Futbolun ve taraftarlığın geldiği son noktayı görünce insan toplum adına büyük bir endişe ve korkuya kapılıyor.
Tarafgirliğin her şeyin üstünde bir üst kimlik haline gelmesi, kocaman kocaman adamların, entelektüel geçinen insanların, takımlarının aldığı yenilgiler karşısında büyük bir yenilmişlik psikolojisi içine girmeleri ve bu psikolojik travmayla ağza alınmayacak cümleler sarf etmeleri bir hezeyandan başka nedir ki?
Futbol üzerinden güç savaşları yapmak, sahadaki başarısızlıkları hep başka birilerine fatura etmek, on yıllardır oturduğu koltuğu kaybetme korkusuyla birilerinin orayı ele geçirmek istediğini söyleyip durmak da hezeyanın bir başka biçiminden ibaret!
Futbol, sahada 11 kişinin oynadığı oyundan başka her şeyin içine maydanoz edildiği bir yemeğe dönüştü. Toplumsal eylemler 'Fenerbahçe düşmancılığı' üzerinden kurgulanmaya başlandı. Fenerbahçeli kılığına girmiş bir şebeke ortalığı yakıp yıktı. Toplumun, Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda tepki göstermek yerine yargıya sahip çıkması, devletin bağırsaklarını temizleme çabasına büyük destek vermesi, psikolojik harbin başka metotlar denemesine yol açtı. Şimdi toplumsal karşılığı olan Fenerbahçe üzerinden birtakım senaryoları sahneye koymaya çalışıyorlar. Ancak Fenerbahçe'ye gönül vermiş aklıselim insanlar bu olayın farkında. Onların Galatasaray maçında olaylara hiç karışmamaları, provokatörlerin oyununa hiç gelmemeleri de bunu gösteriyor.
Bugün Türkiye çok kritik bir evrede! Ya ilkeler ve hukuk kazanacak ya da güç ile hareket edenler. Güçlülerin istedikleri olacaksa, öldürenler, haksızlık yapanlar, devletin içinde şebeke oluşturanlar devletten ayıklanmayacaksa demokrasi bu ülkeye nasıl gelecek? Demokrasi aynı zamanda onurlu duruşlarla tesis edilecek bir rejimdir. Bu, güçlü olan istiyor diye kendisinin inanmadığı kalıba girmemekle, kendi olmaya devam ederek var olmakla mümkündür.
Temiz bir ülke, temiz bir devlet, temiz bir futbol, temiz bir lig toplumda kimin işine gelmez ki? Böyle bir ülkede herkes kazançlı çıkmaz mı? Bu durumdan kazançlı çıkmayanlar sadece, yıllardır işleri böyle yönetmiş hem statü, hem para hem de itibar kazanmışlar olacaktır. Her açıdan temizlenmek, her açıdan yeniden kendimize bakmak, kendimizi sorgulamak ve geçmiş hatalardan ders çıkartarak ülkeyi yeniden kurgulamak çocuklarımız ve gelecek nesillerimiz açısından çok önemli.
Bu konuda Türkiye'nin kat edeceği çok ama çok mesafe var daha önünde. Neden mi? Örneğin Behçet Oktay daha birkaç yıl önce intihar süsü verilerek öldürülüyor, Muhsin Yazıcıoğlu kaza süsü verilerek katlediliyor. Bu ve buna benzer hadiseler 12 Eylül öncesinin karanlık dehlizlerinde değil, iletişim teknolojisinin bu kadar yaygınlaştığı bir dönemde gerçekleşiyor.
Biz genç nesillerin dindarlaşmasını konuşurken; Zonguldak Devrek gibi küçük bir ilçede 14 yaşında bir ortaokul öğrencisi dedesi yaşında birisiyle para karşılığında birlikte oluyor ve dedesi yaşındaki adam kalkıp pompalı tüfekle bu çocuğu öldürüyor. Bunlar toplumsal bir kokuşmuşluğun ayak sesleri değil de nedir? Bu toplumsal kokuşmuşluğa neden olanları bulmak boynumuzun borcu değil midir? Bizim güç kavgalarını bırakarak bir toplumsal yangın haline gelen bu durumla ilgili önce problemi tespit edip sonra da çözüm yollarına acilen gitmemiz gerekmez mi?
Böyle bir fırsatı daha ne zaman elde eder bu millet?
(Zaman gazetesinden alınmıştır)