Yolsuzluk kasıragası tusunami gibi her yeri yangın yerine çevirir ve alevlerin nerede, nasıl söndürüleceği kestirilemezken Adalet ve Kalkınma Parti'sinin ilk kurucularından ve eski Başbakan Yardımcılarından Ertuğrul Yalçınbayır'la kısa bir telefon görüşmesini yaptım.
Kararlı duruş ve muhalif tavrıyla bilinen ve sözcüklerini esirgemeyen Yalçınbayır geçen günlerde de Başbakan Erdoğan'a yönelik “nezaket” eleştirisinde bulunmuş ve bu eleştirisi Ak Parti'nin içinde rahatsızlığa neden olmuştu.
Kürt sorunu başta olmak üzere temel insan hak ve özgürlükler konusunda da duyarlı olan, Doğu ile Batı'nın kaynaşması, bölgeler arasında varolan sosyal adaletsizliğin, ekonomik makasın ve yoksulluğun yok edilmesi konusunda zamanında çok mücadele veren ancak partisiyle yollarını ayırdıktan sonra Bursa'ya yerleşip zamanını daha çok okuma, araştırma ve incelemeye veren Yalçınbayır'la yaptığım minik söyleşiye geçmeden önce onunla ilgili bir anektodumu da aktarmak istiyorum.
Kimine göre ister muhalif olsun, ister başka bir niteleme sıfatıyla nitelendirilsin benim için hiç önemli değildir. Önemli olan kararlı, onurlu, haysiyetli, sözünün arkasında durabilen, kendi şahsi çıkarları için vatanın ve milletin çıkarlarını peşkeş çektirmeyen ve en önemlisi de sahip olduğu güvendir.
İlk kitabım olan “Diyarbakır'da Aşk, Savaş ve Siyaset” adlı kitabımda ve sonrasında da bir çok kez makalelerimde de belirtmiştim.
Diyarbakır'da Sokakta Kalmış Çocuklarına yönelik projeye destek veren, 23 milletvekilinden de destek almamı sağlayan, dönemin Bayındırlık ve İskan Bakanı Zeki Ergezen'le görüşen ve benden daha çok Diyarbakır için mücadele veren Ertuğrul Yalçınbayır'ın bana “Cüneyt'ciğim ben sadece Bursa milletvekili değilim. Ben Diyarbakır'ında milletvekiliyim. Ben Türkiye milletvekiliyim ve ben evrensel dünya milletvekiliyim. Ülkemde ve dünyada varolan bütün insani sorunlara karşı duyarlı olmam insani ve vicdani vazifemdir.” sözü daha dün gibi aklımdadır.
Ne acı ki bir Bursa milletkili Diyarbakır'ın sokak çocukları için can başla mücadele verirken dönemin Diyarbakır milletvekili olan bir zat Diyarbakır'ın sokakta kalmış çocuklarına acımamış ve söz konusu Karayolların arsasını almak için Bakan'a baskı uygulamış ve projeyi iptal ettirmiştir.
Keşke Yalçınbayır gibi Doğu ile Batı'yı birleştirmek için mücadele eden insanlara Erdoğan sahip çıksaydı ama olmadı.
Keşke BDP'li milletvekilleri de “PKK'li olmaktan onur duyuyorum” diyeceklerine “biz de hem Diyarbakır'ın, hem Bursa'nın, hem tüm ülkenin ve hem de evrensel dünyanın milletvekilleriyiz” diye bilselerdi.
Cumhuriyet tarihinde büyük devrimlere imza atan Erdoğan, keşke emir verip, itaat görme alışkanlığı olan, padişahım hay sen çok yaşa diyen, yapılan yanlışlarda bile 'bravo efendim, çok isabetli bir karardır'diyen, etrafında 24 saat boyunca kendi şahsi ve çıkarı için pervane gibi dönen, onu yanıltan insanları değil de gerektiğinde onu eleştirebilen, doğruyu, yanlışı söyleyebilen ve onurlu duruş gösteren insanları daha çok tercih etseydi, belki bugün bu kaosları yaşamamış olurduk.
Belki “kızlı-erkekli” evler veya yurtlar konusunu tartışmamış olurduk.
