Yunanistan’ın yeni başbakanı Kyriakos Mitsotakis Güney Kıbrıs’a gerçekleştirdiği ziyarette esti gürledi.
“Türk işgalinin son bulmasının ilk öncelikleri olduğunu ve çağdışı garantiler sisteminin çözümle birlikte kaldırılması gerektiği”ni söyledi çiçeği burnunda başbakan.
Söyleye söyleye kendilerinin de inandığı “Kıbrıs sorununun 1974’te başladığı” klasik Rum tezini tekrar etti Mitsotakis. Türk adı taşıyan bazı KKTC vatandaşları da bizzat destek verdiler Yunan Başbakana.
Sadece ziyarete gidenler değil, bazı gazeteciler de köşe yazılarıyla Rum’un yalan üzerine kurulu tezine destek veriyor. Türkiye ile KKTC’nin arasını açmak, Kıbrıs Türkünü anavatandan koparıp kolay yutulur lokma haline getirmeyi misyon edinen bu gazeteciler, “Türklerin 1974’te Rum mallarına konduğu, Rum’dan bir şey istemeye yüzü olmadığı, eğer anlaşma olacaksa Türklerin hiçbir şey talep etmeden Rum’un verdiği haklara razı olması gerektiği” gibi, bir Rum’un elinden çıktığını düşündürecek ifadelerle Kıbrıs Türklerinin uğradıkları haksızlıkları unutturmaya, geçmişi hafızalardan silmeye çalışıyor.
1950-1960 yıllarını çalışmış biri olarak bir Türk’ün nasıl olup da bu denli Rum’un haklarını savunur pozisyona geldiğini anlamam zor. “Hiç mi tarih okumadın, hiç mi arşiv karıştırmadın? Hiç mi merak etmedin? Bu kadar mı yıkandı beynin? Bu kadar mı düşmansın kendi tarihine? Rum’un haklarını savunacak koca bir güruh var, sen neden kendi haklarının peşine düşmüyorsun?” diye sormak geçiyor içimden.
Söylediğim gibi 1950-1960 yılları arasında yaşananlar doktora tezimde. Kitaplaştırmayı düşündüğüm için fazla paylaşmadım ancak görüyorum ki, parça parça yazmak farz oldu.
Önce gelelim, Kıbrıs sorunu 1974’te başladı yalanına. Hayır efendim; 1974’te başlamadı. 1954 yılının Mayıs ayında Kıbrıs konusu Avrupa Konseyi’ne getirildi.
21 Ağustos 1954’te de Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı meselesi ile ilgili Yunan talebi resmen, BM Genel Kurulu’na sunuldu.
Bundan sonra, yani 1954’ten 1959’a kadar Kıbrıs sorunu defalarca BM’ye sunuldu. İlk başlarda BM görüşmek istemedi, sonrasında Rum baskılarına dayanamayarak görüşmeye başladı. (Özet geçiyorum.)
Hani dedim ya Kıbrıs Türkleri adam yerine konmuyorlardı diye. Özellikle ekonomik açıdan çok bastırıldı Kıbrıs Türkü. Mal almasına izin verilmedi, Türklere mal satanlar akla hayale gelmez baskılarla karşılaştılar. (Con Aziz anlatsın, siz dinleyin.)
Bir örnek 27 Temmuz 1951 tarihli İstiklal Gazetesi’nden;
“Türklerin iş hakkı; Bir çok Türk vatandaşlarının sık sık yaptıkları şikayet, Hükümet dairelerinde, amme hizmetlerinde Türklere gereken mevki ve işlerin verilmemesidir. Kıbrıs Türkleri büyük haksızlığa maruz kalmaktadırlar. Bu acıklı halin tahaddüsünde en mühimi iş başında bulunan Rum vatandaşlarımızın adilane hareket etmeyişleridir. Rum vatandaşlarımızın klasik taktikleri vardır. Bu taktik dairelerde amirlerine yaklaşmak, böylece kuvveti elinde bulunduran Rum memurlara Türkleri hırpalatmaktır. Bazı dairelerde Türk memurların kâfi miktarda olmadığı görülmektedir. Birçok daire makamlarında Türk memur bulunmamakta ve Türklerin görebileceği işler de yabancı memurlara gördürmek cihetine gidilmektedir. Amme hizmetinde çalışan usta sanatkâr ve isçilerden Türk olanlar ise parmakla gösterilecek kadar azdır. Bu gibi işlerin başında bulunan amir ve ustabaşlarının ekserisi Rum olduğundan Rum işçilerini himaye etmekte ve Türk sanatkâr ve işçileri büyük haksızlığa uğramaktadırlar. Binaenaleyh hükümet daire terinde Türk memurların kafi miktarda olması ve amme hizmetinde çalıştırılacak Türk sanatkâr ve işçilerinin de de nüfuz oranına uygun hale gelmesi mühim bir cemaat davamız olsa gerektir.”
25 Haziran 1959 tarihli Ethnos Gazetesinde çıkan bir yazı da, Rumların, Kıbrıs Türklerine bakış açısını ortaya koymak bakımından önemli. Rumların Türklerden üstün olduklarının vurgulandığı yazıda, kendilerinin Türklerden daha ehliyetli ve daha becerikli oldukları ve üstünlük sebebinin yabancı idareden himaye görmeleri olmadığını, bu üstünlüğün yüksek kabiliyetlere ve tabiî faziletlere sahip bulunmalarının bir neticesi olduğunu iddia ediyor. Burada söylemek istediği şu; “Tamam İngilizler bizi kayırıyor ama bu bizim daha yetenekli oluşumuzdan!” Kıbrıs Türklerinin Rumlar karşısında aşağılık duygusundan muzdarip bulunduklarını iddia eden gazete, değer ve kuvvet bakımından Türklerle Rumlar arasında nisbetsizlik mevcut olduğundan dem vuruyor ve bunun neticesi olarak Türklerin ortaklık kurulurken ortaya sürdüğü taleplerin imkansız olduğunu yazıyor. (Cumhuriyet kurulurken eşitlik ilkesinin güdülmeyeceği açıktı ve Zürih Londra Anlaşmalarında yazan maddelerin Türkler lehine olan kısımları hiç hayata geçmedi.)
