Ufuktaki tehlike

Gazeteciliği tehdit eden bir öngörüde bulunacağı zaman, insanların aklına hemen internet geliyor.

İnternetin sağladığı erişimler, yeni ortamlar ve araçlar, gazete, dergi, televizyon ve radyoyu yok edecekmiş gibi bir hava esiyor hemencecik. Tartışılması gereken bir konu. Yeni ortamlar, eski medyayı topyekûn tarihe mi gömecek; yoksa eski formatlarda değişime mi yol açacak?

Bunu şimdiden kestirebilmek çok zor. Ancak tarih boyunca görülen o ki her teknolojik değişim, eski formatları zorluyor ve dönüştürüyor. Büyük ihtimalle medya da kendini değiştirecek, dönüştürecek ve yeni bir kalıba dökecek. Ve aslolan hüküm: Medya bugün hayatımızda büyük yer tutuyor; yarın da aynı ağırlığı hissedeceğiz. Çünkü bilgiye ulaşmanın önemi azalmayacak. Tam aksine; doğru bilgiye erişmek, güvenilir kaynak vasıtasıyla o bilginin test edildiğini görmek daha da önem kazanacak. Üstelik bilginin sofistike hale gelmesi derinlikli analizlere dönüşmesi, tarihi perspektiften değerlendirilmesi, geleceğe yönelik somut verilere işaret edebilmesi gibi mevzular hayatî değer kazanacak ve medyanın yaptığı iş (gazetecilik) paha biçilmez bir meslek haline gelecek.

Türkiye'de gazeteciliği bekleyen tehlike başka. O tehlikeye karşı şimdiden bir gayret sarf edilmez ise bu mesleğin iç sarsıntıları daha büyük yıkımlara sebep olacak. Bugün yapılan gazetecilik, normalleşme sürecini henüz tamamlayamadığı için büyük sıkıntılar yaşayan bir bünyenin eseridir. Darbeler ve muhtıraların gölgesinde yürütülen vesayet sisteminin bütün arızaları, gazetecilik mesleğine de sinmiştir. O yüzden "darbe kışkırtıcılığı"ndan anti-demokratik tepkilere kadar pek çok eğilim daha düne kadar yadırganmıyordu. Hâlâ da, "Ne var bunda; tabii ki askere destek verilecek" havasında yazı yazan, konuşma yapan insanlar var bu memlekette. Oysa bir gün mutlaka taşlar yerine oturacak ve herkes kendi asli vazifesini ifa edecek. İktidarlar -demokrasinin müsaade ettiği çerçevede- muktedir de olabilecek. Muhalefet partileri ideolojik semboller üzerinden tartışmak yerine, icraat denetimi yapacak ve iktidarları hesaba çekecek. Güvenlik güçleri halkın üzerinde baskı kurma ve emaneten taşıdığı silahı vatandaşa doğrultma yerine, asli görevini yerine getirecek. Ya medya?

Farz edelim ki, bu ülke bir gün normalleşti ve herkes kendi vazifesini deruhte ediyor; bizim medya ne yapacak? Diyelim ki darbe teşebbüsleri artık hiç kimsenin aklının ucundan geçmiyor, insanlar inançları ve hayat tarzlarından dolayı ayrımcılığa tabi tutulmuyor, kitleler arasındaki kamplaşma sosyal bir patlamaya dönüşmüyor, devlete atfedilen kutsamalar, halkının üzerinde taşınamaz bir baskı aracı olarak kullanılmıyor. Gazeteler ne yapacak bu normal atmosferde?

Sorunun cevabı basit aslında: Dünyada gazeteler ne yapıyorsa, bu ülkedekiler de onu yapacak. Elbette! Lakin normalleşen bir ülkede gerçekten gazetecilik yapılacak ise onun altyapısının hazır olması, bu mesleği ifa eden insanların donanımlarının buna müsait hale gelmesi gerekmiyor mu?

İdeolojik kamplaşmalardan, sembolik kavgalardan, kanunsuz yapılanmalardan vs. manşet çıkarmak kolay. Zira pervasız teşebbüs ve hukuksuz icraatın haberleştirme safhasındaki verileri büyük haber olmayı zaten hak ediyor. Ya bir gün bu cinnet hali sükûn bulursa, hak ve adalet illegal yapılanmaların üniforma zırhına bürünmesine "yeter" derse, insanlar işlerinin güçlerinin başına döner ve namuslu bir yol izleyerek hem kendilerine hem ülkelerine faydalı olacak bir hale gelirse, skandallardan ve illegal yapıların icraatlarından habercilik yapan medyamız neler yazılacağını, neler konuşulacağını biliyor mu? Yeni Türkiye'nin yeni haberciliğine hazır mı?

