Yayıncıların Korktuğu Roman: Sofya'da Baklava Açmak

Sakıp Fırıncıoğlu sanki biraz önce öldürülecek olan tutuklu bir ajan değildi ve sanki vapurlarda mendil, tarak satan neşeli ve ikna edici bir seyyar satıcıydı. Tarazlı ajan Ayzere Hanım’a seslendi;

-Bayan siz hiç ajana benzemiyorsunuz! Daha çok börek açan, baklava açan bir kaynanaya benziyorsunuz! Hiç baklava açtınız mı?

Ayzere hanım masadan ayağa kalktı ve Sakıp Bey’e çok hırçın bir tavırla baktı ve sonra Kosto’ya seslendi

-Kosto buraya gel!

Kosto muhafızların yemek yediği kapıya yakın masadan hemen kalktı ve hızla Ayzere Hanım’ın yanına gitti.

-Efendim Todorka

Ayzere hanım Bulgaristan istihbaratında Todorka ismi ile biliniyordu.5 yıldır Sofya’da çalışıyordu. Bulgarca, Rusça, Türkçe, İngilizce, Fransızca, Arapça, Çince dillerini çok iyi biliyordu. Kazakça zaten ana diliydi.1.70 boylarında refleksleri çok kuvvetli bir kadındı. Judo, kung fu ve karate gibi uzak Asya sporlarında siyah kuşak sahibi bir kadındı ve keskin nişancı, iyi bir at binicisiydi. Tüm deniz ve hava araçlarını kullanabiliyordu. Bulgar makamlarının çok inandığı ve güvendiği bir ajandı. Kocası Bulgar Ajanları tarafından öldürülen bir askerdi. Bu yüzden Kazak makamlarına başvurmuş ve Bulgaristan ajanlarına zarar vermek için verilecek her göreve hazır olduğunu bildirmişti. Aslında Kazakistan’da bir lisede Spor öğretmeniydi ve ayrıca hafta sonları bir arkadaşı ile birlikte açtığı bir dershanede binicilik, atıcılık, uzak doğu sporları gibi dersler veriyordu, bazen polis okulunda ve askeri okullarda sözleşmeli savunma eğitmenliği yapıyordu. Çetin ceviz bir Kazak kadınıydı.6 yıl önce Bulgaristan’a Todorka ismi ile giriş yapmıştı. Bunun için kendisine çok özel bir aile biyografisi, öz geçmiş hazırlanmıştı. Düzmece hayat hikayesinin inandırıcılığı konusunda hiçbir zorluk yaşamamıştı. Kayıtlar, belgeler çok iyi hazırlanmıştı. Bir yıl kadar Sofya’da beş yıldızlı bir otelde resepsiyon memuru olarak çalışmış ve bu süre içinde Sofya polisinin ileri gelenleri ile ahbaplık geliştirmiş ve onların yardımı ile Bulgaristan istihbaratına girmeyi başarmış ve çok kısa sürede bu teşkilatta herkesin inandığı ve güvendiği bir Todorka olmuştu. 5 yıl içinde Bulgarlara şüphe uyandırmayacak şekilde çalışmış ancak Türkiye’ye, Kazakistan’a, Kıbrıs’a ve diğer Türk Devletleri’ne her türlü istihbarat hatta operasyon desteği sağlamıştı. Bir oğlu ve bir kızı vardı ama oğlu kocasının öldürüldüğü gün  attan düşerek ölmüştü, kızı ise kayıptı. Kaçırılmıştı. Muhtemelen kocasını öldüren Bulgar ajanları tarafından veya ikinci ihtimal organ mafyası tarafından kaçırılmıştı. Bulgaristan’da ısrarla görev istemesinin ve burada DS (Bulgaristan İstihbarat Teşkilatı)’in güvenilen bir ajanı olması için bu kadar çaba sarf etmesinin bir sebebi de buydu. Ayzere Hanım kendisine ‘’ Efendim Todorka!’’ diyen ve kendisinden emir, talimat bekleyen iri kıyım psikopat Kosto’ya döndü ve sol baldırına bağladığı kılıfının içinden Baretta marka silahını çıkardı hiçbir şey demeden Kosto’nun tam alnına ateş etti. Bütün salonda sanki zaman durdu ve salonda her kim varsa sanki hepsi buz kalıpları gibi birden dondu kaldı. Kosto yere düşmeden önce Kosto’nun belindeki Delacre marka Fransız yapımı tabancayı hızla çekip Sakıp Bey’e uzattı ve bağırdı

-Haydi Sakıp Hocam! Baklavayı birlikte açalım!

