Otuzlarının sonlarında bir çift. Dört yıldır aynı evde oturuyorlar. Çok da iyi anlaşıyorlar. Şahane seyahat hayalleri, çiftlik hayalleri kuruyorlar.
Bir akşam kadın, erkeğin sevinçle kabul edeceğinden emin “hadi evlenelim!” der. Erkek “ben evliliğe hazır değilim” der...
Evliliğe hazır olmayan adam dört yıldır evliden farksız bir hayat sürmektedir. Her akşam evine geliyordur, alışverişi yapıyordur, balkondaki çiçekleri suluyordur, televizyon karşısında beraber film seyrediyordur. Yeri geldiğinde sevgilisinin karnına sıcak su torbası koyuyordur ama sıra nikâha gelince “evliliğe hazır değildir”.
Kadın şoke olmuştur. Çatalı bıçağı elinden yavaşça masaya bırakır. Adamın hayatında değişecek bir tek şey var: Parmağında bir alyans!
Kadın “neden?” diye sorar, adam “öyle işte” der...
Kadın şunu düşünmeye başlar: Sevgili pozisyonunda yeterlidir ama karısı olmaya layık görülmüyordur. O pozisyon daha “üstte” bir kadın için rezerve edilmiştir.
Mutlulukları hızla bozulur. Kadın için başka hiçbir şeyin önemi kalmamıştır. Adamın, onunla evlenebilme ihtimali dışında hiçbir tarafı artık ona ilginç gelmiyordur. Daha önce her konuda tatlı tatlı konuşabilen çiftin sohbetleri artık evlilik dışında bir konu üzerinde olamıyordur. Evlilik adam için “yine mi bu konu?” iken kadın içinse dünyada başka hiçbir bir konu yoktur. Mönüdeki tek yemek artık budur.
Kadın hata yaptığını anlar ama artık geri dönüşü olmayan bir yola girmiştir. O pozisyonun kime rezerve edildiğini düşünmekten, neden kendisinin layık görülmediğine kafa yormaktan bitap düşer. İşine dikkatini vermez, fena halde çuvallamaya başlar.
Adam ise sevgisinin evlilikle “sınanmasından” rahatsızdır. Sevgilisine sadıktır, ona iyi davranıyordur, bu evlilik işi nereden çıktı?
Kadın her gün adamın eve bir yüzükle gelmesini beklemeye başlar. Gönül gözü o kadar kapanmıştır ki adamın her akşam getirdiği en güzelinden peyniri, organik domatesi, çok seviyor diye aldığı pirzolayı, çikolataları görmez de onun yerine torbaların içinde yüzük arar. Bulamayınca gözyaşlarına boğulur. Hiç bir hediye, uyduruk bir yüzükle rekabet edemez. Papatyalar teselli ikramiyesinden başka bir şey değildir.
Muhteşem cinsel hayatları bıçak gibi kesilir. Kadın, sevgilisinin çok sevdiği süsü püsü bırakır. Ne makyaj yapar ne tırnaklarına oje sürer. Alelade giyinmeye başlar. Yatakta sırtını dönüp uyur.
Akşamları mutlulukla döndükleri evleri azap yuvasına döner. Arkadaşları bir bir evlendikçe, kadının sinirleri daha da bozulur. Hepsinden önce bulmuştur ruh ikizini ama en geride o kalır.
Adam, durumun nasıl oldu da bu hale geldiğini katiyen anlamaz. Kendini spora verir. Kadın giderek hırçınlaşır, adam giderek suskunlaşır.
İlişkileri altı ay kadar daha devam eder. Kadın neden bu fikre takılıp kaldığını anlayamaz. Kurtulmak ister, başaramaz. Ne bir adım ileriye, ne bir adım geriye gidebilir. Her sabah umutla uyanır, istediği cümleyi duyamaz, kendini “zaten evlenmek isteyen kim?” fikrine alıştırır.
Sonra kadın kendine bir ev tutar. Bir daha kimseyle bu kadar iyi geçinemeyeceğini bile bile geri adım atmaz, atamaz, eşyalarını toplar. Adam, bir daha kimseye bu kadar âşık olmayacağını bile bile teklifini yapmaz, yapamaz, kadının usulca gitmesini izler...
Çok güzel bir ilişki biter...
Buradan çıkan sonuçlar
- Kadın ve erkek için evliliğin manası taban tabana zıt. Erkek beraber olmak için evlenir, kadın evlenebilmek için beraber olur.
- O nedenle bir erkek bir kadının “zaten beraberken” neden evlenmek istediğini bir türlü anlamaz. Kadın ise “zaten beraberken” erkeğin neden evlenmek istemediğini...
- Evlilik, düğün, gelinlik, zurna, davul, kokteyl, prolonj... Hepsi kadınların yarattığı ve önemsediği zırvalıklar. Dünyada düğün hayali kuran tek bir erkek yoktur! Düğün fotolarında yakışıklı görünsün diye kilo vermeye çalışan, dişlerini beyazlatan, korse giyen erkek de...
- Hiç bir erkek, Amerikan filmlerindeki gibi elinde bir yüzükle gelip, başını köpek yavrusu gibi yana eğip “benimle evlenir misin?” demez. Diyemez! Bu onların “yıkanmayı sevmeyen çocuk” doğalarına aykırı. Diyebilenler “iyi eğitilmiş” olanlar...
- Kadınlar, adamla kafalarında kurdukları projeye âşık oluyor. Adamlar kadının o anki haline. Kadınlar “bu adam niye değişmiyor?” diye kızar, adamlar “bu kadın niye değişti?” diye.
- Sevgiyi imtihan etmek ilişkinin katilidir. Güven tazeleme ihtiyacı kanser gibi yayılan bir şey. Papatyaların kıymetini bilmek lazım.
