Uludere faciası ve rezilane sorumluluk

Çarşamba akşamı Uludere’de yaşananlar için faciadan başka bir kelime bulamıyorum.

Ama meselenin arka planı bana çok karmaşık ve çirkin görünüyor; en azından görebildiklerim.

Bu facianın AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ın ya da BDP’li Sayın Leyla Zana’nın söyledikleri ile bir ilişkisi var mıdır, gerçekten bilemiyorum, komplo teorilerinin içine düşmek istemem ama bu ülkede yaşamak da kolay değil.

Faciada 35 yurttaşımız ölmüş, bir yurttaşımız da yaralanmış; Şırnak Valisi’nin açıklamaları böyle.

Bu facia sonrası Genelkurmay’ın www.tsk.tr sitesine koyduğu açıklamanın dili ürkütücü ölçüde soğuk; sanki ölen 35 kişi insan değilmiş, yurttaşımız değilmiş gibi bir dil kullanılıyor.

Site adresini hala www.tsk.gov.tr’ye dönüştürmeyen Genelkurmay’a bir sözümüz artık yok; teröristleri köylü, köylüleri terörist sanmaları yeni bir olay değil.

Kasıt unsuru bulunan olaylar dışında TSK büyük bir acz içine düşmüş, dev ama beceriksiz bir örgüt görünümünde; ölenlerin PKK’nın silahlı teröristleri olmadığı açık, Genelkurmay’dan vazgeçtik, Milli Savunma Bakanlığı ölenlerin ailelerinden neden hemen bir özür dilemez, anlaşılır gibi değil.

Ancak, Batman Hava Üssünde şahsının, çok daha önemli olmak üzere makamının bir korgeneral tarafından istiskalini mesele etmeyen Milli Savunma Bakanı’ndan bir özür beklemek de ne kadar anlamlı, bilemiyorum.

Genelkurmay, basın bildirisinde soruşturma açıldığını bildiriyor ama bildirinin satırlarında karar zaten verilmiş gibi duruyor; bu gibi durumlarda soruşturmayı neden Milli Savunma Bakanlığı’nın açmıyor olması da başka aklıma takılan bir konu.

Bakalım, bu açılan soruşturma da, açılan ama kapanmayan soruşturmalardan biri mi olacak?

Gelelim bugün değinmek istediğim ana konuya, başlığa taşıdığım “rezilane sorumluluk” kavramına.

Ülkemizde 35 yurttaş Türk Hava Kuvvetleri tarafından öldürülmüş ama bu yazıyı yazdığım dakikalarda tüm ekranlarda bambaşka konular gündemde; Hindi ve mantarlı yılbaşı böreklerden İffet dizisine, Grey’s Anatomy televizyon dizisinin aktörü Washington’un Başbakan’ı ziyaretinden evlilik programlarına kadar her şey gündemde ama katledilen 35 köylünün macerası ekranlarda pek yok.

Ekranlara gelmesi de Genelkurmay’ın resmi açıklamaları kadar.

Televizyon kanalları neden böyle yapıyorlar?

Birilerine sorarsanız, muhtemelen, bu tür olaylarda sorumlu davranma refleksi diye yanıt alırsınız.

Oysa, basının sorumluluğu sadece ve sadece habere, gerçeğe karşıdır.

Haber ve gerçek dışındaki olgulara, kurumlara karşı sorumluluk olsa olsa rezilliktir, sorumluluk adına birilerinin poposunu yalama gayretidir.

Perşembe öğleden sonra ekranlardan beklenen, bölgeye muhabirlerin yollanması, hatta belki genel yayın yönetmenlerinin oraya bizzat gitmesi, bölgeden canlı yayın yapılması ve senelerce unutulmayacak bu facianın nedenlerinin aydınlatılması, konunun tartışılması idi.

İzlemeye çalıştığım kanallarda ise ekonomik krizden, İffet’e kadar her şey vardı, Uludere hakkında Genelkurmay resmi bildirisi dışında bir şey pek yoktu.

Mustafa Muğlalı olayından Uludere’ye bölge insanının yaşamını kaçakçılık ile kazanma gayreti de mutlaka başka bir yazıda ele alınmalı.

16.45 dolayında Sayın Hüseyin Çelik düzgün bir açıklama yapıyor ve “Ortada bir hata varsa, sorumluları cezalandırmak boynumuzun borcudur” diyor.

Bu ifadeyi de fikr-i takibe alıyoruz.