Kayıtsız kalmanın olanağı yok gerçekten. “Konuşsun, nasılsa ciddiye alan yok” demenin de. Çünkü, hiçbir önemi yoksa da, en azından bir haber değeri olduğuna inanılıyor madem ki Kürşat Tüzmen’in, tabii ki kayıtsız kalınmamalı.
Her ne kadar yapıp ettiklerinin analizi psikiyatrinin alanına girse de, bir dönem ülkenin karar/icraa mekanizmalarında yer almış bir politikacı olduğundan, Tüzmen’in davranışları/söylemleri "sosyal” anlamda da değerlendirilmeye muhtaç. Hürriyet’te Gülden Aydın’ın adı geçenle yaptığı söyleşiyi okuyunca, “kendisinin çok çok özel” olduğuna inanmış Tüzmen’in, bunu başkalarına anlatmaya ne kadar muhtaç olduğunu fark ettim. Bunca yıl sonra bile, hala ne olduğunun bilinmesini, hangi taraflarının görülmesini bu kadar mı ister bir insan? Delikanlılık, gençlik evrelerine ait söylemlerin, tutumların hala sürdüğünü anlatma çabası, öküz olmaya çalışayım derken kendini şişirip patlatan kurbağanın öyküsünü getiriyor akla. Acıklı bir çaba.
“Kadınlarla dövüşmem, sevişirim” deyişi, bu “sevişme” eylemini bile yeryüzünde sadece kendisinin yaptığını düşündürten bir üstten bakışı yansıtıyor Tüzmen’in. Zaten Tüzmen gibi erkeklere göre kadınlar sadece “sevişmek” ya da “dövüşmek” için var olduklarından, kendisinde muhteşem bir çekicilik gördüğü çok belli olan Kürşat bey de kadınları onurlandırıyor haliyle. Nasıl? Onlarla sevişerek. Dövüşme seçeneğini kullanmaması ise, elbette sadece kadınlara dönük nezaketinden(!).
Böyle mi yetiştirilmiş gerçekten? Ticaretten sorumlu bakan olarak rakamlarla içli dışlıydı malum. O döneme ait başarısını (!) anlatırken bile Türkiye’nin dış ticaretine “bıraktım” dediği (kazandırdım demek istiyor), 333 milyar dolardan “seksi bir rakam” diye söz etmesi, parayla, kadının, zaman zaman kafasında nasıl birbirinin yerini aldığının da göstergesi sanki. Parayı da kadını da “kazanılacak” değil, “sahip olunacak” metalar olarak görmenin yansımasıdır bu. Başka ne olabilir? Kimsenin göremediklerini gören enteresan bir bakışı var demek ki Tüzmen’in. Dolarda seksilik görmek herkesin harcı değil çünkü. Kadınlarla “sevişmeyi” sadece kendisine has sanan Tüzmen’in kendisine en has tutumu aslında işte doları da seksi görebilme becerisidir. Övünebilir bununla.
Övünmenin dozunu kaçırıyor zaman zaman tabii. Öyle ki başbakan falan görmüyor gözü. “Başbakan’a diyorlar ama asıl Kasımpaşa’lı benim” gibi de son derece tehlikeli bir cümlesi var örneğin. Şişkin ego, insanı nasıl cesur (!) kılıyor görüyoruz.
“Ben doğuştan andropoz adamım” cümlesini nasıl değerlendireceğimi şaşırdım, açık söyleyeyim. Erkeklik hormonundaki düşüşe deniyor bildiğim kadarıyla ki, erkekliğiyle bu kadar övünen birinden hiç beklenecek laf değil. Andropoz’u eski zaman kahramanlarından bir yiğit falan sanıyor olmasın? Pek bir tuhaf doğrusu.
“Andropozlu” oluşunu söylemesi, onu anlamamıza, ettiği lakırdılara anlayış göstermemize yol açabilir, bakın. Çünkü andropozun belirtileri arasında “sinirlilik, huzursuz bir ruh hali” gibi tavırlar da var. Tarihi boyunca sağcıların egemen olamadığı ODTÜ’de “sürekli devrimci dövüyordum” deyişi de, aynı zamanda ciddi unutkanlıklara yol açtığı bilinen andropoza bağlı olabilir pekala. Unutkanlığının bir başka örneği de CHP milletvekili Aydın Ayaydın’ın oğlundan bir otelde dayak yediğini anımsamaması.
Felaket andropoz benzetmesinden sonra “ben günahkar bir enstrümanım” dediğine bakılırsa, kelime hazinesi pek zengin değil belli ki Tüzmen’in. Kasıyla konuşan biri olarak fazla kelimeye ihtiyaç duymaması normal, ama “teşbih”te biraz daha çaba göstermeli. “Ben enstrümanım” cümlesini okuduğumda dilimin ucuna, “çıkardığın bozuk sesten belli oluyor zaten” in gelmesinin suçlusu kendisinin bana attığı pas yüzündendir. Kimseye bu tür pasları gole çevirme fırsatı vermemeli.
“Çok iyi silah atardım. Bombalandık, tarandık, kurşun yaralarım var” dedikten sonra söyleşiyi yapan kadın gazeteciye yaralarını kastederek, “kimseye göstermedim ama size gösteririm” demesinde artık bir gariplik yok. Kadınlarla “sevişen” biri olarak yaralarını da sadece kadınlara göstermesi pek bir doğal.
Kendini, hem de çok garip bir biçimde “kamuya” açmış biri olarak Kürşat Tüzmen ilginç bir vakıa. Kendisine yüklediği anlamların altında ezildiğini fark ettiği an, rahatlayacak eminim.
Kendisi olmak yetmediği için başka figürlerle arasında benzerlikler de kuruyor. İsabeti tartışma götürür ama, herhalde söyleyişteki kafiye hoşuna gittiği için olsa gerek kendisini çizgi ya da sanal kahramanlarla da özdeşleştirmiş. Dediği şu:
“Bir Süpermen, bir He-Men, bir de Tüzmen”.
Maksat kafiye ise ben de şunu ekleyeyim de yardımım dokunsun:
“Hadi len..”