Belki sonrasında dershane konusunu ve arkasında gelen MGK kararlarının belgeleriyle ilgili tartışmaları tartışmamış olurduk.
Belki Hizmet Hareketi ile Hükümet arasında bu kadar gönül kırgınlığı, çatışma ve kavgasına şahit olmamış olurduk.
Belki birileri bizim alnımızın terini, yetim ve öksüzün hakkını çalmamış olurdu. Bugün ibret ve dehşetle izlediğimiz para makinaları ve iğrenç haram bağırsakları her gün televizyon ve gazetelerde görmemiş olurduk.
Ne acı ki ve ne yazık ki Başbakan Erdoğan'ı fena halde yanılttılar ve yanıltmaya devam ediyorlar.
Bugün Yasama, Yürütme ve Yargı arasında yaşanan keşmekeşliğe bir ay öncesinde dikkat çeken Başbakan'ın eski Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır bakın ne demişti:
“Siz hem yasamayı büyük etkiniz altına aldıysanız, hem zaten bürokrasinin, yürütmenin başındaysanız ve yargıya da öyle böyle etki ediyorsanız, sizin her söylediğiniz hayata yansır. Bu düşünce açıklaması olmanın ötesinde bir baskıdır. Özel hayat ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine baktığımızda bunların sınırlandırılmasının ancak ulusal, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik gönenci, refahı, düzenin korunması, suçların önlenmesi, sağlığın, ahlakın ya da başkasının hak ve özgürlüklerinin korunması için olabilir.
Bu da ancak zorunlu ölçüde ve kanunla öngörülmesi halinde olur. Bu sınırlarla değil de Başbakanın söylediği veya kamuoyuna yansıdığı gibi yaparsanız, sizin hakkında AB'nin, Uluslar arası kamuoyunun notu fevkalade olumsuz olur. Hiç kimse anayasa sınırları içinde meşru olan bir şeyi gayri meşru gösteremez. Ahlaki açıdan siz somut olarak herşeyi şüpheyle karşılayan tutum ve davranış içine giremezsiniz.”demişti.
Ak Parti'nin kuruluş aşamasıyla ilgili Yalçınbayır;
”Bizim vardığımız sonuç şu oldu: 'Demokrasiyi sınırlandırmayın. Demokrat olan ister sol düşüncede, ister liberal düşüncede, ister sağ düşüncede olsun, herkes burada kendisini ifade edebilecektir. Kişilerin görüşlerinin sınırları bu partinin programıdır. Eğer muhafazakar demokrat derseniz, muhafazakarlığı baskı unsuru getirirsiniz ve bu toplumsal barışı sağlamakta yetersiz kalabilir. Bu bir görüştür ve saygı duyarız. Biz Ak Parti'yi muhafazakar demokrat bir parti olarak kurmadık.
Kuruluşunda ve sonrasında, hiç bir yazılı metninde muhafazakar demokrat olarak yazmaz. Muhafazakar demokrat tabiri, bu süreçler içinde Yalçın Akdoğan'ın yazmış olduğu 'Muhafazakar Demokrat' diye isimlendirilen kitapta yazılıdır. Ak Parti'nin kuruluşu böyle değildir. Türkiye çok zor bir durumdadır. Türkiye'nin insan haklarında, insani gelişmişlikle 90'lı sıralarda yer alan bir ülkedir.”demişti.
Yeni Bir Hükümete İhtiyaç Vardır!
Başbakan Erdoğan'ın eski Yardımcısı ve Ak Parti Kurucusu Ertuğrul Yalçınbayır sonuç olarak şunları söyledi.
“Bu hükümet bitmiştir. Yeni bir hükümete ihtiyaç vardır. Yaşanan yolsuzluk operasyonları siyasi etikle bağdaşmaz. Bu bir kaç bakanla bu iş olmaz.”dedi.
Hükümete yakın medya organlarının yaşananlardan daha çok Cemaat'i sorumlu olduğunu yazmalarıyla ilgili soruma da, Yalçınbayır “bu tür söylemler olayları sulandırmaktan başka bir şey değildir.”dedi.