DİYARBAKIR (AA) - Uzmanlar, depreme dayanıklı yapılar inşa edilebilmesi, olası depremlerde oluşacak can ve mal kaybının en aza indirilmesi için uygulanması gereken tekniklerle ilgili önerilerde bulundu.
Fırat Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Muhammet Karaton, AA muhabirine, binanın depreme dayanaklılığının, kullanılan beton ve çelik gibi yapı malzemelerinin kalitesine, uygulanan tekniklere, zeminin uygunluğuna ve işçilik gibi bazı temel faktörlere bağlı olduğunu söyledi.
Etüdü yapılarak zeminin dayanıklılığına uygun temel tasarımı hazırlamanın önemine işaret eden Karaton, "Betonarme bir bina yapıyorsak beton sınıfı en az C25 olmalı, çelik olarak da S420 dediğimiz nervürlü çelik olmalı. Ayrıca kolonlar aşağıdan yukarıya kadar sürekli olmalı. Deprem sırasında en çok zorlanan kısımlar genelde binanın köşe kısımları. Bu kısımlara mümkün mertebe perde yerleştirmek gerekir. Perde, kolonların daha uzun hali. Bunları yerleştirdiğimizde iskelet daha güçlü olur. Binamız perdeli ve çerçeveli sistem olarak tercih edilmeli. Son yaşanan depremlerde bunların daha çok performanslı olduğunu gördük. Zemin de kayalık olursa binayı etkileyen deprem kuvveti daha az olur." bilgisini paylaştı.
- "Taban izolatör sistemleri tercih edilmeli"
Zeminin mukavemetsiz olması halinde ise güçlendirme için enjeksiyonlu sistem yerine kazıklı perdeli, çerçeveli sistemin uygulanması gerektiğini dile getiren Karaton, gelişen teknoloji ile başta Japonya gibi deprem riski yüksek gelişmiş ülkelerin depreme dirençli bina yapımında deprem izolatörü, viskoz damper, karbon fiber ve tünel kalıp sistemi gibi teknikleri yaygın olarak kullandığını aktardı.
Karaton, şöyle devam etti:
"Viskoz sönümleyiciler (iki nokta arasında ya da nokta ile 'zemin' arasında hız ile orantılı olarak belirli bir yönde kuvvet oluşturmak için kullanılır) genelde mevcut ya da yüksek binalara uygulanan, deprem etkilerini yüzde 30-40 daha da azaltılmasını sağlayan bir teknoloji. Bir de taban izolatör sistemleri var. Bu, viskoz damperlere göre daha iyi sonuç veren bir teknoloji. Binanıza izolatör sistemi uygulandığında depremin etkilerini çok fazla hissetmeden atlatabiliyorsunuz. Sıralamaya koyarsak birinci sırada taban izolatör sistemleri tercih edilmeli, ikinci sırada viskoz damper uygulanmalı, üçüncü olarak da güçlendirmede karbon fiber denilen teknoloji kullanılmalı."
Bilim insanları ve mühendislerin depremin binalar üzerindeki yıkıcı etkisini azaltmak için geliştirdiği deprem izolatörü kullanımının Türkiye'de de yaygınlaştırılmasının önemine dikkati çeken Karaton, "Depremden hiç etkilenmek istemiyorum." diyenlerin sismik izolatör sistemlerini tercih etmesi önerisinde bulundu.
Prof. Dr. Karaton, "Bu, yüksek teknoloji barındırıyor. Her binaya özgü bir izolatör sistemi uygulanıyor ve büyük depremlerde sarsıntıyı çok küçük titreşimlerle atlatabiliyorsunuz." dedi.
Dicle Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Zemin Mekaniği (Geoteknik) Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Salih Keskin de depremlerde yapı stokunun önemini vurguladı.
Keskin, şunları kaydetti:
"Ağır hasarlı binaların yıkılması, orta ve az hasarlıların ise mühendisliğe uygun olarak güçlendirilmesi gerekiyor. Sağlam olmayan yapılar her zaman risk altında. Zemin çok büyük bir etken. Zemin sağlam değilse mutlaka zeminde iyileştirme yapmamız, temel sistemimizi ona göre belirlememiz gerekiyor. Üst yapılar, yönetmeliğin emrettiği şekilde fen ve mühendislik tekniklerine uygun projelendirilmeli ve inşa edilmeli."
- "Kat seviyeleri aynı hizada olmadığında farklı iki sallanma söz konusu"
Şırnak Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Behram Uğur ise binalarda yeterli dayanımda malzeme kullanılması gerektiğinin altını çizerek, "Beton numunelerin yapının taşıyıcı sistemlerinde uygun mukavemete sahip olması gerekiyor. İnşaat demirinin belirli bir standartta olması gerekir. Yapılarda betonarme perde kullanımına gitmemiz gerekiyor. Düşey taşıyıcı kolonun büyük ölçülü kolon olması önemli. Bunlar yapının deformasyonlara karşı dayanımını, direncini artırıyor. Dolayısıyla deprem esnasında sallanmada yer değiştirmesini de sınırlıyor." diye konuştu.
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023'teki depremlerden sonra görevlendirildikleri bölgede araştırmalar yaptıklarını, tespitlerini raporlaştırdıklarını anlatan Uğur, şunları kaydetti:
"Yapı stokunun birçoğunu eski binaların oluşturduğunu gördük. Sahada en çok tespit ettiğimiz durum yumuşak kat düzensizliği. Yani zemin kattaki kolonların kat seviyesinin diğer üst katlardaki kat seviyesine göre daha yüksek olması. Dolayısıyla deprem anındaki salınım daha fazla olacağı için göreli kat ötelemesi dediğimiz olayın fazla olmasından kaynaklı, yapının stabilitesinde bozulmalar meydana geliyor. Bu durumda ağır hasarlar ve yıkılmalar söz konusu olabiliyor. Tespit ettiğimiz başka bir konu da çekiçleme etkisi. İki bina arasında yeterli boşluk bırakılmadığında ve kat seviyeleri aynı hizada olmadığında deprem esnasında farklı iki sallanma söz konusu oluyor. Bu da kolonlara denk gelen kat seviyesindeki kolonlara bir darbe, çekiç etkisi yaratıyor. Her ne kadar bina güvenilir olarak dizayn edilmişse de bu darbelerden dolayı oradaki kolonlarda ciddi yıkılmalar meydana gelebiliyor."