Yargıda operasyon sancısı

Ben 28 Şubatlı günlerde, Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nde yargılandım.

"Özgürlükler için el ele" eylemi çerçevesinde, Abdurrahman Dilipak, başörtülü öğrenciler, Ömer Karaoğlu ve arkadaşları ile Anadolu'da bir dizi toplantı yaptık.

Malatya'daki toplantıda yaptığım konuşmada "Ankara'yı özgürlükler açısından yeniden inşa etmek lazım" gibi bir ifade kullandım. Konuşma metnini çözen görevli, bu ifadeyi "Ankara'yı özgürlükler açısından yeniden imha etmek lazım" şeklinde yazmış.

Dava 312'den yani "halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek"ten açıldı.

Mahkemedeki savunmamda böyle söylemediğimi ifade ettim ve sözlerimin doğru şeklini aktardım, kasetin yeniden çözülmesini istedim.

Mahkeme kararında "Sanık her ne kadar imha edin demedim, inşa edin dedim diyorsa da inşa da imhadan sonra gelir" diyerek, beni mahkûm etti. Karar Yargıtay'da bozuldu ama DGM'nin ilk kararı böyleydi.

Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk bir ara "O dönemde 312'nin maksadını aşan şekilde kullanıldığını" söyledi.

Türkiye için kanunların böyle maksadını aşan şekilde kullanılması, maalesef istisnai bir uygulama değildir. Konjonktür adaleti etkiler. Aynı yasalar, aynı kurumlar, uygulayıcıların elinde zaman zaman ideolojik biçme aracı haline dönüşür.

AK Parti, bunun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı hatta Anayasa Mahkemesi seviyesinde bile yaşanabileceğini etinde kemiğinde hissetmiş olan bir partidir.

Ne de olsa adalet tarihimizde "Yargılayın ve asın" şeklinde işleyen bir İstiklal Mahkemesi uygulaması da vardır.

28 Şubat hukuku

Bunu neden anlattım?

Şu soruyu sormak için:

Acaba şu anda Türkiye'de mesela bir 28 Şubat benzeri MGK-Hükümet karışımı bir yönetim olsa, onun elinde de Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM) ve CMK 250 olsa, nasıl bir durum ortaya çıkardı?

DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel'in, Merve Kavakçı'nın kapısına dayandığı günleri hatırlayalım.

Yeni Şafak'ın, Akit'in baskına uğradığı günleri... Fethullah Hocaefendi hakkında, örgüt lideri suçlaması ile dava açıldığı, gazetelerin, televizyonların, okulların, dershanelerin örgüt uzantısı muamelesi gördüğü günleri...

Öyle zamanlar yargının özel misyon üstlendiği, emniyetin ona göre konum aldığı, askerin işi kurguladığı zamanlardır ve Türkiye bunun yabancısı değildir.

Hassas denge

Güncel konu. ÖYM'lerin yetki alanının yeniden düzenlenmesi... CMK 250'de bazı düzenlemeler yapılması ve bunun doğuracağı sonuçlara yönelik kaygılar...

Özel yetkili mahkemelerin, ihtisas gerektiren ve örgütlü suçlar için gerekliliği tartışma götürmüyor.

Türkiye'de, darbe girişimleri ve terör dahil, örgütlü suçların bulunduğu, uyuşturucu kaçakçılığı ve çıkar amaçlı terör örgütlerinin varlığı da sır değil.

AK Parti'nin nispeten daha uygun bir hayat alanı edinmesinde, ÖYM'lerin yürüttüğü darbe soruşturmalarının etkisi de göz ardı edilemez.

Dolayısıyla, ÖYM'lerde ve CMK 250'de yapılacak bir değişikliğin, Türkiye'nin demokratikleşme, normalleşme sürecinde önemli bir merhale olan davalarda nasıl bir sonuç doğuracağına dair soruları, kaygıları ciddiye almak gerekiyor.
...
Ama bu süreçte "hukuk ihlali" bulunup bulunmadığına dair iddiaları da göz ardı etmek olmaz. Bu hukuk ihlallerinin, benim davamda olduğu gibi, yargı sürecinin ileri safhalarında düzelebileceği ümidi her zaman söz konusu olabilir.

Ancak yaşanan süreçte bariz ihlaller söz konusu ise onların bir an önce giderilmesi de vicdan gereğidir.

Diyelim bir gün bile fazla tutuklu kalmak hukuksuzluk ise bunu böyle zamanlarda normal, olağan görmemek de bir insani duyarlılıktır.

Bu noktada, AK Parti'nin, bir yandan demokratikleşme sürecini önemsemesi, burada ÖYM'lerin misyonunu göz ardı etmemesi, diğer yandan olağanüstü hukuk uygulamalarına cevaz vermemek gibi bir dengeyi gerçekleştirmesi bekleniyor.

(Bugün gazetesinden alınmıştır)