(Vatan gazetesinden alınmıştır)
Bir akşam kadın, erkeğin sevinçle kabul edeceğinden emin “hadi evlenelim!” der. Erkek “ben evliliğe hazır değilim” der...
Evliliğe hazır olmayan adam dört yıldır evliden farksız bir hayat sürmektedir. Her akşam evine geliyordur, alışverişi yapıyordur, balkondaki çiçekleri suluyordur, televizyon karşısında beraber film seyrediyordur. Yeri geldiğinde sevgilisinin karnına sıcak su torbası koyuyordur ama sıra nikâha gelince “evliliğe hazır değildir”.
Kadın şoke olmuştur. Çatalı bıçağı elinden yavaşça masaya bırakır. Adamın hayatında değişecek bir tek şey var: Parmağında bir alyans!
Kadın “neden?” diye sorar, adam “öyle işte” der...
Kadın şunu düşünmeye başlar: Sevgili pozisyonunda yeterlidir ama karısı olmaya layık görülmüyordur. O pozisyon daha “üstte” bir kadın için rezerve edilmiştir.
Mutlulukları hızla bozulur. Kadın için başka hiçbir şeyin önemi kalmamıştır. Adamın, onunla evlenebilme ihtimali dışında hiçbir tarafı artık ona ilginç gelmiyordur. Daha önce her konuda tatlı tatlı konuşabilen çiftin sohbetleri artık evlilik dışında bir konu üzerinde olamıyordur. Evlilik adam için “yine mi bu konu?” iken kadın içinse dünyada başka hiçbir bir konu yoktur. Mönüdeki tek yemek artık budur.
Kadın hata yaptığını anlar ama artık geri dönüşü olmayan bir yola girmiştir. O pozisyonun kime rezerve edildiğini düşünmekten, neden kendisinin layık görülmediğine kafa yormaktan bitap düşer. İşine dikkatini vermez, fena halde çuvallamaya başlar.
Adam ise sevgisinin evlilikle “sınanmasından” rahatsızdır. Sevgilisine sadıktır, ona iyi davranıyordur, bu evlilik işi nereden çıktı?
Kadın her gün adamın eve bir yüzükle gelmesini beklemeye başlar. Gönül gözü o kadar kapanmıştır ki adamın her akşam getirdiği en güzelinden peyniri, organik domatesi, çok seviyor diye aldığı pirzolayı, çikolataları görmez de onun yerine torbaların içinde yüzük arar. Bulamayınca gözyaşlarına boğulur. Hiç bir hediye, uyduruk bir yüzükle rekabet edemez. Papatyalar teselli ikramiyesinden başka bir şey değildir.
Muhteşem cinsel hayatları bıçak gibi kesilir. Kadın, sevgilisinin çok sevdiği süsü püsü bırakır. Ne makyaj yapar ne tırnaklarına oje sürer. Alelade giyinmeye başlar. Yatakta sırtını dönüp uyur.
Akşamları mutlulukla döndükleri evleri azap yuvasına döner. Arkadaşları bir bir evlendikçe, kadının sinirleri daha da bozulur. Hepsinden önce bulmuştur ruh ikizini ama en geride o kalır.
Adam, durumun nasıl oldu da bu hale geldiğini katiyen anlamaz. Kendini spora verir. Kadın giderek hırçınlaşır, adam giderek suskunlaşır.
İlişkileri altı ay kadar daha devam eder. Kadın neden bu fikre takılıp kaldığını anlayamaz. Kurtulmak ister, başaramaz. Ne bir adım ileriye, ne bir adım geriye gidebilir. Her sabah umutla uyanır, istediği cümleyi duyamaz, kendini “zaten evlenmek isteyen kim?” fikrine alıştırır.
Sonra kadın kendine bir ev tutar. Bir daha kimseyle bu kadar iyi geçinemeyeceğini bile bile geri adım atmaz, atamaz, eşyalarını toplar. Adam, bir daha kimseye bu kadar âşık olmayacağını bile bile teklifini yapmaz, yapamaz, kadının usulca gitmesini izler...
Çok güzel bir ilişki biter...
Buradan çıkan sonuçlar
- Kadın ve erkek için evliliğin manası taban tabana zıt. Erkek beraber olmak için evlenir, kadın evlenebilmek için beraber olur.
- O nedenle bir erkek bir kadının “zaten beraberken” neden evlenmek istediğini bir türlü anlamaz. Kadın ise “zaten beraberken” erkeğin neden evlenmek istemediğini...
- Evlilik, düğün, gelinlik, zurna, davul, kokteyl, prolonj... Hepsi kadınların yarattığı ve önemsediği zırvalıklar. Dünyada düğün hayali kuran tek bir erkek yoktur! Düğün fotolarında yakışıklı görünsün diye kilo vermeye çalışan, dişlerini beyazlatan, korse giyen erkek de...
- Hiç bir erkek, Amerikan filmlerindeki gibi elinde bir yüzükle gelip, başını köpek yavrusu gibi yana eğip “benimle evlenir misin?” demez. Diyemez! Bu onların “yıkanmayı sevmeyen çocuk” doğalarına aykırı. Diyebilenler “iyi eğitilmiş” olanlar...
- Kadınlar, adamla kafalarında kurdukları projeye âşık oluyor. Adamlar kadının o anki haline. Kadınlar “bu adam niye değişmiyor?” diye kızar, adamlar “bu kadın niye değişti?” diye.
- Sevgiyi imtihan etmek ilişkinin katilidir. Güven tazeleme ihtiyacı kanser gibi yayılan bir şey. Papatyaların kıymetini bilmek lazım.
(Vatan gazetesinden alınmıştır)