Yaşasın kartopu oynama özgürlüğü

Belçika krallığında bir süredir tahtta kış oturuyor. Kış, yetişkinler için birçok problem yaratıyor. Yollardaki kayganlık nedeniyle evine hapis olan insanlar e-dünya’da yaşamaya başladı. Çok gerekli olmadıkça evden çalışmayı yeğliyorlar. Başka kentlerdeki etkinlikler ilk vazgeçilenlerden. Trafik kazalarındaki artış dikkat çekiyor. Yolda kalan, sabah kalktığında çalışmayan otomobillere ilgili kurumlar yetişemez oldu. Soğuk ve kuru havalar kirliliğin yoğunlaşmasına yol açıyor. Bu nedenle perşembe ve cuma günleri trafikte hız sınırlamasına gidildi. Belçika’yı kaplayan beyaz örtü en çok çocukları sevindiriyor. Kartopu oynamak, kardan adam yapmak ve kızakla kaymaktan keyif almayan çocuk yok gibi. Ancak miniklerin neşesi her zaman olduğu gibi yetişkinleri rahatsız ediyor. Karın yağdığı ilk günlerde hazırlıksız yakalanan bazı okul yöneticileri birkaç gün sonra “minikler için tehlikeli olduğu” gerekçesiyle okul bahçesinde kartopu oynamayı yasakladılar. En ilginç müdahale ise Anvers’te gerçekleşti. Pazartesi günü Türklerin yoğun yaşadığı Berchem semtinde bir alanda kartopu oynayan 7 çocuk/gençten biri yoldan geçen otomobile kartopu attı. Kartopu otomobilin arka tekerine isabet etti. Çocuklar baltayı taşa vurmuşlardı. Otomobil işe gitmekte olan bir polisin çıktı. Durumu “trafik için bir tehlike” olarak değerlendiren polis otomobilden çıkıp, çocukların kimliklerini kontrol edip, tutanak tuttu. Polis memuru çocuklara “ceza almamanız için elimden geleni yapacağım” dedi. Çocuklara para cezası verilmeyecek ancak polisin ilgili bölümü çocukların evlerini ziyaret edecek ve kendileri ile konuşacak. Çocuklar bunun biraz fazla olduğu düşüncesinde. Hatta aralarından biri “Bugünlerde keyif almak yasak” diye açıkladı durumu.

Anvers polisi “İlgili polis memurunun durumu tehlikeli olarak değerlendirdiğini ve çocukların işin içinden ceza almadan çıktıkları için mutlu olmaları gerektiğini” söyledi.

Kartopu fırlatılan otomobil eğer resmi bir polis otosu olsaydı neler olurdu! Düşünmek bile istemiyorum. E-dünya bazen işe de yarıyor. Polisin tavrına tepki yağdı. Facebook’ta polisin müdahalesini protesto etmek için hemen kent parkında cumartesi günü 17.30’da çok büyük bir kartopu savaşı yapılması için çağrı yapıldı. Anvers Belediyesi’nde muhalefette bulunan Yeşiller Partisi Groen, skandal olarak değerlendirdiği polisin sert müdahalesini kınayarak Flaman Eğitim ve Gençlik Bakanı Pascal Smet’ten “çocukların oynama hakkının korunmasını” istedi. Belediyenin ilgili yöneticisi konuyla ilgili açıklama yapmazken Anvers’in çiçeği burnunda Flaman milliyetçisi belediye başkanı Bart De Wever “Ayrıntıları bilmediğini ancak polis memurunun gerekeni yaptığını düşündüğünü” söyledi. Gençlik Bakanı Smet “kartopu oynanabilmeli” diyerek “tehlikeli hale gelmesi durumunda polis çocukları uyarmalı, hâlâ devam ederlerse anne-babalarına haber vermeli. Ancak ertesi gün de durumun devam etmesi halinde polis işlem yapabilir” dedi. Tam bu arada daha önce Lokeren’de yaşanan benzeri bir olayda kartopu oynayan iki “elebaşı” hakkında işlem yapıldığı ve davranışlarını ıslahı için karar verildiği ortaya çıktı. Belçika’da kartopu “oyunu” yasağı konuşuladursun, “oyun içinde oyunların oynandığı” benim ülkemde karlı bir kış gününde işlenen Uğur Mumcu cinayeti 20 yıldır aydınlanmadığı gibi ülke de karanlığa doğru son sürat ilerliyor. Uğur Ağabey’e yazdığım kısa bir mektubu sizinle de paylaşmak istiyorum:

“Uğur Ağabey,

20 yıldır her 24 Ocak’ta ‘Seni unutmadık, unutmadık’ diye diye ne kadar gazetecilik ilkesi varsa hepsini unutturdular. Halkımızın ‘bilinç komasına’ sokulmasında alet ettiler hepimizi. Yazamadık, yazdırmadılar... Kaybetmekten korktuğumuz için ‘kazanamadık’. Büyük ideallerimizi, ilkelerimizi, yüce erdemlerimizi terk ettik. Yaşamı değiştirmekten, soru sormaktan, merak etmekten vazgeçtik. Doğru olduğuna inandığımızı savunma cesaretini yitirdik. İnanacak bir doğrunun olması, ilkelerimizi savunma zorunluluğu olasılığından bile rahatsız olur hale geldik. Araştırmacı gazeteciliği patrona ihale ve yeni iş olanakları araştırmak olarak yorumladık. Arkadaşlarımız susturulurken görmezden gelmeyi yeğledik. Sıra bize geldiğinde bizi savunacak kimsenin kalmayacağını akıl edemedik. Daha umudumuzu yitirdiğimiz anda yitip gittik de bunu çok sonradan fark ettik.”