Baklava açmak Sakıp Bey ve Ayzere Hanım arasında özel bir ifadeydi. ‘’ Haydi kuşatmayı yaralım! Haydi buradan kaçalım!’’ anlamında bir sözdü ikisi arasında. Sakıp Bey Ayzere Hanımı, kayıp ve merhum çocuklarını, öldürülen eşini çok iyi tanıyordu. Ayzere hanım aslında Sakıp Bey’in Türkiye’den öğrencisiydi ve operasyon arkadaşıydı, silah arkadaşıydı. Kızı gibi, kardeşi gibi sevdiği çok özel bir dostuydu. Öldürülen kocası ile birlikte birçok askeri tatbikatta ve askeri operasyonda omuz omuza görev yapmışlar, birbirlerinin hayatlarını kurtarmışlardı. Tüm bu gelişmeler birkaç saniye içinde olmuştu. Ayzere hanım Kosto’yu özellikle öldürmüştü çünkü bu şatodaki, bu çiftlikteki en tehlikeli, boğa gibi güçlü, psikopat, iyi dövüşen, keskin nişancı ve acıması, merhameti olmayan saldırgan bir adamdı. Böylece hem en tehlikeli ve en riskli bir  düşman saf dışı edilmiş oluyordu, hem de çiftlikteki diğer adamları organize edecek lider yok edilmiş oluyordu ve tabi ki tüm Bulgarların morali de dibe vurmuş oluyordu. Sakıp Bey siyah papyonlu adamı, Ayzere hanım da daha kıdemli olduğunu bildiği generali boyunlarından yakalayıp, silahlarını da enselerine dayayıp rehin aldılar. On saniye içinde olmuştu tüm bunlar, belki de sekiz veya dokuz. Çünkü Ayzere hanım yada Todorka ve Sakıp Hoca gerçekten çok hızlıydılar. Sanki şimşek gibi çakmışlar ve yıldırım gibi çarpmışlardı. Bu çiftlikteki ve bu villadaki en tehlikeli adam Kosto öldürüldükten sonra gerisi kolay diye düşünüyordu Ayzere hanım. Sakıp Bey ise çok sevdiği Ayzere’nin bir tırnağına bile zarar gelmeden bu kaostan nasıl kurtulması gerektiğini kafasındaki seri düşüncelerle planlıyordu. Sakıp Bey salona bağırdı

-Şimdi Todorka dediğiniz bu kadının ve benim enselerine namlu dayadığımız bu iki tane önemli Bulgarın enselerine birer kurşun basmamızı istemiyorsanız dediğimi yapacaksınız! Kurşun enselerinden girer, gırtlaklarından çıkar ve Bulgar hükümeti de hepinizin analarını ağlatır ona göre kahramanlık yapmaya kalkmayın sakın!

Hızlı adımlarla yemek salonundan ellerindeki rehinelerle birlikte salon kapısına ulaştılar.

Ayzere hanım yada Todorka kapıdan çıkmadan önce salona bağırdı!

-Kosto’yu nasıl vurduğumu gördünüz! Öldürmek benim işim! Sakın aptallık etmeyin! Yaşamak istiyor musunuz?

Salonun önünde iki tane 2015 yapımı Mercedes Benz marka otomobil ve iki tane 2015 yapımı Jeep Renegade duruyordu ve özel şoförleri ile muhafızları araçların önünde silahlarını onlara doğrultmuşlardı. Biraz önce gevezelik ediyorlardı ve silah sesinden hemen sonra bellerindeki silahlarını çekmişler ve salona girmek istemişlerdi ama salondan Sakıp Bey ve Ayzere hanım daha önce çıkmışlardı. Ellerindeki silahlarla Sakıp Bey ve Ayzere hanım dört arabanın korumalarını ve şoförlerini çok seri ve hızlı atışlarla boğazlarından vurdular. Türk ajanları çelik yelek giyebilecekleri ihtimallerini iyi bildiklerinden hasımlarının alınlarına, boğazlarına, enselerine nişan almayı tercih ediyorlardı. Nişancılık, atıcılık kurslarında böyle öğrenmişlerdi. Her hasım için tek atış ve tam isabet şansı veriyorlardı kendilerine. Bu isabet de düşmanın alnı, boğazı veya ensesi ya da sol veya sağ gözü oluyordu. İstisnai durumlarda, sadece yaralamak istedikleri, daha sonra sorgulamak istedikleri hasımlarının kasık, bacak bölgelerine ateş ediyorlardı.

