UBP Başkanı'nı UBP seçmeli
Hakkında "Ankara'sız kazanamaz" denilerek bence ona haksızlık edilmekte. Ancak o da bu tarz spekülasyonlara izin vermemeli.
Bir rivayete göre "UBP'nin eski başkanı" KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, UBP'nin yeni bir başkana sahip olması için çok faal durumda.
Bir başka rivayete göre Ankara "her şey pahasına" Başbakan İrsen Küçük'ten yana.
Yine bir rivayete göre Sağlık Bakanı Ahmet Kaşif ve İç İşleri Bakanı Nazım Çavuşoğlu aday olmaya niyetli olmalarına rağmen Ankara'nın baskısıyla engellenmekteler.
Rivayetleri, dedikoduları ve kahve fallarını bir kenara bırakacak olursak UBP'de işler iyi gitmemekte. Kurultay aslında bu açıdan bir şans. Eğer ustaca kullanılırsa UBP açısından bir "titreyip kendine dönme" ve yeni "heyecan" anlamına gelebilir. Bu da hem UBP'nin, hem KKTC'nin hem de KKTC ve Türkiye işbirliğinin lehine bir gelişme olacaktır.
Ya da eski metodlara sadık kalınarak organize edilirse "aynı tas, aynı hamam" görüşü tasdiklenebilir. Bu durumda "Lefkoşavari durumlar" ile boğulmaya devam edeceğiz demektir.
UBP'nin muhalefet korkusu yok. Muhalefet bunun için "elinden geleni yaparak" hiç bir şey yapamıyor. UBP'nin en büyük muhalafeti yine kendisi!
Meclis Grubu ile sıkıntılı. Kabinesi ile sorunlu.
ÖRP'de çok çabuk bir şekilde UBP'ye adapte olabilecek ve belki de UBP için büyük bir kazanım olabilecek iki milletvekili hazır beklerken onları kazanmama "başarısızlığında" direnip bazı başka transfer vekillerin "şantajlarının" acısını çekmekte.
Dost acı konuşur.
Ben her zaman duruşuma sadık kalmaktan yanayım.
Ankara'yı çok iyi anlıyorum. Bunca uluslararası derdin arasında bir de "KKTC'nin başlarını ağrıtması" en son isteyecekleri gelişmedir. Her türlü istikrar elbette Ankara açısından tek doğru beklenti.
Ancak öte taraftan istikrarın sağlanması "istikrarsız bir senaryo" ile olursa amaca ulaşılması çok güç olacak.
KKTC ve Türkiye ilişkisinin geldiği noktada "Ankara'nın bir adayı desteklemesi" her zaman için "başarının anahtarı" değil. Ankara'nın desteği elbette çok önemli ama "desteklenenin de" seçilebilir olması gereği göz ardı edilmemeli.
UBP delegeleri yazımın başında dile getirdiğim rivayetlerden, dedikodulardan ve kahve fallarından çok rahatsızlar.
Bu ülkede en çok UBP'lilerdir "Ankara'nın bir dediğini iki etmeyecek" olanlar. Ancak dozaj çok önemli. Ankara'nın beklentisi doğrultusunda adım atması istenenlerin bu adımı atabilmelerinin ortamının yaratılması da çok önemli.
Yoksa çok "suni" ve "zorlama" atılacak bir adım "çok kısa" bir adım olma tehlikesi ile karşı,karşıya.
"Başımız ağrımasın" diye alınacak önlemler yeterli ve uzun vadeli olmazsa sonuç "migren" olabilir ve ne Türkiye'ye ne de KKTC'ye yararı olur.
Keşke UBP Kurultayı "tek adaya" kilitlenmeyip, istenilen adayın rakiplerini yenerek seçildiği ve bu şekilde seçenin de seçmeyenin de
demokrasi gereği sonsuz saygısına sahip bir şekilde parti tabanını da arkasına alarak gerekirse erken seçime bile girip uzun yıllar sürecek istikrarli bir iktidarı yönetecek bir sonucu mümkün kılsa.
Benim Türk örf ve adetleri ile karışmış da olsa hala Almanya'nın etkisinde kalmış parti içi demokrasi anlayışım bu şekilde dobra, dobra olmamı gerektiriyor.
"Yağcıların" bol sayıda olduğu bir ortamda bizlerin de "dobra, dobra olmamızda yarar var" diyorum.
Türkiye'yi de, KKTC'yi de seven biri olarak madalyonun bu yüzünü de göstermek gerek diye düşünüyorum.