Yapmamak - Yapamamak...

Sevgili,

Son zamanlarda gazete sayfalarını korkarak çevirir oldum.

Okuduğum, sevdiğim, üstelik bilgi ve haber alıp ufuk edindiğim, gittikçe azalan sayıda köşeden biri daha kapanacak mı korkusu sardı içimi.

İflah olmaz bir kötümser olarak kabul ediliyorum, ama galiba onulmaz bir iyimserim.

Çünkü bu ortam değişmeden, o köşelerin hepsinin teker teker silinmesini doğal kabul etmem gerekirken ben onları bir gün daha görünce aptalca bir umuda kapılıyorum.

Televizyonun ender aydınlık programlarından Medya Mahalleside erken tatilegirdi.

Bu ülkede yaşadığımız daha önceki deneylerimizden biliyoruz erken tatilin, yalnızca erken tatil olmadığını. Ayşenur Arslanı telefonla aradığımda, ne programın bir daha başlayıp başlamayacağını sordum, ne bir şey. Daha doğrusu kem küm ettim, bilmiyorum tam olarak ne dedim?

Ayşenur Arslanın kendisi de bu programın, bir gün erken tatile gireceğini sanıyorum hissediyordu, ben bile hissettiğime göre...

Şimdi burada, hemen bir soru takılıyor akla:

- Peki mademki, biliyordu, programı bitirebileceklerini neden önlemek için bir şey yapmıyordu?

***

Kimi zaman soruyu soruyla karşılamak en etkili yanıt oluyor. Öyleyse soralım:

- Yani ne yapsaydı Ayşenur Arslan?

- Korkusuzluktan, yüreklilikten, kahramanlıktan mı vazgeçseydi?

Kendisi İzmirde Hasan Tahsin Ödülünü alırken bu sorunun yanıtını vermiş:

- Ben sadece gazetecilik yapıyorum.

Söylediklerini doğru kabul edince, konunun kahramanlıkla ilgisi olmadığı görülüyor.

Ne yapmalı sorusunun da yanıtı böylece belirleniyor:

- O zaman sadece gazetecilik yapmaktan vazgeçseydi.

- İyi de bu durumda kendiliğinden bir çelişki doğmuyor mu?

Ayşenur Arslan sadece gazeteciliğini sürdürebilmek için yağcılığa başlasaydı, yine aynı sonuç hâsıl olup gazetecilik yapmaktan vazgeçmiş olmayacak mıydı?

Sanırım kendisi de öyle düşünmüş olmalı.

Yani burada Ayşenur Arslanın bir seçim hakkı yok. O yağcılıkla gazeteciliğin aynı anda yapılamayacağına inananlardan olduğuna göre, zaten seçim hakkı yoktu.

Yani, bu durumda yağcılık yapmadı, denemez, yağcılık yapamadı denebilir.

***

Bu soru benim aklımı yıllardır kurcalar durur.

Örneğin Uğur Mumcu ve İlhan Selçukun kimi olaylar karşısındaki davranışları konusunda, ben hep aynı şeyi düşündüm:

- Zaten başka türlü yapamazlardı ki?

Yani onların davranışları bir iç çekişmenin uzun tereddütlerin ürünü değil de, içlerinden gelen, değiştirilmesi de ellerinde olmayan davranışın sonucuydu.

Tabii Sevgili, bu düşüncenin insanı çok tuhaf sonuçlara sürükleyebileceğinin farkındayım. Bir kere onların öyküleri, tereddütler içinde kıvranan, yapmakla yapmamak arasındaki seçimde zorlanan ve sonunda yapmamaya karar verenlerinkinde var olan dramatik gerilimden yoksundur.

Kahramanlığı belirleyen nedir; sonuç mu, süreç mi?

Süreçse eğer, o zaman zaten seçim alternatifi olmayan kahraman değildir sonucu çıkmıyor mu?

Zaten o gibilerin de kahramanlık hiç umurlarında değildir. Onlar yaptıklarını kahraman olmak için değil, başka türlü yapamadıkları için yapmışlardır.

Onlara belki de başka türlü davranamayan çaresiz kahramanlar demek gerek.

Öykülerinde dramatik gerilim yoktur, ama toplumun dramatik gerilimleri onların öykülerinden oluşur.

Al sana bir başka to be or not to besorusu daha:

- Yapmamak mı, yapamamak mı?

(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)