Yargıya mahalle baskısı

'Yargı üzerinde mahalle baskısı oluştu. Günlerdir siyasetçi, gazeteci ve bürokratlar hakimlerin kanaatlerini etkilemek için uğraşıyor. Bir bombardıman var.' Bu sözler AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in. Ve bir rahatsızlığın ifadesi. 'Hakim ve savcıları rahat bırakın' demeye getiriyor.

 

Hüseyin Çelik sıradan bir isim değil, AK Parti'nin sözcüsü... Partinin politikaları, olaylara bakışı onun ağzından kamuoyuna duyuruluyor. Herhalde 'AK Parti nerede duruyor?' sorusuna en doğru cevabı verecek isimlerden biri odur.

 

Tartışmanın nereden çıktığını biliyorsunuz... 3. Yargı Paketi'nin yürürlüğe girmesinden sonra tutuklu yargılananlar özellikle de Ergenekon ve Balyoz davasının sanıkları 'tahliye' talebinde bulundu. Adlî kontrolün sınırı kalkınca her tutuklu için hak doğdu. Bu kapsama giren 36 bin kişi. Ancak bazı çevrelerin ilgisine mazhar olanların sayısı tutuklu milletvekilleri ve İlker Başbuğ başta olmak üzere 8-10 kişiyi geçmez.

 

Meclis Başkanı Cemil Çiçek ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın sıcağı sıcağına 'Biz kanunu değiştirdik, sıra hakimlerde...' anlamına gelen açıklaması tahliye umutlarını iyice yeşertti. Meclis Başkanı'nın özel durumu var. Söyledikleri bir partiyi bağlamaz. Bozdağ'ın açıklamaları kişisel de olsa partiyi bağlar. Gerçi daha sonra biraz revize etti ama kafa karıştırmaya da yetti.

 

Bozdağ'ın sözleri gerek kamuoyunda gerekse parti tabanında 'Tutuklu milletvekilleriyle ilgili yasal düzenlemeye iki ay önce 'hayır' diyen AK Parti'de bir politika değişikliği mi söz konusu?' sorusunu doğurdu. Zaten süreç hassas... Özel Yetkili Mahkemeler kaldırıldı, yargı sisteminde köklü değişiklik yaşandı. AK Parti'nin darbecilerle, çetelerle mücadelesi konusunda soru işaretleri oluştu. Normal zamanlarda insanî nedenlere bağlanacak açıklamalara hassas süreçlerde çok daha farklı anlamlar yüklenir.

 

Dün Hüseyin Çelik'le konuştum. Söyledikleri çok netti: 'Tutuklu milletvekilleriyle ilgili AK Parti'nin ilk günkü duruşu ne ise bugün de aynıdır. Hiçbir değişiklik yok' dedi. İlk günkü duruşu da anlattı: 'Milletvekilliği cezaevinden adam çıkarma yolu değildir. Cezaevinden Meclis'e tünel kazma enstrümanı hiç değildir. Milletvekilliği buna alet edilmemelidir. O isimler sıkıntı biline biline listeye kondu. Diğerlerinin günahı ne?..'

 

Çiçek ve Bozdağ'ın söylediği gibi 3. Yargı Paketi tahliyelere kapı aralıyor mu? Bu yönde yorum ve değerlendirmeler çok arttı. 'Hayır' dedi Çelik ve şunları söyledi: 'Ne tutuklu milletvekilleri ne de diğer sanıklar için özel bir düzenleme yok. Adlî kontrolle ilgili genel hüküm var. Takdir mahkemenin. Önemli olan hakimin kanaati. Yasalarda iki ay öncesine göre değişen hiçbir şey yok. Adlî kontrol düzenlemesini tutuklu milletvekillerine özgü yorumlamak kesinlikle doğru değil. Tutukluluğun devamı veya tahliye yargının bileceği iş... Bizim dışımızda.'

 

Ya siyasilerin konuşmaları? Çelik 'Siyasiler kanun çıkarır, gerekçesini yazar, yol gösterir. Bunun ötesinde yargıya talimat, yönlendirme veya etkileme anlamına gelecek açıklamalar iktidardan olsa, muhalefetten de olsa doğru değil.' dedi.

 

Ben Çelik'in sözlerini 'parti politikası' olarak okuyorum. Bu kadar hassas bir konuda parti liderliğiyle temasa geçmeden konuşmaz. Dün olduğu gibi bugün de parti içinde farklı düşünenler var kuşkusuz. Tutuklu milletvekilleri konusunda AK Parti'de radikal bir politika değişikliği yok. Durduğu yer aynı. Çiçek ve Bozdağ'ın sözleri Silivri'yi fazla heyecanlandırmasın...

 

Özetlemek gerekirse AK Parti bu konuda kendisini taraf olarak görmüyor. Olaya 'partilerin kendi sorunu' ve 'olağan bir yargı konusu' olarak bakıyor. 3. Yargı Paketi'ndeki değişikliklerin tahliye gerekçesi olamayacağını düşünüyor. Yargıya yapılan baskıdan da rahatsız.

(Zaman gazetesinden alınmıştır)