Değerli okurlar, birkaç gündür yargıda önemli gelişmelere tanık oluyorsunuz. Paralel suç örgütünün örgüt lideri talimatı ile neler yapabileceğinin de açık bir kanıtı bu gelişmeler.
İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi "paralel yapı" soruşturmaları kapsamında tutuklu bulunan kişilerin tahliyesine karar verdi. Üstelik İstanbul 29. ve 32. Asliye ceza mahkemelerinin, hâkimin reddi ve tahliye talepleri üzerine, soruşturma dosyalarını temin etmeden, şüpheliler hakkındaki isnat ve delilleri incelemeden, talep dilekçeleri üzerine işlem yaparak. Çok düşündürücü değil mi?
Varsa her hangi bir mahkemede davanız ve tutuklu iseniz, tahliye olmanın kolay yolu var. Hemen reddi hâkim talebinde bulunun, sonra da tanıdık bir Hâkim ayarlayın, daha sonra ona verin tahliye dilekçesini, o da yetkisi olmamasına rağmen, dosyaya bile bakma gereği duymadan sizi tahliye etsin. Oh ne ala adalet!
Her şerde bir hayır vardır sözü ne kadar da cuk diye oturuyor. Çünkü adalete neşter atma zamanı geldiğinin açık bir göstergesidir bu durum.
10 Sulh Ceza Hâkimliğinin yetkisindeki dosya için günlerce gazetelerde böyle bir tehlikenin gelebileceği yazılmasına rağmen, bu cesaretin gösterileceği tahmin edilemediğindendir ki bunun önüne geçilemedi. Ancak işin ciddiyeti yetkisiz mahkemenin bu cesareti göstererek “Yaparım olur” mantığı ile verdiği karar sonrası anlaşıldı.
Adalet Bakanı ve HSYK Başkanı Kenan İpek duruma el koyarak, adaletin içinde adaletsizliğin önüne geçti. Hemen müfettiş görevlendirdi, peşinden de HSYK’yı topladı. Gereği elbette yapılıyor. Bekleyip göreceğiz…
Başbakan Ahmet Davutoğlu da bu olayın talimatının örgüt lideri tarafından verildiğini, bunun kanıtı olan görüntünün ellerinde olduğunu belirtti. İnanın içim rahatladı. Demek ki istihbaratımız, illegal oluşumların her hareketini kayda alabilecek güce erişti. Burada Hakan Fidan’ı tebrik etmemek mümkün mü? Neden siyaset kararından sonra geri döndüğü daha iyi anlaşılıyor şimdi.
Adalet Bakanı Kenan İpek, "Hiçbir kimse veya organın, kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağı anayasamızın 6'ncı maddesinin amir hükmüdür. Anayasanın bu açık hükmünü, görev ve yetkiye ilişkin usul hükümlerini hiçe saymayı yargısal faaliyet olarak nitelendirmek, yargı görevi yapanların suç işleme imtiyazının kabulü anlamına gelir. Hukuka aykırı karar ve işlem yapanların, bu fiil ve eylemlerinin hukuki bir sonucu bulunduğu kuşkusuzdur. Görevsiz ve yetkisiz mahkemeler eliyle ülkemizde bir hukuk kaosu yaratma girişimi olan bu son gelişme, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargıdaki paralel yapılanmayla ilgili alınan inceleme kararının isabetini göstermektedir. Millet adına kullanılan yargı yetkisi, hukukun, öznel yorumlarla hiçbir grubun zimmetine geçirilmesi anlamına gelmemelidir. Ülkemizdeki hukuk güvenliğini bozacak şekilde, örgütlü ve sistemli biçimde yargı yetkisinin yasa dışı çıkar ve amaçlar doğrultusunda kullanılması, hukuk çerçevesinde hak ettiği karşılığı mutlaka bulacaktır. Kamu düzeni, hukuk güvenliği ve toplumsal huzuru bozmaya yönelen her türlü girişim, başarısızlıkla sonuçlanacaktır” şeklinde açıklama yaptı. Bunun altına imza atıyorum.
Hani şimdi Paralel medya “Basın Özgürlüğü” yok yaygarası ile akıl oyunları ve her türlü özgürlük içinde insanın içini karartacak haberleri yapıyor ya… Kendi işlerine geldiğinde; Türkiye’deki önemli kalemlere karşı yargı ve emniyetteki bağlantıları kullanılarak, üstelik Silivri Cezaevinde bulunan bir polis şefinin karakola verdiği dilekçe ile ‘Paralel Çete’ haberleri yapan 38 gazeteciye “Örgüt adına suç işleme” ve Gizliliği ihlal” iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuş ve kendi uzantıları ile de bu kişilere yakalama kararlarına alkış tutmuşlardı. Dahası yüzlerce gazeteciye de dava açtıklarını artık hepimiz biliyoruz.
Adaletteki paralel uzantıları eli ile gazetecilerin evlerinin basılması, bilgisayarlarına ve dokümanlarına el konulması da istenmişti. Evi basılacak gazete ve gazetecilerin listesi de yazıya eklenmişti. Sabah, Takvim, Yeni Şafak, Star, Milat, Yeni Akit, Türkiye ve Akşam Gazetelerinde çalışan bu gazeteciler paralel uzantıların hukuk ayağı ile gözaltına alınma tehlikesi ile 24 saat uyumadan günü geçirmişlerdi. Yine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın olaya el koyması ile bu kaotik ortamın da önüne geçilmişti.
Kim olursa olsun, devletine başkaldıran, milletine başkaldırır. Millet adına yargıda karar yetkisine sahip değerli insanların bu oyunların oyuncağı olmaları milleti üzer.
Yargı artık yeni bir reforma ihtiyaç duymaktadır. İş davalarının bile neredeyse 10 yıl sürdüğü bir ülke olmaz. Bugünkü yargının altında değil adalet beklemek, adalet beklerken ölüme terkedilmekten başka bir şey değildir. Paralel Örgüt yargıyı ele geçirme adına, milleti adalete muhtaç bıraktığı bugün açıkça ortaya çıkmıştır.
Yargıtay’ın işe iade kararı verdiği bir işçi, işe başlamadığı için Yargıtay kararı ile alması gereken 4 aylık ücretinin dahi ödemesi işverenin keyfine kalmışsa durum gerçekten vahim. İşveren Yargıtay kararına rağmen İcra dairesindeki takip dosyasına “Borcum yoktur” diyerek borcunu ödemekten imtina etme lüksüne sahip bir ülkede yargının ezilenin değil, paralelin çabaları ile güçlüden yana düzen ve düzenleme olduğunu gösterir.
Adalet bugün hantal, adalet bugün yorgundur. Bir davada karar vermek için 10 yıl bekliyorsa adalet bitmiştir. Bu düzen mutlaka değişmelidir.
Cumhuriyet döneminden bu yana kaotik ortamlar her daim zemin bulmuştur ülkemizde. Bu zeminin bulunmasındaki esas faktör anayasaldır. Artık Türkiye, yeni bir anayasa ile Başkanlık sistemini kendi örf ve adetlerine uygun yapabilmelidir. Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan’ın Ak Parti’yi kurduğundan beri yürüttüğü mücadelenin ruhu budur. Bu ruh 7 Haziran seçimlerinde inşallah beden bulacaktır.