UBP Kurultayı, Ankara ve Politikada kalite

Dün Güzelyurt'taki UBP İlçe Kongresi'ni İstanbul'dan canlı yayınlar aracılığı ile izleme olanağı buldum.


Kongreyi izlerken 2006 yılından beri çok yoğun olarak bulunmakta olduğum KKTC'de politikanın kalitesi ve hatip eksikliği üzerine düşünmeden edemedim. UBP Güzelyurt İlçe Kongresi öncesinde de Sabah Gazetesi'nden dostum Mahmut Övür ile bir kaç toplantıyı izleme ve konuşmaları dinleme olanağı bulmuştum.


Politikada hatipler çok önemli bir misyona sahiptir. Konuşma ise bir sanattır. Elbette bazıları doğuştan hatip doğar. Diğerleri de isterlerse günümüzde profesyonel eğitimden geçerek konuşma sanatını öğrenebilirler. Hatta doğuştan hatip doğar diye tanımladığımız serbest konuşma becerisi olanların da profesyonel destek almaları günümüz modern politika arenasında kaçınılmazdır.


Kürsüde konuşmak, vucut dili ve konuşma becerisi ile "insanları bir tür esir alarak kendinizi hayranlıkla dinletmek" politikayı halk için cazip ve siyaseti ilginç yapar.


Aksi tadirde siyaset ve konuşmayı beceremeyen politikacılar halkın siyasetin tümünü can sıkıcı bulmasına neden olur.


UBP İlçe Başkanlığı yarışında iki isim var. İkisi ile de görüştüğümüzde selamlaşıyor ve sohbet ediyoruz. Amacım onları kırmak değil. Tam tersine KKTC'de bu konuyu dobra, dobra ele alarak siyasi yaşamımızın kalitesinin artmasını arzuluyorum.


Bu sadece KKTC'ye yönelik bir sorun değil. Türkiye'de ya da Almanya'da da "çok kötü konuşan" ya da "tek düze konuştuğunda herkesi uyutan" politikacılar var. Ama buna karşın mükemmel hatipler de söz konusu. Örneğin AK Parti ve CHP arasındaki en açık farklardan biri liderden birinin çok iyi bir hatip olması diğerinin ise "memurvari konuşması". Almanya'da insanları etkileyecek kadar mükemmel konuşamayanlar lider olamaz. İngiltere'de Blair, ABD'de Clinton ya da Obama hep tüm dünya çapında hatipler olarak dünyayı etkileyebilmekteler. Çünkü bu konuda eğitimliler.


Güzelyurt'ta ise iki adayı ele alacak olursak. Ahmet Çaluda'nın konuşması organize alkışçıların olağan alkışlarını saymazsak kimseyi etkilemedi. Türkay Tokel ise belki de hayatının konuşmasını yapma şansını yakalamışken kağıtttan tek düze okuduğu ve arada sırada doğru satırları kaçırmamak için çok kısa bakar gibi yaptığı kongre salonunu etkilemediği konuşmasında sadece serbest olarak ve Başbakan İrsen Küçük ile ilgili eleştiri dile getirdiğinde salonun heyecanlanmasını sağlayabildi.


Oysa öyle parti kongreleri bilirimki bir konuşmacı muhteşem bir konuşma yaparak tüm salonu "hop, hop hoplatmış" ve kongrenin gidişatını değiştirmiştir.


Adaylar Başbakan İrsen Küçük ve UBP milletvekili Ahmet Kaşif'te ise hem Güzelyurt'ta hem de daha önceki toplantılarda onların "konuşma stili" olarak "Türkiye'de eski tüfeklerin benimsediği" bağırarak konuşma şeklini benimsediklerini gördüm. Oysa bu dinleyenler için çok rahatsız edici bir stil. Özellikle günümüz teknik olanakları sayesinde önünüzdeki mikrofana bağırmak gereksiz. Delegeler sağır değil.


Konuşmalarda dikkat ettim dünyanın önemli şahsiyetlerinden alıntılar yapılmıyor, AB ülkelerinin olmazsa olmazı olan "rakamlarla ikna" hiç yok. Oysa
insanlar dinlerken keyif almak ve diğer yandan bilgilenmek istiyorlar.


Ancak bu sorun UBP'ye özgü bir sorun değil. Muhalefette de aynı sorun var. Örneğin değerli dostum Mehmet Çakıcı mecliste "13 saat" konuşmakla övünüyor. Ancak dürüst bir analiz yaparsak onun "13 saat" konuştuğunu hepimiz biliyoruz ama "ne söylediğini ve 13 saat boyunca neler tekrarladığını" kim biliyor?


KKTC'deki politikacı dostlarım bana kızmasın. Dediklerim ben de dahil hepimiz için geçerli.


Çok merak ediyorum acaba KKTC'de politika yapan ya da politikaya atılan kaç kişi bu işi ciddiye alıp "diksiyon dersi" aldı ya da konuşma sanatı konusunda bir kurs ya da seminer ziyaret etti?


Oysa politikanın olmazsa olmazı "konuşmayı becermek ve kendisini keyifle dinletmek değil mi?".


KKTC'de politkanın kalitesini arttırmak ve cazip hale getirmek için politikacı eğitimini düşünmeliyiz bence.


Gelelim UBP Kurultayına! Herkes kurultay ile uğraşırken ben sizlere Ankara'dan son kamuoyu yoklamalarını aktarayım. Dün açıklanan "Konsensus-Habertürk" anket sonuçlarına göre Türkiye'de seçim olsaydı AK Parti yüzde 53,7 oy oranıyla CHP'nin yüzde 23,8'lik oy oranına neredeyse yüzde 30 fark atıyordu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yüzde 44,5 ile en beğenilen lider.  Kılıçdaroğlu ise Mustafa Sarıgül'den sonra 3. sırada. "Kendilerini dev aynasında görmeye meraklı CHP'liler ise tam evlere şenlik durumdalar. Örneğin boyundan büyük işlere soyunmaya meraklı Gürsel Tekin yüzde 4,1 ile en aşağıda Selahattin Demirtaş ile sonunculuk yarışında.


Hala nedenini anlayamadığım bir şekilde hak ettiği halde Ercan'da VİP'den geçişine izin verilmeyen Mustafa Sarıgül solda yüzde 33.8 ile "kim lider olsun?" sorusunun birincisi. Yine en iyi belediye başkanı sorusunun yüzde 28,9 ile birincisi Mustafa Sarıgül.


Kısacası Türkiye'de AK Parti daha çok uzun bir süre iktidarda. Solda ise sadece Mustafa Sarıgül var!


UBP'de Başkanlık yarışı yapan tarafların ve de özellikle 615 delegenin oy kullandığı Güzelyurt sonucu sonrasında kim kazanırsa kazansın bu çekişme ortamında en az Başbakan Küçük kadar UBP Başkanı olma şansına sahip Ahmet Kaşif'in de Ankara ile sıkı ilişkiler kurarak kendisini anlatması yanlış olmayacaktır. Güzelyurt sonucu aynı zamanda Ankara'nın KKTC'ye yönelik analizlerinde de bir düzeltme yapma ihtiyacı doğuracaktır inancındayım.