Tutuklulara papatya falı

Yeni tartışma konumuz, yeni kanundan sonra hangi tutukluların tahliye olacağı üzerine. Şiraze iyice dağılmaya yüz tuttuğundan belli bir seviyeyi yakalamak ve doğru tahminlerde bulunmak kolay olmuyor.

Daha Cumhurbaşkanı, kanunu onaylamadan 'hani Silivri boşalacaktı?' diye ahkâm kesen hukuk fukaralarına takılıp kalacak değilim. Ama tartışmayı sağlıklı zeminde sürdürecek asgari bilgi ve hukuk inancına sahip olduğumuz söylenemez.

Siyasiler bir âlem. Mahkemeler ve yargı mensupları hakkında eleştiri sınırını fazlasıyla aşan cümleler kuruyorlar. (Biz onda birini söylesek kesin adil yargılamayı etkilemekten soruşturma yerdik.) Emir verir gibi yönlendirme girişimlerinde bulunuyorlar. Sonra kantarın topuzuna ayar vermek üzere, 'Bunlar mahkemelerin bileceği iş. Biz şöyle yapın ya da yapmayın diyemeyiz...' açıklamaları geliyor. Haddi aşmak, hukuku zorlamak, tutuklama tedbirini cezaya dönüştürmek gibi suçlamalara maruz bırakılan yargıçların yerinde olmak istemezdim. Tahliye ya da adlî kontrol kararı verdiklerinde 'siyasî baskılara dayanamadılar' olacak. Tutukluluğun devamına hükmettiklerinde 'siyasete direndiler' yaftası yiyecekler. Hatta hızını alamayanlar 'milli iradeye başkaldırdılar' benzeri kampanyalara girişecek.

Sanıklar açısından da durum iç açıcı değil. Siyasilerin gözdesi tutuklular salındığında diğerleri 'bizim suçumuz ne?' demeyecek mi? Sanki fikir suçundan içerideymiş gibi 'korkmayın rövanşist olmayacağım' beyanatları veren Mustafa Balbay çıktığında Veli Küçük 'ben de isterem' türküsü söylemeyecek mi? Çetin Doğan seçilemedi ama o da adaydı, binlerce insanın oyunu aldı! Tuncay Özkan'ın suçu, vaktiyle CHP liderliğine oynaması mı? Parti yönetimi Balbay'ı ya da Haberal'ı değil onu seçseydi şimdi vekildi... Herkes kanun önünde eşit olduğuna göre mahkemeler adlî kontrol imtiyazını kime, neye göre kullandıracak? Ortam, devletlûlerin işareti dışında bir ihtimal göstermiyor.

Medya tam bir çelişkiler yumağı. Trafik kazasında adam öldüren şüpheli salındığında kıyamet kopuyor. Taksirle adam öldürmekten 3-5 yılla yargılanacak kişi dışarıda diye feveran ediliyor. Sonra aynı gazeteler ağırlaştırılmış müebbetle yargılananların tahliyesi için kampanya yapıyor. 10 yılda yargılamaları bitirilemeyen Hizbullahçılar mecburen tahliye edildiğinde yine yer yerinden oynuyor. Fakat benzer suçlamalarla yargı önünde olanlar için imtiyaz kovalanıyor. Medyanın çelişkileri bununla da bitmiyor. Siyasi iradenin tavrını kestirmekte zorlananlar kontrpiyede kalıyor. Mesela KCK soruşturmaları için kısa sürede manevra yapıp söylediğinin tersini yazmak zorunda kalanlar gözden kaçmıyor.

Hâsılıkelâm herkes için zor günlerden geçiyoruz. Mahkemeler tahliye taleplerini değerlendirirken suçun niteliği, sanığın delilleri karartma imkânı ve suçun temadi riskini göz önünde bulunduracak. Ama her karar tartışılır olmaktan kurtulamayacak. Sanıklar açısından da zor bir durum. Siyasetin beklentileri yükselttiği ortamda, aksi karar hayal kırıklığı yaşatabilir. Baştan beri davaların içini boşaltmaya çalışan gazetecilerin işi daha kolay. Dün savunduğunu bugün reddetmek mecburiyetinde kalanlar viraj alırken epey güç anlar yaşayacak. Bilgiyle değil gazla çalışanlar sağa sola tebessüm atarak vaziyeti idare edebilir. Ancak kendine saygısı olanlar bu papatya falından çok sıkılacak.

(Zaman gazetesinden alınmıştır)