Gazeteciler, yazarlar hiç insanın içini ısıtacak, insanı gülümsetecek, insana ‘’ Çok Şükür Allah’ım ‘’ dedirtecek şekilde yazmazlar mı? Yazamazlar mı? Bunları düşündüm. Tabi ki bunları düşünürken hakiki yazarlardan ve gazetecilerden bahsediyorum. İnsanlara zararlı malların reklamlarını yapan veya beceriksiz siyasetçileri öven yada bir ay bedava yemek yediği için bir lokantanın yada bir hafta bedava misafir edilme karşılığında bir otelin reklamını yapan gazetecilerden, yazarlardan bahsetmiyorum. Onlar benim için broşür dağıtıcısı, duvarlara ilan yapıştırıcı kişilerdir. Yani basın yayın duvarlarını, köşelerini, kalplerini, akıllarını, vicdanlarını kiraya veren veya satan kalem tüccarlarıdır onlar. Hakiki gazetecilerden veya yazarlardan yada sanatçılardan kara mizah yaparak yada Aziz Nesin gibi dram olaylarını komedi haline getirerek yazan, çizen ustalar da vardır. Yine de onlar acı acı gülümsetirler. Yani onların gülümsetmelerinde içimizi ferahlatacak bir şey yoktur, onlar gülümsettikçe içimiz yanar, burkulur, acır.
Ben aylardır belki de yılardır düşünüyorum. İnsanların içini ferahlatacak, insanların yüzlerini çiçek gibi açacak, insanlara ‘’ Oh be!’’ dedirtecek neler yazabilirim? Bunu birkaç yıldır düşünüyorum. Sinemalardaki komedi filmlerini düşünüyorum. Televizyonlardaki komedi dizilerini düşünüyorum. Komedi romanlarını düşünüyorum.
Sonra bir gerçeğin farkına vardım. İnsanlar gülmeye hazır değilse eğer, onları güldüremezsiniz. Ama eğer insanlar gülmeye hazır ise ’’ yeşil yeşil yapraklar ’’ diye bağırıp bir takla atsanız, hatta bunu sadece deseniz ve takla bile atmasanız insanlar gülerler.
1990 yıllarına kadar oldukça çok, 1990-2000 arası orta karar, 2000-2010 arası vasat seviyede insanları güldürmenin imkanları, çareleri vardı. 2010 yılından sonra bu çareler, bu imkanlar tükendi sanki. Çünkü siyasi, ekonomik, kültürel, sağlık, eğitim, iş hayatı, çocukluk hayatı, yetişkinlik hayatı, turizm, gıda, basın, yayın, medya, sanat, bilim ve diğer her sahada, her sektörde, dünya boğazına kadar batmış vaziyette dönüp durmaktadır. Zamane çocukları bile artık anlamlı, efkarlı, hüzünlü bakıyor. Çünkü global stresten onlarda nasiplerini elbette aldılar.
1990 yıllarından beri dünya altın çağına girecek, insanlar aydınlanacak diye binlerce kitap, on binlerce makale yazıldı. İnsanlığın alçalışının, dibe vuruşunun tamamlandığı, bundan sonra çıkışa, yükselmeye, tamamlanmaya, bütünleşmeye gidileceği anlatıldı hep. Ancak şimdi sadece kaos, sadece stres ve sadece öfke hakim yeryüzünde.
Israrla, inatla hala soruyorum kendime. İnsanları her şeye rağmen gülümsetecek, yüreklerine su serpecek, ruhlarına teselli olacak, kalplerini ferahlatacak neler yazabilirim diye.
Sonunda buldum. Hakikatte böyle bir dünya yok. Ama hep beraber böyle bir dünyanın hayalini kurabiliriz. Kim bilir belki Yaratan bu hayallerimizi dua, dilek kabul eder ve bu hayal ettiğimiz dünyayı ayaklarımızın altına serer.
Böyle yazılar, böyle makaleler, böyle şiirler, böyle kitaplar yazabilir miyim?
Bilmiyorum ama deneyeceğim ve beni okuyan kaç kişi varsa eğer, tüm okurlarımdan bu konuda biraz çimento, biraz su, biraz tuğla istiyorum. Madem hayali bir dünya inşa edeceğiz. Beni tek başıma inşaatın ortasında bırakamazsınız. Tek başıma çok zor.
Ama yanlışlık olmasın sakın. Ben süper güçlü emperyalist, komünist, kapitalist ülkelerin ve onlara maşa olan ülkelerin ve terör gruplarının öncülerinin kuracakları yeni dünya düzeninden bahsetmiyorum.