YENİ GAZETECİLİĞİN ANAHTARI: İHTİSAS

Ufukta ihtisas haberciliğinin ışıkları çoktan göründü. Ancak bizim medya kısır gündemin ve demeç gazeteciliğinin karmaşık düğümlerinden başını kaldıramıyor ki ufukta tebellür eden realiteyi doğru analiz edebilsin. Derinlikli haberin, rafine hale getirilmiş doğru bilginin, hayatın bizzat kendisine dokunan gerçeğin yeni iletişim çağına nasıl taşınacağı hayati bir önem taşıyor. Her bir ihtisas alanının içinde de yeni uzmanlık sahaları açmak gerekiyor ki haberde aranacak analiz ihtiyaçları karşılanabilsin. Mesela ekonomi bir ihtisas alanı ama içinde uzmanlık isteyen, donanım gerektiren başka alanlar da barındırmakta. Finanstan enerjiye, borsadan yatırımcılığa kadar pek çok konunun artık yüzeysel bilgiler eşliğinde sunulması mümkün değil. Spor yorumculuğu "eski futbolcu" kimliği ile yürütülebilecek ve neticeye göre kalıplaşmış beş-on cümle ile geçiştirilebilecek bir alan olmaktan çıkıyor. Çevre, sağlık, enerji, uluslararası ilişkiler... Hemen her alanda derinlikli bilgiye doğru bir kayma olacağı aşikâr.

Acı gerçeği itiraf edelim, medya dünyasına katılan yeni nesillerin okuma birikimleri, bilgi donanımları önceki kuşaklara göre daha zayıf. Eskilerin önemli bir kısmı ideolojik bir saikle okuyor, düşünüyor, araştırıyordu hiç olmazsa. Şimdilerde genel bir sathilik yaşanıyor. Bir yandan tefekkür burçlarını zorlayacak faktörler azalırken; diğer yandan gazetecilikteki usta çırak ilişkisi de sona erdi/eriyor. Son yıllarda bütün gazeteler çalışanlarını işten çıkarıyor. Eleman alan, yetiştiren, onları geleceğe hazırlayan yok gibi. Hâl böyle olunca ihtisas gazeteciliği kuru bir laf, boş bir hayale dönüşüyor çoğu kez.

Gelecekte gazeteciliğin hangi teknolojik ortamda yapılacağına kafa yormak, tabii ki gerekiyor. Ama ondan daha önemlisi, aklıselimle, fikri selimle, kalbi selimle, zevki selimle gazetecilik yapacak insan unsuruna erişmektir. Aslolan budur. Akıl-hikmet, fikir-tefekkür gibi kavramlar arasında gerekli ilişki kurulmadıkça sorumlu bir gazeteciliğin inşası da mümkün değil. Tabii bu sözlerin hepsi, bu mesleğin ülkeye ve dünyaya katacağı değerleri fark edenler içindir; günü kurtaranlar için değil...


Yaz seminerleri başlıyor


Hafta sonu iki yüze yakın üniversite öğrencisi misafirimizdi. Onlarla sohbet etme imkânı bulabildim. Gazeteciliğin geleceğine dair konuştuk, dertleştik. Gözlerindeki ışıltıdan, bilgi ve merak dolu suallerden bu mesleğe gönül verebilecek çok değerli insanların olduğunu gördüm, sevindim. Meslek içi eğitimin ilk konuşmacısıydım. Sonrasında haber yöneticilerimiz onlarla bir araya geldi. Onların da aynı heyecanı duyduğunu gördüm.

Aslında her sene gazeteniz Zaman bunu yapıyor. Kendi kadrosunu (haberciler, reklamcılar, işletmeciler...) eğitimden geçiriyor. Bu çalışma, ders anlatma dinleme çerçevesinde gerçekleşmiyor; genellikle somut problemler konuşuluyor, tartışılıyor. Mesela "Tasarım Günleri" programı çok sayıda meslek ustasının katılımı ile gerçekleşiyor. Bu sene yedincisi düzenlenecek. 19 Haziran tarihinde başlayacak program, mesleğin kalitesini artırmak üzere yapılan çok önemli bir organizasyon. Yurtdışından davet edilen ve dünyaca üne sahip çok sayıda insan sadece tasarımı konuşmuyor bu seminerlerde. Aynı zamanda medyanın nereye gittiğine dair hayati ipuçları veriliyor.

Görünen o ki, bu sene de yapılan çok sayıda müracaat değerlendirilecek ve çok sayıda gazeteci adayı işe alınacak. Çalışanları işten çıkarmak için bin dereden su getirmek çözüm değil. Gazetecilik mesleğinin ağır yükünü omzunda taşıyacak yetenekler bulmaya ihtiyaç var. Her medya grubu, mesleğin onurunu ayakta tutacak bilgi ve birikime sahip geleceğin yazarlarını, çizerlerini, tasarımcılarını (kısacası aydınlarını) yetiştirmekle mükellef.


(Zaman gazetesinden alınmıştır)