Jeepin birisine rehinelerle birlikte hızla bindiler. Çok süratli hareket ediyorlardı. Direksiyona Ayzere hanım geçti. Sakıp Bey rehinelerle birlikte arka tarafa geçti ve araca binmeden önce biraz önce öldürdükleri muhafızlardan birisinin M60 makineli tüfeğini de mermileri ile birlikte yanına aldı. ABD’nin ürettiği ve Vietnam savaşında kullandığı canavar bir silahtı.10.5 kg. ağırlığında, dakikada 600 mermi atan,1100 metre etkili menzili olan,3725 metre menzile kadar atılabilen bir tüfekti. Ayzere hanım arabayı hızla sürmeye başladı ve  Sakıp Bey’e

-Hocam elinizdeki M60 oyuncağının yedek mermi ve şarjör, fişeklik kutusu tam ayağınızın dibinde olması lazım ve bagajda da ayrıca üç sandık daha olması lazım. Bu müessesenin lojistik ve ordonat uygulamaları böyle

Rehin aldıkları general Bulgarca bağırdı

-Todorka! İdam edileceksin! Vatanına, ülkene, devletine ihanet ediyorsun! Bu düşmanla neden işbirliği yapıyorsun! Seni kimler ve nasıl, niçin satın aldı! Bütün Bulgar ordusu, Bulgar polisi ve Bulgar ajanları peşinizde! Bunu bilmeyecek kadar sersem olamazsın Todorka!

Ayzere gülümsedi

-Uslu uslu otur bakayım şirin asker! Elimde sadece seninle ilgili 13 tane CD var. Sen de az değilmişsin lan! O kasetler ne öyle? Kimin karısı, kızı ile ne zaman ne yaptın! İsviçre banka kasalarında sakladığım tüm Bulgar ordusunun, Bulgar polisinin, Bulgar polisinin ipliğini pazara çıkartacak kasetler, belgeler var. Sahi ipliği pazara çıkartmak ne demek? Biliyor musun?

Ayzere hanım bir kahkaha attı ve kendi sorusunu kendi cevapladı

-Bilmezsin tabi! Türkçe çok ince bir dildir! Sana öyle sözler söylerler ki iltifat ettiklerini sanırsın ama aslında seni aşağılıyorlardır veya adam sana hakaret etti sanırsın ve onu gebertirsin aslında sana çok samimi bir iltifatta bulunmuştur! Seni öldürmeyeceğim çünkü kayıp kızımı bulmam için bana lazımsın ama kafamı çok şişirirsen bacaklarının arasındaki o çok güvendiğin buruşuk plastik çıkıntıyı keserim!

Sakıp Bey gülümsedi

-Ayzere ! Sen eskiden bu kadar edepsiz değildin kız!

Ayzere kızardı!

-Özür dilerim hocam! Etkili olmaya, ikna etmeye çalışıyorum!

Sakıp Bey bir kahkaha attı

-Ben okulda, kurslarda sana boş yere Erkek Fatma dememişim!

Çiftliğin giriş kapısından çıktıkları anda kapıdaki nöbetçi dört muhafızı daha öldürdüler. Çiftlikten çıkmayı başarmışlardı. Baklavayı güzel açmışlardı ama fıstığını, cevizini nasıl yerleştireceklerdi? Tepsiye nasıl dizeceklerdi? Fırında nasıl pişireceklerdi! Şerbetini nasıl dökeceklerdi? Sakıp Bey böyle düşünürken Ayzere hanımın cep telefonu çaldı.

(Devam edeceğiz)