Gelelim, “Türkiye adayı işgal etti, Rum mallarına kondu” iddialarına.
Ortega Raporunu biliyor musunuz?
Birleşmiş Milletler belgesi olarak kabul edilip yayınlanan o raporda Kıbrıs Türk Halkının ortadan nasıl kaldırılmak istendiği kayıtlı.
Makarios’un başkanlığında 21 Aralık 1963’de hazırlanan Kıbrıs Türkü’nü imha plânı “Akridas” doğrultusunda Rum saldırıları başlamış ve yıllarca sürmüştü. Birleşmiş Milletler o günlerde karar alarak uzman Ortega ve ekibini Kıbrıs’a gönderdi yıkımı saptamak için.
O zaman da şimdiki gibi “Türkler bizi öldürüyor, evlerimizi yakıyor” diyorlardı Rumlar…
Ortega ve ekibi geldi, Rumların dediği gibi olmadığını gördü, insanlık dışı yaptırım ve vahşetleri raporlaştırdı.
Raporun büyük bölümünde yakılan-yıkılan camilerimiz, okullarımız, türbelerimiz, çiftliklerimiz, konut ve işyerlerimizin fotoğrafları yer alıyor, yıkımın bilânçosuyla birlikte.
70 bin kişinin yaşadığı 109 köy ve bu köydeki 20 bin ev…
36 bin göç, 103 yerleşim yerini terk…
11 yıllık dönemde Lefkoşa’da 40, Gazimağusa’da 13, Larnaka’da 11, Leymosun’da 10, Baf’ta 10, Girne’de 11 cami, 465 ev yerle bir edilmiş, 2 bin ev soyup soğana çevrilmiş. Kapılar pencereler sökülmüş, içi yağmalanmış. Sadece Baf’ta yerle bir edilen Türk dükkanlarının sayısı 38. Yarı yarıya yıkılmış evler ve dükkanlar 122. Güzelyurt’ta yerle bir edilen ev sayısı 50, yarı yarıya zarar gören ev sayısı 240. 21 Aralık 1963- Mayıs 1964 yılları arasındaki tüm zararların toplamı 843 bin 500 sterlin.
1964 parasıyla 843 bin 500 sterlin. Bugünün parasıyla 2 milyar sterline yakın bir meblağ…
Bu rapor 111 köy ve 587 bölgeyi kapsıyor. Bunun içinde 1963’ten 1974’e kadar Küçük Kaymaklı’dan çıkarılan Türklerin ve bugün tozu dahi kalmayan Yağmuralan köyü sakinlerinin uğradıkları zararlar yok. (Rumlar, 27 Aralık 1963’te Küçük Kaymaklı’yı ele geçirip, katliam yapmış, evleri yakmış, yıkmıştı. 1968 yılında başlayan görüşmelerde, Küçük Kaymaklı’nın iadesini isteyen Rauf Denktaş’a Rum görüşmeci Glafkos Klerides, “kanla aldık, kanla veririz” yanıtını vermiş, Rumlar 11 yıl, -1974 Barış Harekatına kadar- Kaymaklı’yı iade etmemişlerdi.)
Çok kısa özetlediğim, 580 sayfalık bu raporda, tespiti yapılan hasar görmüş Türk emlaki Kıbrıs Türklerinin Rumlardan tazminat talebinde bulunabilecekleri de yazılmış. Türk memurların iş kaybı (loss of career), maaş ve emeklilik hakları, gasp edilmiş vakıf malları; silah zoru ile kovulduğumuz 103 köydeki ev ve emlâk ile ilgili kullanım kaybı; Merkez Bankası rezervlerinden bize düşen pay bunlardan yalnız birkaçı. En önemlisi de, Kıbrıs Türklerinin Kıbrıs Cumhuriyeti ortaklığından atılarak; kuruluş ve Garanti Anlaşmalarına aykırı bir şekilde, Kıbrıs Cumhuriyeti anayasa ve yasaları çiğnenerek Türklerden arındırılmış sadece Rumların oluşturduğu yasadışı devletle yaratılan statükonun yasal devlet olarak kabul görmesi, BM ve dünyanın, bu yasadışı ve insanlık ayıbı niteliğindeki harekete onay vererek katliamların yanında yer alması. Ki Rumlar her fırsat ve mahalde yana yakıla Kıbrıs sorununun 1974’te başladığını anlatırken kimsenin Ortega Raporu’nu hatırlatmaması da bu yüzden.
Durum böyleyken Rumların malını gasp ettiğimizi iddia edenlere diyoruz ki; Gelin oturalım. Kronolojik sırayla önce Kıbrıs Türklerinin zarar ve kayıplarını, sonrasında da Rumların Kuzey’de bıraktığı malların bedelini hesap edelim. Tabi bunun içine Kıbrıs Türklerinin yaşadıkları travmaların, göçlerin maddi karşılıklarıyla beraber, gasp ettikleri Kıbrıs Cumhuriyeti’nin uluslararası camiadan aldığı yardımları, Kıbrıs Türklerinin tanınmamışlığının yarattığı kayıpları da ekleyelim.
Var mısınız?