KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı’nın Salı akşamı TRT HABER’de ve yerel televizyonlarda canlı olarak yayınlanan “Anadolu Soruyor” programında müzakereler ile ilgili yaptığı açıklamalar bana göre “Çok düşündürücü” ve kabul edilemezdir.
Sayın Akıncı söz konmuşu canlı yayında hiç durmadan müzakereler sonrasını hep 1960 koşulları ve 1960 Cumhuriyeti’nde Kıbrıslı Türklerin Anayasal hakları ile karşılaştırdı ve bir çözüme varılırsa nasıl bu koşullardan daha ileriye gideceğimizden bahsetti.
Sayın Akıncı’ya göre bir çözüme varılırsa;
Türkler Cumhurbaşkanı Muavini değil, dönüşümlü Cumhurbaşkanlığından dolayı her iki dönemden sonra Cumhurbaşkanı olacakmış.
Kıbrıslı Türklerin kendi polisi, mahkemesi, meclisi olacakmış.
Dört Özgürlük’ten dolayı Yunanlılar ve Rumlar Kıbrıs Türk Devletine rahatlıkla girip çıkacak, yerleşecek, iş kuracak ve mülk edinecek ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, öğrenciler de dahil olmak üzere sadece Şengen vizesi ile adaya gelebileceklermiş.
Müşterek orduda Kıbrıslı Türkler de yer alacakmış.
Rumların nüfusu 805 bin, Kıbrıslı Türklerin 220 bin olacakmış.
Toprak tavizinin altını Denktaş imzalamış, Meclis kabul etmiş bu nedenle de KKTC topraklarının yüzde 29.2 olacağı bir harita sunulmuş.
Kıbrıs Türk Devleti, Türkiye dahil tüm devletlerle kültürel, sportif ve benzeri alanlarda anlaşma yapabilecekmiş.
Kıbrıs Türk Devleti, Kıbrıs Federal Devleti çatısı altında dünya ile kucaklaşacakmış.
Türkiye’nin Garantörlüğü, Garantiler ve Türk ordusunun adadaki varlığı günümüz koşullarına göre gözden geçirilip yeni bir uyarlama yapılacakmış.
Ve bunların tümü de 1960 koşullarından ve Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti ortaklık koşullarından daha iyiymiş.
Yapılacak seçimlerde çapraz oy kullanılacağı, icracı Bakanlıkların Rumların elinde olacağı, Kıbrıslı Türklerin 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinde olduğu gibi belirleyici oy hakkının olmayacağına pek değinmedi. Belki de işine gelmediği için.
Bu sözler Kıbrıs tarihini, Kıbrıslı Türklerin yaşadıklarını, Rumların niyetini bilmeyenlere çok güzel gelebilir ancak ben artık tekrardan 1960 koşullarına dönülmesinin doğru olmadığı görüşünde ve inancındayım.
2017 yılında elimizdeki olanaklara bakıyorum, bir de yukarıdakilere. Kazanım var mı, yok mu, herkes kendi karar versin.
KKTC tanınsa da tanınmasa da, 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunanistan’ın Makarios hükümetini devirmek için gerçekleştirdiği darbenin sonucunda gerçekleştirilen Barış Harekatı sonrasında, Güney Kıbrıs’ta yaşayan Kıbrıslı Türklerin can güvenliği nedeni ile Kıbrıs adasının Kuzey bölgesine göç edip oradaki soydaşları ile birlikte kurdukları egemen, özgür bir devlettir.
Bu devletin yönetimi tamamen Kıbrıslı Türklere aittir.
Bu devletteki Hükümet, icra, yargı, yasama, tüm yerel kuruluşlar, polis gücü ve ordu, KKTC vatandaşlarından oluşmaktadır.
Rum ve Yunanlılar dahil olmak üzere tüm yabancıların KKTC hudutlarından içeri girişleri, dolaşımları, yerleşmeleri, iş kurmaları ve mülk satın almaları denetime ve KKTC’nin iznine tabidir.
KKTC gerek gördüğü tüm ülkelerle olanaklar dahilinde, kısıtlamasız her tür anlaşmayı yapmak serbestisine sahiptir.
Toprak büyüklüğü yüzde 36.5 olup, Birinci Doruk Anlaşması Madde 3’e uygun olarak kendi ekonomik, sanayi ve ticari varoluşuna ancak yetebilmektedir.
Şimdi kıymetli okuyucularım bana söylesin veya içlerinden geçirsin.
1960 koşullarına dönmek mi daha iyi olacak geleceğimiz için, yoksa mevcut KKTC devletini anavatanımız Türkiye ile el ele, gönül gönüle daha da ileriye götürmek mi?
Ve son soru; Azınlık olacağımız ortaklık, bir cumhuriyetten daha iyi olabilir mi?