etki yapması son derece zordur.
Bu kampanya, diyelim Cemaat bünyesindeki "Fenerliler" üzerinde bir parça duygu kırılması gerçekleştirse bile Cemaatler, her zaman kulüp yöneticilerinden daha kalıcıdırlar.
Zaman içinde Yıldırım gider, Cemaat kendi taraftarlarını derleyip toparlar.
Bu politika, muhtemelen AK Parti'yi etkileme amacı taşır.
Çünkü siyasal yönelişlerin bir kısmı yüzer gezerdir, orada da Fenerlilik ekseninde bir "haksızlığa uğramışlık duygusu" oluşturulabilmişse, bir ölçüde etkili olabilir.
Yıldırım belki ondan sonraki hamlede, AK Parti'ye "Beni Cemaat ele geçirmek istiyor, sen onun arkasında durursan, sana da bedel ödetiriz" gibi bir tehdidi hesaplamış olabilir.
Fener siyasileştirilirse
Bu taktik, Ergenekon'dan yargılananların taktiğine çok benziyor.
Orada da yargıçlar ve polisler üzerinden "Cemaat" hedeflendi ve iktidarla Cemaat ayrıştırılarak, işin içinden sıyrılmak istendi.
Fenerbahçe ile birlikte İttihat Terakki bağlantısı kurulması da ilginç.
Fener'le ilgili gerginliği en çok Ergenekon davalarından rahatsız olanların sahiplenmesi de ilginç.
Fener olayı ile 19 Mayıs ekseninde gelişen tepkiselliğin buluşturulması da ilginç.
İş nereye gidiyor?
Laik-Kemalist direncin Fener'le bütünleştirilmesine...
Cumhuriyet mitingleri psikolojisine.
Bir tür CHP iklimine...
Fener bu yükü taşıyabilir mi?
Ya da kaç adım taşıyabilir?
"Ele geçirmek..."
"Son kale..."
Son 10 yıldır en çok duyduğumuz sözler... Çankaya'dan, Anayasa Mahkemesi'nden Fener'e, öyle mi? Aziz Yıldırım, Ahmet Necdet Sezer ya da Yekta Güngör Özden öyle mi?
Fener'i siyasileştirmek ya da üzerine ideolojik misyon yüklemek bu kulübü ateşin içine atmaktır. Benden söylemesi. Bu sürdürülemez bir hesaptır.
(BUGÜN)